Türkiye'de çocuklar arasında obezite sorunu ABD'yle aynı seviyeye ulaştı. Uzmanlara göre bunun başlıca sebebi sağlıklı gıdaya ulaşılamaması ve yetersiz beslenme.
Sağlık Bakanlığı, obeziteyle mücadele kapsamında başlattığı yeni programda vatandaşların yoğun bulunduğu meydanlarda, kamusal alanlarda ve etkinlik noktalarında boy, kilo ve vücut kitle endeksi ölçümleri gerçekleştireceğini duyurdu.
DW Türkçe'nin haberine göre bu yolla fazla kilolu bireylerin tespit edilerek Sağlıklı Hayat Merkezleri ve Aile Sağlığı Merkezlerine (ASM) yönlendirilmesi, ardından kişilere diyetisyen danışmanlığı ve takip hizmeti sunulması hedefleniyor. Bakanlık, iki ay içinde 10 milyon vatandaşa ulaşarak fazla kilonun zararları konusunda farkındalık oluşturmayı ve sağlıklı yaşam kültürünü yaygınlaştırmayı amaçlıyor.
Ancak uzmanlara göre, özellikle çocuklarda artan obezite yalnızca bireysel alışkanlıklarla açıklanamayacak kadar yapısal bir sorun. DW Türkçe'ye konuşan Gıda Mühendisi Bülent Şık ve Derin Yoksulluk Ağı kurucusu Hacer Foggo, bu tablonun ardında yetersiz beslenme, gelir eşitsizliği, sağlıksız gıdaya yönelim ve kamusal politika eksikliği bulunduğuna dikkat çekiyor.
Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) Nisan 2025 verilerine göre yıllık gıda enflasyonu yüzde 36'nın üzerinde. Aynı dönemde açlık sınırı 24 bin lirayı, yoksulluk sınırı ise 78 bin lirayı aşarken asgari ücret 22 bin 104 lira seviyesinde bulunuyor.
Yoksullukta beslenme: Makarna, ekmek ve işlenmiş gıdalar
Derin Yoksulluk Ağı kurucularından Hacer Foggo, Türkiye'de çocuklar arasında artan obezite oranlarının temelinde yetersiz beslenme ve derin yoksulluk bulunduğuna dikkat çekiyor.
Foggo, "Yetersiz beslenmeyle bodurluk yaygınlaşıyor, aynı zamanda obezite artıyor. OECD'de bu konuda ilk sıradayız çünkü tek tip beslenme söz konusu" diyor. TÜİK'in 2022 tarihli Çocuk Raporu'nda çocukların yüzde 62,4'ünün yalnızca makarna ve ekmek ile beslendiğini gösteren verileri hatırlatan Foggo, bu bulguların yeterince ciddiye alınmadığını belirtiyor.
Gıda Mühendisi Bülent Şık ise çocuklarda obezitenin "besin içeriği zayıf, ilave şeker içeriği yüksek ultra işlenmiş gıdaların" piyasada yaygın biçimde bulunmasıyla doğrudan bağlantılı olduğunu görüşünde.
"Ucuz ve kolayca erişilebilen, abur cubur olarak nitelenen gıdalar ve ilave şeker içeriği yüksek alkolsüz içeceklerin tüketimindeki artışla obezite oranlarının artışı birbiriyle bire bir ilişkili" diyen Şık, bu ürünlerin üretimine sınırlama getirilmedikçe yapılan müdahalelerin "bir göz boyamadan öteye gitmeyeceğini" vurguluyor.
Şık'a göre obezite yalnızca beslenme biçimiyle sınırlı kalmıyor. Pestisitler ve bazı katkı maddeleri gibi toksik kimyasallara maruz kalmak da süreci etkiliyor:
"Bu toksik maddelerin bir kısmının hormonal sistemi olumsuz etkileyerek kilo alımına yol açtığı düşünülüyor. Hormonal sistem bozuklukları özellikle de gelişim çağındaki çocuklar için ciddi bir tehdittir."
Greenpeace Türkiye'nin yayımladığı bir çalışmaya atıfta bulunan Şık, analiz edilen gıdaların üçte birinin "hormonal sistem bozucu, nörolojik gelişimi olumsuz etkileyici ve kanserojen pestisitler" içerdiğini belirtiyor. Ancak bu kadar ciddi risklere rağmen kamu denetim mekanizmalarının yalnızca kalori sayımına ve son ürün kontrolüne odaklandığını söylüyor.
Gıda sisteminin yapısal sorunları
Şık'a göre sağlıksız gıda üretimini teşvik eden ve bu ürünlerin yoğun reklamına izin veren ortamın sürmesi, çocukların ve yoksul grupların zarar görmesine neden oluyor.
Şık, "Kamusal çözümleri sağlayacak olan her zaman ülkede iş başında olan siyasal iktidardır. İktidar halkın ya da çevrenin sağlığını mı yoksa belirli grupların, bir avuç azınlığın çıkarlarını mı önemsiyor? Kritik soru budur" diyor.
Ekonomik nedenlerle yoksul ailelerin ucuz ama sağlıksız gıdalara yöneldiğini söyleyen Şık, "Taze, besleyici ve güvenilir gıdaların daha pahalı olması, ekonomik olarak dezavantajlı grupların sağlıklı beslenmeden dışlanmasına yol açıyor. Bu eşitsizlikler özellikle de çocuklarda obezite, büyüme geriliği, demir eksikliği gibi sağlık sorunlarını beraberinde getirir" diye ekliyor.
Foggo ve Şık'ın ortaklaştığı bir başka konu da ücretsiz okul yemeği uygulaması. Foggo, yıllardır dile getirdikleri okul yemeği programının hâlâ hayata geçirilmemiş olmasına dikkat çekiyor. "Meclis tutanaklarında Sağlık Bakanlığının bu sorunu fark ettiği, çözümün okul yemeği olduğu yazıyor ama adım atılmadı" diyor.
"Derin yoksulluk yaşanan bir mahalleye gittiğimde cılız bir çocuk da görüyorum, çok kilolu bir anne de. Ve biliyorum ki o eve sağlıklı bir gıda girmiyor. O anne o çocuk için bir beslenme çantası hazırlayamadığını söylüyor" diyen Foggo, öğretmenlerin de benzer gözlemler paylaştığını, okullarda beslenme getiremeyen çocukların sayısının arttığını belirtiyor. "Bu nedenle sorunun adı yoksulluk. Hem sağlıklı beslenme gerekiyor hem de yıllardır dile getirdiğimiz okul yemeği programı bir an önce hayata geçirilmeli" ifadelerini kullanıyor.
Bülent Şık da ücretsiz okul yemeği uygulamasının yalnızca açlığı gidermekle kalmayacağını belirterek "Çocukların düzenli, dengeli ve besin değeri yüksek gıdalar tüketmesini sağlar. Özellikle düşük gelirli ailelerden gelen çocuklar için, okulda sunulan ücretsiz yemekler; aşırı işlenmiş, yüksek şeker ve yağ içeren sağlıksız gıdalara olan bağımlılığı azaltır" diyor.
Şık'a göre, okul yemeği programı gıda eğitimiyle desteklendiğinde "çocukların sağlıklı seçimler yapma kapasitesini artırır" ve kantinlerdeki sağlıksız ürünlerin etkisini azaltır.
"Sağlıklı gıdalar erişilebilir olmalı"
Her iki uzman da obeziteyle mücadelede bireysel çabalardan çok kamusal politikaların belirleyici olduğunu vurguluyor.
Şık, "Sağlıklı gıdaların ekonomik olarak erişilebilir kılınması, topluluk destekli tarım sistemleri gibi çözümler zorunludur" diyor. Foggo ise okuldan başlayarak diyetisyen desteği, Aile Sağlığı Merkezlerinde düzenli ölçümler gibi sistemli adımların şart olduğunu belirtiyor.
Foggo'ya göre, Aile Sağlığı Merkezlerinde ve kamu kurumlarında gerekli tüm veriler bulunuyor. "Bu çocukların boy ve kilo ölçümleri var. Hangi mahallede yaşıyorlar, vücut-kitle dengesi nasıl? Veriler Sağlık Bakanlığında da Aile Bakanlığı'nda da mevcut" diyor.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının yardım ulaştırdığı 4 milyon hanede yapılacak bir taramanın bile tabloyu net biçimde ortaya koyacağını belirten Foggo, "Sadece oradan bir örnekleme yapsalar, obezite ve beslenme bozukluğu oranı net biçimde görülür. Ben bunları kendi tanıklıklarımdan, gittiğim yerlerden biliyorum. Türkiye'nin her yerinde aynı tabloyu görüyorum" diye konuşuyor.
Pediatri uzmanları: Obezite oranı ABD seviyesinde
Türk Pediatri Kurumu'nun 60. kez düzenlediği kongrede de çocuklarda beslenme bozukluğunun ulaştığı boyut gözler önüne serildi. Kurum Başkanı Prof. Dr. Özgür Kasapçopur, Türkiye'de beslenme bozukluğu oranının yüzde 16'ya ulaştığını belirtti. Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ömer Faruk Başer ise her 5 çocuktan birinin malnütrisyon ( beslenmenin içerik ve miktar açısından yetersiz olması) yaşadığını, bunun yüzde 10-15'inin obezite olduğunu söyledi. Başer'e göre Türkiye'deki çocuklardaki obezite oranı ABD ile aynı seviyeye ulaştı. Deprem bölgesinde ise durum daha da vahim.
Türk Tabipleri Birliği (TTB) ise Sağlık Bakanlığının meydanlarda yapmayı planladığı kilo-boy taramaları hakkında uyarıda bulundu. Açık alanlarda yapılacak uygulamaların mahremiyet ilkesini ihlal edebileceği, bilimsel yöntemlere uygun veri üretmeyeceği ve sonuçlarının ölçülemez olacağı belirtilen açıklamada, Aile Sağlığı Merkezlerinde halihazırda bu verilerin bulunduğu hatırlatıldı.
TTB ayrıca, gıda enflasyonu, düşük gelir artışı ve sağlıksız ürünlerin yaygınlığı nedeniyle en çok gelişme çağındaki çocukların risk altında olduğunu belirtiyor. TTB'nin yakın zamanda deprem bölgesinde yürüttüğü bir çalışmada, çocuklarda beslenme bozukluğuna bağlı bodurluğun arttığı tespit edilmişti.
Diyetisyen eksikliği ve politik açmazlar
Uzmanlara göre, obeziteyle etkin mücadele için yeterli sayıda diyetisyen, psikolog ve diğer sağlık profesyonelinin kamu kurumlarında istihdam edilmesi de şart.
CHP Konya Milletvekili Barış Bektaş, geçen hafta TBMM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada, Türkiye'de ortalama 25 bin kişiye sadece bir diyetisyen düştüğünü belirterek, son sağlık personeli atamalarında sadece 74 diyetisyen kadrosu açıldığını ve bu verilerle Sağlık Bakanlığı'nın hedeflediği kapsamlı hizmeti sunmasının mümkün olmadığını ifade etti.
Sağlık Bakanlığının obeziteyle mücadele planına destek verdiklerini açıklayan Birlik Sağlık Sen Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Kucur da benzer biçimde, yeterli diyetisyen kadrosu olmadan obeziteyle mücadelenin eksik kalacağını söyledi. Kucur'a göre kamu hastanelerinde görev yapan diyetisyen sayısı son 5 yılda yüzde 20'ye yakın azaldı.
Gıda mühendislerinin de obeziteyle mücadelede rol oynayabileceğine dikkat çeken Şık ise buna karşın kamu kurumlarında yeterli sayıda gıda mühendisi bulunmadığını belirtiyor. Şık'a göre bu mücadele yalnızca sağlık alanına bırakılmamalı. Tarım, eğitim, çevre, şehir planlama ve medya gibi tüm sektörler eşgüdüm içinde çalışmalı.