Türkiye'nin iki yüzü

Önceki gece Turkcell'in teknoloji merkezindeydik. Pek çok medya yöneticisinin davetli olduğu Gebze'deki tesiste 3G ile başlayacak birtakım uygulamalar tanıtıldı. Çok etkileyici olduğunu söylemek zorundayım.
Her şeyden önce beyin göçünün tersine işlediğini gördük orada. Özellikle Amerika'da çalışan ve dünyanın en büyük şirketlerinde önemli görev yapan gençler şimdi Gebze'de teknoloji üretiyor. Turkcell'in kurmayları bunu beyin göçü ya da beyin göçünün tersine işletilmesi olarak görmüyorlar. Onların sıkça başvurduğu kavram, beyin dolaşımı. Modern teknolojinin dünyayı dolaşarak daha küresel hale geldiğini söylüyorlar. Bu mantıkla bir teknoloji merkezi kurulunca Silikon Vadisi'nden kopup gelen Türk gençleri de Gebze'de yepyeni projeler üretmek için gece gündüz çalışabiliyor... Takdire şayan! Turkcell Genel Müdürü Süreyya Ciliv ve kurmaylarının ev sahipliği yaptığı programda 3G ile başlayacak yeniliklerin ilk sunumlarını dinleme imkânı bulduk. Kâh şaşırdık kâh hayretler içinde kaldık. Mesela yakın zamanda piyasaya çıkacak bir cep telefonunun tanıtımı bize bir dönem seyrettiğimiz uzay filmlerini hatırlattı. Kol saati şeklinde üretilen telefon iPhone 'a ait özelliklere de sahip. Dokunmatik, içinde internet imkânı var. Görüntülü telefon görüşmesi yapabiliyorsunuz, internet paylaşım sitelerine ulaşabiliyorsunuz, e-maillerinizi ve son dakika haberlerinizi vs. kol saatinizden takip edebiliyorsunuz. Mesela diğer bir projede gazete, dergi, broşür gibi bir ürüne bir simge yerleştiriliyor ve siz o simgeye cep telefonunuzu odakladığınızda o haberin, o ürünün, o fotoğrafın vs. internetteki tanıtımı yansıyor telefonunuza. Yeni bir pazarlama, satış ve reklam mecrası oluşuyor aslında. Bir başka projede Matrix filmindeki gözlüklere benzeyen bir yenilikle karşılaştık. O aletle televizyonu sadece siz izliyorsunuz. Bir başka icat sayesinde cep telefonu kimlik görevi yapıyor, kredi kartı yerine geçiyor, banka cüzdanı gibi kullanılabiliyor, belediye otobüsünden uçak bileti almaya kadar pek çok işi görebiliyor. Haber ajansçılığını ve televizyon haberciliğini derinden etkileyebilecek bir ürün gördük mesela. Olay yerinden anında görüntü alınması, anında web sitesine gönderilmesi, kamuoyuyla anında paylaşılması... Gelecekte canlı yayın araçlarının, up-link harcamalarının pabucunu dama atacak projeler nedeniyle medya dünyası 'Vatandaş gazeteciliğini' daha çok tartışacak galiba... Bu sütuna sığmayacak kadar güzel projeleri yerinde görüp yemeğe geçtiğimizde Türkiye'nin öteki yüzü bizi kıskıvrak yakalayıverdi. Aynı masada oturan gazeteciler birbirine HSYK toplantısının sonucunu soruyordu. Ankara'dan ve haber merkezlerinden telefonlar geliyor, son dakika haberleri paylaşılıyordu. 'Suikast yapmak isteyen genç teğmenler tutuklanmış' deyip hayıflanıyordu herkes. Meslek liselerine uygulanan katsayı haksızlığının kaldırılması haberi ulaştı bu arada. Sanırım 'imam-hatip okullarını düşman gören bir zihniyet' bunun üzerinden bir tartışma başlatacaktı... Diğer meslektaşlarımı bilemem ama benim ağzımın tadı çoktan kaçmıştı. Neden mi? Bu güzel ülkede bir açıdan bakıldığında muhteşem işler yapılıyor. Turkcell bunun güzel bir örneği; ama bu güzellik onunla da sınırlı değil. Türkiye daha demokratik, daha çağdaş, daha paylaşımcı, daha modern bir ülke oluyor. Üstelik herkes de görüyor ki Türk insanı dünya ile rekabet edecek bilgi ve beceriye sahip. Teknolojide, ticarette, kültür-sanatta... Ne var ki bu ülke kendi beyin gücünü ve ruh dinamizmini hâlâ yeterince kullanamıyor. İdeolojik kamplaşmalar, semboller üzerinde gerginliği tırmandırdıkça memleket tımarhaneye dönüyor. Allah aşkına niçin teğmenler komutanlarına suikast planlar? Ya da bu tür olaylar niçin sadece bizde yaşanır? Neden HSYK en hayati davaları takip eden savcı ve hakimlerin kellesini koparmak için bu kadar çırpınır? Nedir bu Ergenekon? Çeteler? Statükonun heyulaları? Türkiye'nin birbirine zıt iki yüzü var. Biri dünya devi olmamızı arzulayan aydınlık bir geleceği vaat ediyor. Diğeri özgürlüklerden vazgeçip içe kapanmamızı, karanlıklara gömülmemizi istiyor. Önceki gece bu iki yüzle karşılaştım. Önce ürktüm, umutsuzluğa kapıldım. Sonra düşündüm ve sevindim. Zira bu milletin kalbi dünya devi olmaktan yana; mağaralarda gölge savaşı yapmaktan yana değil...
23 Temmuz 2009 07:40
DİĞER HABERLER