Türkiye'de işkence suçları örtülüyor

Bugün 26 Haziran Birleşmiş Milletler (BM) İşkenceye Karşı Mücadele ve İşkence Görenlerle Dayanışma Günü.

Birleşmiş Milletler (BM) İşkenceye Karşı Mücadele ve İşkence Görenlerle Dayanışma Günü sebebiyle İnsan Hakları konusundaki çalışmalarıyla tanınan HRD (Human Rights Defenders) bir açıklama yayımladı.

İŞTE AÇIKLAMANIN TAM METNİ 

Bugün 26 Haziran, "İşkence Mağdurlarıyla Uluslararası Dayanışma Günü". HRD (Human Rights Defenders) olarak, bugünün önemine binaen, başta Türkiye’de olmak üzere tüm dünyada işkenceye maruz kalmış kişilerle dayanışma içerisinde aşağıdaki hususlara dikkatinizi çekmek istiyoruz: 

İşkence, temel insani değerleri göz ardı eden, bireyi bir nesne seviyesine indirgeyen, hiçbir şekilde meşru gösterilemez korkunç bir eylemdir. İşkence insanlık için utanç verici uygulama olup, delil ve itiraflara ulaşmak amacıyla “resmi görevliler” tarafından veya talimatıyla uygulanan evrensel bir suçtur. Uluslararası hukuken mutlak bir şekilde yasak olan işkence suçunun zaman aşımı yoktur. 

Türkiye’de özellikle askeri ve siyasi darbeler sonrası işkence vakaları yoğun bir şekilde kaydedilmektedir. 80’li ve 90’lı yıllarda özellikle Doğu ve Gündeydoğu Anadolu’da yaşanan işkence vakaları toplumda derin yaralar bırakmış ve nesiller arası toplum huzurunu baltalamıştır. 

Her ne kadar, 2000’li yıllarda işkence vakaları azaldıysa ve işkencecilerin hukuk önünde cevap vermelerine yönelik adımlar atıldıysa da son yıllarda bu kazanımların hiçe sayıldığını ve artan işkence vakalarına hep birlikte şahit olmaktayız. 

Türkiye’deki Erdoğan rejimi, 2013 Gezi gösterileri, 17/25 Aralık 2013 yolsuzluk operasyonları ve 15 Temmuz 2016 sonrasında giderek artan bir şekilde otoriter yöntemlerini pekiştirerek, kendisine muhalif olan toplumun tüm kesimlerini hedef almıştır.  “Allah’ın bir lütfu” olarak adlandırdığı 15 Temmuz sahte darbe girişimi, OHAL ve sonrasındaki uygulamaları ile Erdoğan, amaçladığı dikta rejimini hergün daha emin adımlarla uygulamaya koymuştur. 

Kuvvetler ayrılığı ilkesini, yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığını çiğneyen Erdoğan rejimi Türkiye’deki tüm toplumsal kesimleri kontrol altında tutmak istemektedir. Öte yandan, devletin ve özel kuruluşların tüm imkanlarıyla propaganda yaparak Hizmet Hareketini günah keçisine çevirmeye devam etmektedir. 

Türkiye’de, ne yazık ki, taraf olduğu uluslararası sözleşmelerden kaynaklı işkenceyi önleme mekanizmalarını aktif bir şekilde kullanmamaktadır. 

Uzun ve haksız tutukluluk süreleri, Yasal danışma alma hakkının engellenmesi ve bu alanda mahremiyetin hiçe sayılması, işkenceyi önleme mekanizmalarının işlevsiz hale getirilmesi ve doktor raporlarının alınamaması, Türkiye’deki işkencenin ispati olmuştur. 

İfade ve itiraf almak için yapılan işkenceler, başta BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Raporları olmak üzere uluslararası kuruluşlarının da raporlarına konu olmuştur. Türkiye’de unutulduğunu sandığımız suda boğma, elektrik şoku, cinsel istismar ve tecavüz gibi işkence yöntemleri tekrar hortlamıştır. 

OHAL Dönemi KHK’lar (667-668-696 Sayılı KHK’lar), kamu görevlilerinin ve sivillerinin Devleti korumak bahanesiyle işledikleri her türlü suçu cezasız bırakmaktadır. Bu KHK’lar sonra Parlamento tarafından onaylandı ve kalıcı yasalar haline geldi (6749, 6755, 7079 sayılı kanun). Bu yasalar uyarınca, İstanbul ve Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığı, işkence mağdurlarının şikayetleriyle ilgili olarak kovuşturma yapılmamasına karar vermiştir.

Türkiye, yalnızca işkence iddialarını soruşturmak için yetkili yargı organlarından yoksun değil, aynı zamanda işkencenin kanıtlarını gizlemek içinde yoğun mesai içindedir. Örneğin, basına da sızan gizli bir belgede, Emniyet Genel Müdürlüğü 81 İl Emniyet Müdürlüklerine işkence izlerini örtme talimatı göndermiştir. Bu talimata gerekçe ise Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi tarafından gerçekleştirecek bir ziyaret olmuştur. 

BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Raporları ve Human Rights Watch, işkence eylemlerini ve diğer kötü muamele biçimlerini belgelemek ve araştırmak için yaptığı çalışmalarda, halk nezdindeki yaygın korku ve zorlayıcı bir iklimi de vurgulamaktadır. Ayrıca, Türk Hükümeti Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesinin 2016-2017-2018 ve 2019 raporlarının da yayınlamasını önlemektedir.

2016 yılından bu yana Türkiye'de 26 vatandaşın zorla kaçırılma vakası bulunmaktadır. Daha sonra bulunulan bu insanların ailelerine verdikleri ifadeler, savunma haklarından mahrumiyetleri ve mahkemelerde ki tutanaklardan çok ağır işkence altında kaldıkları anlaşılmaktadır. Geçmiş donemin beyaz Toroslarının yerini maalesef bugün siyah Transportorlar almıştır. Mağdurların aylarca hangi koşullarda ve nerede oldukları bilinmemektedir. İşkence ve diğer kötü muamelelere maruz kaldıkları muhakkaktır. 

Erdoğan Rejimi tarafından organize edilen kaçırılma ve kaybetme eylemleri sadece Türkiye sınırları içinde değil, yurtdışında yaşayan vatandaşları da hedef almaktadır. Türk Dışişleri Bakanı, 18 ülkeden MİT tarafından 100 kişinin kaçırılması konusunda övünmektedir. Bu insanların ağır işkencelere maruz kaldığı bilinmektedir.

Tüm bu bilgiler ışığında, sözde darbe girişimi sonrasında gerçekleştirilen Hizmet Hareketini ve gönüllüleri basta olmak üzere tüm muhalifleri hedef alan sistematik ve yaygın işkence uygulamaları karşısında, uluslararası hukuk normları ile Federal Almanya Cumhuriyeti’nin ilgili yasaları çerçevesinde İnsanlığa Karşı Suç Niteliği taşıyan bu suçlara ilişkin başlatmış olduğumuz hukuki süreç devam etmektedir.

Son zamanlarda Almanya’da Suriye de adı işkenceye karışan iki asker ve bir doktor hakkında Evrensel Yargı kapsamında açılan davalar, işkencenin evrensel ve zamanaşımı olmayan suçlar olduğu ve faillerinin er geç dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar yargıdan kaçamayacaklarının en bariz göstergesi olmuştur.

Bugün, bu vesile ile Erdoğan Rejimine hizmet eden ve bu suçları işleyen kişilere karşı soruşturma açılmasını talebimizi yeniliyoruz. Türkiye’deki sistematik, yaygın işkence uygulamalarının ve diğer kötü muamelenin durdurulmasının temini, ayrıca faillerinin adalete hesap vermesi için çağrıda bulunmaktayız. 

HRD, (Human Rights Defenders) olarak bu amaçla çalışmalarımızı sürdürmeyi, mazlum ve mağdurlar adına bir borç bilmekte ve bu mesuliyet duygusu ile hareket etmekteyiz.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur."

26 Haziran 2020 12:25
DİĞER HABERLER