Zaman Avrupa Yazarı Mahmut Çebi Türkiye'deki adalet sisteminin geldiği son noktayı yazdı.
Adalet hapse atıldı, huzur ülkede kol geziyor!
Cennet ülkem olağanüstü hale teslim. Her yerden feryat ve figan sesleri yükseliyor. Baskın, tutuklama ve göz altıların haddi hesabı yok. Devletin zulmüne, iki ay önce bitirildiği söylenen PKK’nın terörü eşlik ediyor. Onlarca asker ve polisin yanı sıra sivil vatandaşlar can veriyor. Ocaklara ateş düşüren PKK’nın “Güneydoğu’ya kayyım atarsanız hemen öldürürüz” tehdidi ise işin tuzu biberi.
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın ise keyfi yerinde. Sanki şaka yapar gibi ülkenin her yerinde huzurun hakim olduğunu söylüyor. Hatta şakayı eşek sakası boyutuna taşıyor. Ülkede huzurun daha da artması için 93 bin mahkumu serbest bırakacaklarını ilan ediyor ve tahliyeler başlıyor.
Sebep açıklanmasa da belli… Cennet Türkiye’m huzur içinde olduğu için, hapishaneler ağzına kadar dolu. Öyle dolu ki, yeni gelenlere kalacak yer yok. Bakan Bozdağ, yeni misafirlerine ev sahipliğinde kusur etmemek, onlara yer açmak için katilleri, mafyaları, kaçakçıları, hırsızları arsızları dışarıya salıyor. Onların yerine ev hanımlarını, öğretmenleri, profesörleri, akademisyen, avukat, savcı gibi insanları içeriye alıyor. Terör örgütleri, suç örgütleri, mafyalar es geçiliyor. Onların yerine terör örgütü ilan edilerek suçlu hale getirilen, cam bile kırmamış ağzı var dili yok masum insanları patır patır tutuklanıp hapse tıkılıyor, malına çökülüyor, serveti yağmalanıyor. Tam “eşeğini dövemeyen semerini dövermiş” deyimine uygun devlet tavrı.
Olay tam Nasrettin Hocalık. Hani Nasrettin hoca kışın bir köye gitmiş. Köpekler (Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi’nin Hizmet mensuplarına saldırdığı gibi) ona saldırmış. Hoca yerden taş alıp onlara atmak istemiş. Ama taşları donduğu için alamamış. Bunun üzerine “Bu nasıl köy yahu, taşları bağlamış, köpekleri salmışlar.” demiş.
Mafya liderinin adalet polisliğine soyunduğu ülkemde durum böyle. “Yeni Türkiye”nin büyülenmiş insanları “mahkumları tahliye ediyoruz ama af yok” diyen Adalet Bakanının sözlerini Nasrettin Hoca şaka yapmış gibi alkışlıyor. Halkımız Yeni Türkiye’de alkış konusunda çok istikrarlı hale getirildi. İktidar ne yapsa alkışlıyor. Durduk yere İsrail’e kafa tutup 10 vatandaşımızın yok yere şehit olmasını da alkışlıyor, sonra cinayet işleyen İsrail’den adeta özür dilercesine anlaşma yapılmasını da alkışlıyor.
Yolsuzluğun hırsızlık sayılmadığı ülkemde adaletin ölçüsü kaçmış, dikiş tutmuyor bir türlü.
Dolup taşan hapishanelerden ve ona bağlı olarak evlerden yükselen feryatlar duyulmuyor. Hukuk resmen karaborsaya düşmüş durumda. Masum insanları savunacak avukat bile bulunamıyor.
Bulunan avukatlar ise havaalanı terör saldırısından sonra müşterilerinden 200 TL fiyat isteyen taksi şoförlerine benziyor. 50 bin TL’lik rakamlar havada uçuşuyor. Türkiye’de bu rakamı ödeyecek kaç aile vardır. Diyarbakır’dan arayan arkadaşım tutuklu kardeşi için görüştüğü avukatın dava öncesi için 10 bin TL istediğini sonrasının ise ucunun açık olduğunu söylüyor.
32 yıllık arkadaşım Bülent Korucu’yu bulamayan polisler eşi Hacer hanımı gözaltına alıyorlar. Çocukları oradan uğraşıyor, ben buradan gazeteci derneklerinin yardımıyla bir avukat bulmaya çalışıyoruz. 10 gün masum bir ev hanımını savunacak bir avukat bulamıyoruz. Adalet resmen korkuya teslim. Gözaltı süresinde ne halde olduğunu ise bilmek mümkün değil. Hacer hanım rahatsızlanıp hastaneye kaldırılıyor. Tek bir demokratik tepki yok.
İbrahim Karayeğen gazeteci arkadaşım. Son paylaştığı “Kendisine emanet edilen silahı millete çevirenlere lanet olsun. #DarbeyeHayır” twiti 16 Temmuz tarihli. O günden beri kayıp. Kendisinden hiç haber alınamıyor. Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu’nun yayınladığı 78 kişilik listede adı yok. Bir devlet yetkilisi çıkıp günlerdir endişe içindeki ailesini rahatlatacak tek söz söylemiyor.
Gözaltı şartları ise hepten vahim. Vahimiyet sadece Hizmet Hareketi mensupları için değil. İktidar yetkilileri “kurunun yanında yaş da yanabilir” diyerek geçiştirdiği zulmü Hareket mensubu olmayan bir bayan sosyal medya hesabından şöyle paylaşıyor “Kronik hastalığı olanların dahi ilaçları verilmiyor. Avukatları ve yakınlarıyla görüştürülmüyorlar. Doktor, hakim, savcılar spor salonlarına doldurulmuş durumda. Yerde yatak yok, zeminde yatıyorlar. İç çamaşırları dahil hiç bir ihtiyaçları verilmiyor. Su yok, tuvaletler pislik içinde. Yakınlarına “ifade sırası bir aydan önce gelmez, boşa beklemeyin” deniliyor. İlaç kullanamadığı için durumu tehlikeli olanlar var.”
Suçu sabit olmayan bu insanlara yapılan bu zulmün sebebi nedir. Yaşlı başlı adamları toplama kampı gibi salonlarda sadece iç çamaşırıyla bekletip neyin intikamı alınıyor. Bu insanların başlarına bir şey gelirse vebalini kim ödeyecek. Hani suç şahsi idi ve herkes suçluluğu kanıtlanana kadar suçsuzdu.
Cennet ülkemin hali böyle. Bu ortamın huzurlu olduğunu iddia etmek galiba ancak mazoşist olmakla mümkün.