Türkiye’de kadın olmanın bilançosu

Kadınlar bir 8 Mart'ı daha, kadın cinayetlerinin son bulması, istihdamdan eğitime fırsat eşitliği sağlanması talepleriyle kutluyor.
8 Mart Dünya Kadınlar günü, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kadınların kazanımlarının kutlandığı, cinsiyet eşitliği konusunda farkındalık yaratma ve harekete geçme çağrılarının yapıldığı gün. Ancak Türkiye, bu yıl da cinsiyet eşitliği ve kadın hakları konularında iç açıcı bir tablo sunmuyor. Dünya Ekonomik Forumu’nun kadınların ekonomiye katılımı, fırsat eşitliği, eğitim imkanlarından yararlanma ve siyasi katılım oranlarını dikkate alarak oluşturduğu 2020 Cinsiyet Eşitliği Raporu’nda Türkiye 153 ülkeden 130. sırada bulunuyor.

Üstelik buna erkekler tarafından öldürülen kadınlara yönelik cinayetler de ekleniyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu raporunun verilerine göre, 2020 Ocak ve Şubat aylarında 49, 2018 yılında 440, 2019 yılında 474 kadın erkekler tarafından öldürüldü.

Şiddete karşı yardım eli arayan kadınlar artıyor

Erkek şiddetinden kaçanlara destek sağlayan Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı’na 2018 yılında ilk defa başvuru yapan kadın sayısı 800 iken, bu sayı artış göstererek 2019 yılında 944'e ulaştı.

Mor Çatı Vakfı'nın verdiği bilgilere göre, şiddet mağduru kadınların anlattıkları, kolluk kuvvetleri, bakanlığa bağlı kurumlar, sağlık kurumları ve savcılığın kadınlara gerektiği ölçüde yardım eli uzatmadığını gösteriyor.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Kurucusu Gülsüm Kav'a göre kadın cinayetlerinin artması normal çünkü önlemleri ve cezaları kapsayan İstanbul Sözleşmesi yükümlülükleri yerine getirilmiyor.

Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye ilişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi olan İstanbul Sözleşmesi 2014 yılında yürürlüğe girdi. Ancak toplum yapısına tehdit oluşturduğu gerekçesiyle muhafazakar kesimin eleştirilerinin hedefinde.

Sözleşme, dört ilkeye dayanıyor. Kadına şiddetin önlenmesi, şiddet mağdurlarının korunması, suçluların cezalandırılması ve kadına karşı şiddet ile mücadelenin bütüncül politikalarla desteklenmesi.

"Şiddetin olduğu aile kurumu zaten zayıftır"

DW Türkçe'nin sorularını yanıtlayan İstanbul Sözleşmesi Uzman Grubu (GREVIO) 2015-2019 Dönemi Başkanı Prof. Feride Acar, "İstanbul Sözleşmesi Türkiye raporu, şiddet ile toplumsal cinsiyet eşitsizliği arasındaki ilişkiyi saptamada Türkiye’nin zorlandığını gösteriyor" diyor.

Acar, İstanbul Sözleşmesi’ne verilen yerel ve uluslararası tepkilerin temelde muhafazakar, erkek egemen ve kadın düşmanı ideolojilerden beslendiğini, "aile” kavramının tehlike altındaymış gibi sunulduğunu fakat içinde şiddetin olduğu aile kurumunun zaten zayıf olduğunu hatırlatıyor.

Acar, sözleşmenin muhafazakar çevrelerce karşı çıkılan "erkeği evden uzaklaştırma tedbirinin" de yanlış yansıtıldığını, kadının tek taraflı beyanıyla erkeğin mahkum edilmesinin gerçek olmadığını sözlerine ekliyor.

Ekonomik bağımsızlık güçlenmenin anahtarı

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Kurucusu Gülsüm Kav'a göre, kadını erkek şiddetinin farklı biçimlerinin hedefi haline getiren en önemli neden kadınların ekonomik olarak güçlendirilmemeleri ve erkeklere olan ekonomik bağımlılıkları.

Eşitsizliğin, şiddetin en büyük kaynağı olduğunu söyleyen Kav, ekonomik kriz koşullarının kadınların üzerine daha fazla yük bindirdiğini ifade ediyor. Geçimin zorlaşmasının kadının hane içindeki emeğini de arttırdığını ve ekonomik buhranların erkek şiddetinin bahanesi haline geldiğini belirten Kav, kadının güçlenmesinin "ekonomik bağımsızlıktan" geçtiğinin altını çiziyor.

Kadınların istihdamdaki yeri yüzde 28.9

Dünya Ekonomik Forumu verilerine göre kadınların ekonomiye katılımında Türkiye 153 ülkeden 136. sırada. Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2019 yılında paylaştığı "İstatistiklerle Kadın" verileri ise erkeklerin istihdam oranını yüzde 65.6, kadınların istihdam oranını ise yüzde 28.9 olarak gösteriyor.

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) – Genel İş 2020 kadın emeği raporuna göre işsiz kadın sayısı 2014’ten 2019 yılına kadar yüzde 52 artış gösteriyor ve toplamda iki milyona yaklaşıyor.

Disk/Genel-İş 2020 kadın emeği raporu verileri ayrıca sadece 2019 yılında 500 bin kadının ev içi bakım hizmetleri nedeniyle işinden ayrıldığını gösteriyor.

Yine Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu da (KESK) kadınların istihdamda yer almalarının ve çalışma hayatındaki eşitliğin önündeki engelleri kamu emekçisi kadınlarla yaptığı çalışma da benzer veriler ortaya koyuyor.

KESK’in 2020 verileri, kadınların yüzde 59’unun iş hayatında mobbinge uğradığını, yüzde 39'unun yasal haklarını kullanırken engellendiğini, yüzde 34’ünün ise kariyer ve yükselmede ayrımcılığa uğradığına işaret ediyor.

Ve yine kadın istihdamının önündeki en büyük engeli, çocuk bakım hizmetlerinin yetersizliği olarak gösteren raporun katılımcılarının yüzde 94’ü kamu kreşleri talep ediyor. Kadınların bakım hizmetleri nedeniyle iş piyasasından uzak kaldıkları, rakamlarla da destekleniyor.

İstihdamda "erkek işi" tanımlaması

DW Türkçe'nin sorularını yanıtlayan KESK kadın sekreteri Gülistan Atasoy, bu raporla kamu sektörü gibi eril bir alanda var olan "emek gaspını" görünür kılmak istediklerini söylüyor. İstihdam edilseler dahi kadınların güvencesiz ve düşük ücretli işlerde çalıştırıldığını söyleyen Atasoy sorunların azaltılması için düzenlenen talepleri, doğum izinlerinin 16 haftadan 32 haftaya çıkarılması, kamu kreşlerinin artırılması 8 Mart’ın resmi tatil ilan edilmesi ve kadınlarla birlikte politika üretecek yapıda bir Kadın Bakanlığı açılması olarak açıklıyor.

DİSK’e bağlı en büyük sendika olan Genel İş Sendikası’nın Araştırma Uzmanı M. Dilan Kıran da benzer görüşte. Kıran'a göre kadın istihdamının önündeki en büyük engel cinsiyete dayalı istihdam politikaları. Bazı işlerin erkek işleri diye tanımlanmış olmasının, kadınların eğitim almış olmalarına rağmen istihdam edilmelerini engellediğine ve erkeklere öncelik verilmesini sağladığına dikkat çekiyor. DİSK kadın emeği raporu, erkeklerin kadınlardan aynı işlerde yüzde 8 daha fazla kazandığını da ortaya koyuyor.

Kadınların ağırlıklı olarak hizmet sektöründe istihdam edildiğini söyleyen Dilan Kıran, kadın örgütlenmesinin ve sendikalaşmasının da oldukça düşük olduğunu ifade ediyor. Örneğin Genel İş Sendikası’nın kadın üyelerinin oranı sadece yüzde yirmi.

Yönetici ve siyasetçi kadınların durumuna baktığımızda da durum değişmiyor. Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı (TÜİK) verilerine göre, yönetici kadın oranı yüzde 17, TBMM’de kadın milletvekili oranı da yine aynı şekilde yüzde 17 oranında.

Türkiye Kadın Girişimcilik Endeksi 2019 Raporu, kadın girişimcilerin oranının da sadece yüzde sekiz olduğunu gösteriyor. Kadın girişimcileri destekleyen Future Females hareketinin Ankara ayağı, bu oranın bu denli az olmasını kadınların sermaye ve borç yönetimi süreçlerine dair var olan toplumsal şüpheye ve aileden gelebilecek yatırım yardımlarının genelde erkek aile üyelerine yapılmasına bağlıyor.

Kadın hareketinin kazanımları yadsınamaz

Prof. Feride Acar, olumlu olan noktanın, kadın hareketinin mücadeleye ve İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkması ve onları görünür kılması olduğunu söylüyor.

Gülsüm Kav ise, Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığının Ocak ayında şiddetle mücadelede ihmallerin ortadan kaldırılması üzerine yayınladığı iki genelgenin kadın mücadelesinin kazanımı olduğunu ifade ediyor. Her ikisi de kadın mücadelesinin sahip olduğu canlılığın, ısrarın ve dayanışmanın kazanımlarının yadsınamaz olduğu görüşünde.
08 Mart 2020 16:14
DİĞER HABERLER