Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı vahim tablo!

Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı vahim tablo!
Yazar Gültekin Avcı, "İşte çete dili: Başsavcıya tehdit" başlıklı bugünkü yazısında, İzmir Başsavcısı Hüseyin Baş'ın Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kenan İpek tarafından aranıp yolsuzluk soruşturmasını durdurma talimatı vermesini değerlendirdi.

Bugün Gazetesi Yazarı Gültekin Avcı, müsteşarın suç işlediğini belirterek, "Avrupa'da olsa sadece başsavcının tehdit edildiği bu skandal bile; değil Adalet Bakanı'nı hükümeti götürür. Kötü demokrasilerde müsteşar ve Adalet Bakanı istifa eder. Türkiye gibi muz cumhuriyetlerinde ise hırsızlığın peşine düşenleri durdurmakta her yol mubah olduğu için sorun yoktur. Utanma emaresi görülmez, yüzler kızarmaz." diye yazdı.

İŞTE O YAZI:

Türkiye artık bir hukuk devleti değil.

Yargı erki artık yok.

Bunu biliyorum ama Adalet Bakanlığı Müsteşarı'nın İzmir Başsavcısı'nı arayıp, tehdit etmesini yine de sineye çekemedim.

O müsteşar bu yaptığı kepazeliğin aşağıdaki suçlardan en az birini oluşturduğunu iyi bilir.

1-Yargı görevi yapanı etkileme. (TCK.277, 2-4 yıl hapis.)

2-Görevi yaptırmamak için tehdit. (TCK.265/2, 2-4 yıl hapis.)

O halde suç işlediğini bilen ama başsavcıyı (yolsuzluk soruşturmasını durdur, savcıyı değiştir, bunu yapmazsan sonuçlarına katlanırsın diye) tehdit eden müsteşar bunu kendi inisiyatifiyle mi yaptı?

Asla!

Arkasında siyasi iradenin durduğunu ve sırtını sıvazladığını bilmeyen hiçbir Adalet Bakanlığı Müsteşarı böyle cinnet emaresi bir işe girişmez.

Avrupa'da olsa sadece başsavcının tehdit edildiği bu skandal bile; değil Adalet Bakanı'nı hükümeti götürür.

Kötü demokrasilerde müsteşar ve Adalet Bakanı istifa eder.

Türkiye gibi muz cumhuriyetlerinde ise hırsızlığın peşine düşenleri durdurmakta her yol mubah olduğu için sorun yoktur.

Utanma emaresi görülmez, yüzler kızarmaz.

Bu vurdumduymazlığın en büyük delili ise hukukun gereğini gözetleyen ve müsteşarca tehdit edilen İzmir Başsavcısı'nın güya terfi görünümüyle henüz teşkilatı bile bulunmayan Samsun Bölge Adliye Mahkemesi Başsavcılığı'na atanmasıdır.

Müsteşar rezil olup istifa etmesi ve yargılanması gerekirken, görevini adam gibi yapan bir başsavcı sürülüyor.

Türkiye öyle bir depresyon geçiriyor ki, yolsuzluk ve hırsızlık yapmayan tüm kamu görevlileri sürgün korkusuyla beklemektedir.

Biz değerlendirmelerimizi her daim hukuk ve demokrasiye göre yapmalıyız.

Zira gündüzün nuru ve şavkı olmasaydı, gecenin karanlığını tarif etmek zordu.

Onun gibi hukuk ve demokrasiyi ablukada tutan AK Parti totalitarizmini de, ideal olan hukuk ve demokrasi şiarına göre tanımlamak gerekecek her an.

Bu arada şunu hatırlatmalıyım.

Yolsuzluk ve hırsızların peşine düşmek, hukuk kurallarını uygulamak çetelerin ve illegal örgütlerin işi değildir.

17 Aralık'tan bugüne kadar hükümetin hukuk ve demokrasiye vurduğu her darbe hükümetler yıkar Batıda.

Ortaya çıkan hırsızlık ve yolsuzluklardan bir tanesi bile orta sorumluluk duygusundaki bir hükümeti istifaya götürürdü orada.

Sadece istihbarat organının siyasetçilere yönelik illegal dinleme faaliyetleri deşifre olunca bile Lüksemburg Başbakanı Jean-Claude Juncker geçen yıl istifa etti.

MİT mensuplarının terörist çıkmasının soruşturulduğu, lakin Başbakanca engellenen 7 Şubat KCK soruşturmasından bugünün TIR'larına kadar, her olayda MİT manipülasyonu yapıldı.

İstihbarat çalışması soruşturulamazmış, istihbaratçı her suçu işleyebilirmiş gibi hezeyanlar düzüldü her rezaletin arkasından...

Nice cahil ama ihtiraslı kafalar istihbarat faaliyetinin sınır ve statüsünü bilmeden, sırf politik bir yaltakçılıkla MİT'i savunmuş, suçu soruşturan adli mekanizmayı lanetlemiştir bu ülkede.

Oysa ABD'de İran/Kontra skandalında vatandaşları ilgilendiren bir husus bile yokken, sadece dış istihbaratta işlenen suç eylemlerinde CIA cayır cayır yargılanmıştır.

Komisyonca Başkan Reagan aleyhinde delil bulunamamış ama resmen "ABD halkına yalan söylemek"le itham edilmiştir.

Reagan "bana darbedir bu yapılanlar" demedi.

Macaristan'da 6 Romen'in öldürülmesiyle ilgili olarak askeri istihbarat servisi soruşturmada.

Fransa İç İstihbarat Servisi (DCRI) Müsteşarı Bernard Squarcini, Le Monde muhabiri Gerard Davet'in telefonunu takip ettirdiği gerekçesiyle yargılanıyor.

Servis müsteşarı "Milli menfaatler için takip yetkim var" savunması yaptı.

Ama Fransız savcıları "Bir gazetecinin arama kayıtlarını yasa dışı yollarla incelemek milli menfaatlerin korunması gibi bir gerekçeyle meşrulaştırılamaz" diyordu.

Haklılar çünkü AİHM de böyle diyor.

Bizim muz cumhuriyetinde ise bırakın insanların, gazetecilerin takip edilmesini, suç fişlemeleri ve özel hayatın illegal takibi kural, molotofla yakılmalar doğaldır. 

Bizde halkın gözünün içine baka baka yolsuzlukları ve skandalları birbirine eklersiniz.

Hiç sıkılmadan bir de hırsızın peşine düşen savcı ve polislerin kellesini alırsınız.

Yazık ki sürgün kaygısı olmadan, görevde huzurla çalışabilmek için hırsız olmak gerekiyor. 

İronik de olsa böyle.

23 Ocak 2014 10:57
DİĞER HABERLER