Sedat Peker ile tekrar gündeme gelen Türkiye'nin Suriye'ye gönderdiği silahların Nusra cephesinin eline geçtiği iddilarını ABD Başkanı Biden da 2014'te dile getirdiği ortaya çıktı
Suç örgütü lideri Sedat Peker'in AKP iktidarının kendisi üzerinden El Kaide'nin uzantısı, cihatçı El Nusra'ya silah gönderdiği yönündeki iddiasını, 2014 yılında şu an ABD Başkanı olan Joe Biden'ın da dillendirdiği ortaya çıktı.
2014'te, ABD Başkan Yardımcısı olan Biden, "Türkiye, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri, Esad'a karşı savaşacak herkese yüz milyonlarca dolar ve on binlerce ton silah temin etti, ancak tedarik edenler el-Nusra, el-Kaide ve dünyanın diğer yerlerin gelen aşırı cihatçı unsurlar oldu" ifadelerini kullanmıştı.
Uzmanlar, Türkiye ile ABD arasındaki görüş ayrılığı makasının kapanmayacağı görüşünde.
Bianet'in haberine göre, Central Florida Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Güneş Murat Tezcür. El Nusra'nın IŞİD ile ters düştüğünü, 2016 yılında adını Heyet Tehrir el Şam (HTŞ) olarak değiştirdiğini belirtti.
HTŞ'nin, Türkiye'nin önemli nüfuz gösterdiği İdlib'de başat güçlerden biri olduğunu ifade eden Tezcür, "HTŞ Taliban'a kıyasla daha zayıf. Ayrıca Suriye hükümeti Afgan hükümetine kıyasla daha etkin ve iç savaşı büyük ölçüde kazanmış durumda. Yine de HTŞ'nin amacının kendini 'siyasal' bir aktör olarak kabul ettirip elde ettiği askeri kazanımları bir nevi 'normalleştirme' stratejisi güttüğünü söyleyebiliriz" dedi.
Tezcür örgütle ve Türkiye ile bağına dair şunları söyledi:
"Türkiye hükümeti Suriye iç savaşının başından beri Esad rejiminin ortadan kalkmasını hedefledi.
Bu amaçla 'düşmanımın düşmanı dostumdur' şiarıyla rejime karşı savaşan ve iç içe geçmiş çeşitli gruplara, silah yardımı da dahil olmak üzere, destek sundu.
'Makul' muhalif güçlerle 'aşırı' muhalif güçler arasında ki ayrım oldu belirsizleşti. Bu desteklerin bir kısmının dolaylı ya da dolaysız olarak Selefi-cihatçı yapılanmalara gittiği biliniyor.
Tabii bu durum sadece Türkiye için değil çeşitli ölçülerde hem ABD hem de bazı Arab ülkelerinin (Suudi Arabistan, Katar, BAE gibi) savaşan güçler için sağladığı destekler için de geçerli.
Mevcut duruma gelirsek, yukarıda bahsettiğim üzere Türkiye'nin etki alanına giren İdlib bölgesinde HTŞ en kuvvetli yapılanma. Rusya Türkiye'den bölgede konuşlu HTŞ dahil olmak üzere Selefi-cihatçı örgütleri bastırmasını talep ediyor.
Bu tip bir bastırma stratejisinin riskleri göz önüne alınınca, Türkiye hükümetinin bunu yapacak ne niyeti ne de kararlığı var.
Hükümet açısından ideal olan durumun HTŞ'nin kendini lağvetmesi ve güçlerini Türkiye kontrolünde olan yapılanmalara aktarması.
Lakin bunun kendine başına olması mümkün gözükmüyor. Bu yüzden de HTŞ'nin uluslararası alanda daha 'makul' bir imaja sahip olması ve bir siyasi aktör gibi karşılık görmesi Türkiye'nin süregiden Suriye politikasınına pek de ters düşmüyor.
Daha öncede belirttiğim gibi hem Türkiye'den hem diğer ülkelerden Suriye'ye gönderilen silahların 'makul' olmayan güçlerin eline geçtiği uzun zamandır bilinen bir durum. Bir süre bu durum çok da sorun değildi. Ne zaman ki, ABD hükümeti Suriye politikasında önceliği Esad rejimin devrilmesinden İD'nin yenilgiye uğratmaya verdi o zaman bu silahların hangi yapılanmaların eline geçtiği bir sorunsal haline geldi.
Zaten yine benzer tarihlerden itibaren, özellikle İD'nin (IŞİD) Kobani kuşatmasından itibaren, Suriye'de ABD ve Türkiye politikalarının arasındaki makasın kapanmayacak şekilde açıldığını görüyoruz.
Son tahlilde Suriye'de ki durum Türkiye hükümeti (ve bir dereceye kadar hem ABD hem de diğer Batılı ülkeler) için bir ikilem yaratıyor.
Rusya ve İran'ın desteğini alan ve korkunç savaş suçları işlemiş olan Esad rejimi savaşı büyük ölçüde kazanış durumda.
PYD'nin kontrolü altında olan bölgeyi bir kenara bırakırsak, muhalif güçler büyük ölçüde İdlib'e sıkışmış durumdalar. Türkiye'nin İdlib'de üzerinden koruma kalkanını kaldırması durumunda bu bölgenin de rejim kontrolüne geçmesi büyük ihtimal.
Aynı zamanda Selefi-cihatçı HTŞ İdlib'de en etkin örgütlenme olduğu sürece rejimle muhalif güçler arasında herhangi bir siyasi sürecin gerçekleşmesi uzak bir ihtimal.
HTŞ'nin 'imaj' yenileme çabalarının hem Suriye hem Türkiye hem de uluslararası dengeler açısından olası yansımalarını bu çerçeveden değerlendirebiliriz."