Türkiye'nin ölümcül sorunu

Türkiye'nin ölümcül sorunu
'Köyümüzde son 7 yılda ölen 20 kişiden 2'sini trafik kazasında, 18'ini ise kanserden kaybettik. Daha bir şey söylememe gerek var mı?'
Bu çarpıcı tepki, İzmir Aliağa'ya bağlı Horozgediği köyünün muhtarı İsmail Mete'den geliyor. Onunla birlikte bütün köylü kanser hakkında bir şeyler söyleyebilecek durumda. Özellikle kanserin kaynakları hakkında bildikleri net bir şey var: Kendi köylerinin de maruz kaldığı endüstriyel atıklar. Türkiye'de milyonlarca ton denetimsiz tehlikeli atık ölüm saçıyor. Âdeta dağları andıran atıklar, İzmir Aliağa, Mersin Kazanlı, Kocaeli Derince ve Bursa-İznik Gölü kıyısında yükseliyor. Atıkların içindeki ağır metal ve bazı kimyasallar su kaynaklarına sızıyor, ardından bitki ve hayvanlar yoluyla insana geçiyor. Bu tür endüstriyel kirlilik, başta kanser çok sayıda hastalığın en önemli sebebi olarak gösteriliyor. Çevre Bakanlığı'nın kuruluşundan bugüne 19 yıl geçmesine rağmen atık dağlarından kurtulma yönünde hatırı sayılır bir adım da atılmış değil. Dünya Ekonomik Forumu ve Columbia Üniversitesi'nce hazırlanan Çevre Performansı Endeksi'ne göre, Türkiye dünya sıralamasında 72'nci. Çevresel Kırılganlık Endeksi'ne göre ise 62 ülkenin yer aldığı 'çok savunmasız' kategorisinde bulunuyor. Dünyanın gündeminde yer alan çevre duyarlılığı Türkiye'de 'çevre sorunu' şeklinde tezahür ediyor. "Yabancıların yaptığı araştırmalar bizi ne kadar bağlar?" diye düşünebilirsiniz. Ama gelin görün ki, Aksiyon olarak yaptığımız kısa bir çalışma maalesef o şüphe ile yaklaşılan araştırmaları doğruluyor. Atık dağlarının son durumu bakın nasıl bir manzara sunuyor. Zehir rotasında ilk durağımız İzmir Aliağa. PETKİM, demir çelik fabrikaları ve gemi söküm tesisleri ile Türkiye'nin en büyük sanayi merkezlerinden biri olan Kuzey Ege'deki bu ilçe büyük tehdit altında. Yöredeki halkın sağlıklı bir hayata kavuşması için yaklaşık 7 milyon ton endüstriyel atıktan kurtulması gerekiyor. Bölgede üç yıl önce yapılmak istenen geri kazanım tesisinin İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından engellenmesinin ardından atıklar kaderiyle baş başa kalmış. İzmir'den Aliağa'ya doğru ilerlerken, Yenifoça kavşağından fabrikaların arasına girdiğinizde atık dağları âdeta yolunuzu kesiyor. Bölgedeki demir çelik fabrikalarından çıkan tonlarca baca tozu ile metal cürufu, geniş bir alana dökülmüş durumda. Üstelik atık kümelerinin altından bir dere geçiyor. Rengi neredeyse siyaha dönmüş dere Ege Denizi'ne dökülüyor. Asıl büyük tehlike bundan sonra başlıyor. Balık ve diğer deniz canlılarının bünyesine geçen ağır metal ve zehirli kimyasallar besin zinciriyle insana ulaşıyor. Gerisini anlatmaya gerek yok... Bölgedeki bir tesis, bugünlerde, planladığı liman inşaatı için atıkların üzerini birkaç metre kalınlığında hafriyatla kapatıyor. Ancak bu uygulama zehrin denize, toprağa ve yer altı sularına karışmasına engel değil. Tehlikeli atığın mutlaka güvenli bir yere gömülmesi gerekiyor. Atıklar bugüne kadar bertaraf edilemedi; buna rağmen çevrede tarım ve hayvancılık faaliyetleri sürüyor. Fabrikaların en yakınındaki Horozgediği köyünde kanserden ölenlerin ardı arkası kesilmiyor. Köy muhtarı İsmail Mete, korkunç tabloyu net şekilde ortaya koyan bir rakam veriyor: "Köyümüzde son 7 yılda ölen 20 kişiden 2'sini trafik kazasında, 18'ini ise kanserden kaybettik. Daha bir şey söylememe gerek var mı?" Mete, özellikle atıkların eleme ve nakliyesi sırasında aşırı miktarda toz çıktığını ifade ediyor. Köyde tarım ve hayvancılığın bitme noktasında olduğunu vurgulayan muhtar durumu şöyle anlatıyor: "Hayvanların yüzde 70'i düşük yapıyor. Doğan yavrular ise dirençsiz. Ölüm oranı çok yüksek. İnsanımızın devlete, basına, derneklere güveni, inancı kalmadı." Köylülerden Recep Girgin, özellikle geceleri pencere açmanın mümkün olmadığını söylüyor. Atık dağlarından gelen tozların ev içlerine kadar sirayet ettiğine dikkat çekiyor. Bu karamsar tablo dışında Aliağa'da gelecek için umut veren bir gelişme yaşanıyor. Son yıllarda tesisler, tehlikeli atık olan baca tozu ile sanayide kullanımı mümkün olan metal cüruflarını ayrı ayrı depoluyor. Baca tozları Kayseri'de çinko üreten bir fabrikaya ve yurt dışına gönderiliyor. Endüstriyel atığın büyük kısmını oluşturan cüruflar Aliağa'daki bir inşaat firmasınca kullanılmaya başlanmış. Firmanın yönetim kurulu üyesi İsa Kılıç, tesislerde kendi arazilerinde depoladıkları cürufları kullandıklarını ve 2 yılda bu stoku eriteceklerini söylüyor. Çevre Bakanlığı'nın tehlikesiz (inert) atık kabul ettiği cüruflar parke, künk ve beton imalatında kullanılıyor. Ancak, bu firma tehlikeli atıkla karışmış olan bölgedeki atık dağlarına dokunmuyor. AKDENİZ KIYISINDA ATIK DAĞLARI! Atıkların insan sağlığını tehdit ettiği bir başka sıcak nokta da Mersin Kazanlı. Mersin'in 17 kilometre doğusunda bulunan belde 15 kilometrelik kumsalıyla dikkat çekiyor. Ancak bölgedeki sanayi kuruluşları, turizme elverişli olan beldeyi bu imkândan mahrum bırakmış. Kazanlı'daki Şişe Cam'a ait Soda ve Kromsan tesisleri geçmişte büyük çevre kirliliğine sebep olmuş. Son yıllarda bu tesislerin çevre üzerindeki kirleticiliği azalmış. Fakat bu arada akaryakıt dağıtım şirketleri yöreye el atmış. 6 petrol şirketi, sahil kenarına çok sayıda dolum tesisi ve depo kurmuş. Petrol depoları o kadar yoğun ve birbirine yakın ki çevre izinlerinin nasıl alındığı konusunda soru işaretleri ortaya çıkıyor. Akdeniz kenarındaki bu beldede Kromsan fabrikasının bahçesinde yaklaşık 1,5 milyon ton tehlikeli atık bulunuyor. Atıklar, yaklaşık 60 bin ton 'Krom 6' denilen çok tehlikeli bir maddeyi de ihtiva ediyor. Krom 6, çok küçük miktarlarda alındığında bile zehirlenmeye yol açıyor. Daha uzun süreli maruz kalındığında ise kansere sebep oluyor. Zaten, tesisten önce bölgede yılda yaklaşık 10 kişide kanser görülürken şimdi 200'lere yaklaşmış. Kanserli hastaların çoğu Kazanlı beldesi ve çevresinde ikamet ediyor. Kanser vakalarında görülen artış bazı hekim ve akademisyenlerce Krom 6'ya bağlanıyor. 1984'te Batılı ülkeler ketum davranınca Rus teknolojisiyle kurulan Kromsan'da bir kilo ürün elde edildiğinde 4 kilo atık çıkıyormuş. Mersin'in zengin krom yataklarını değerlendirmek üzere kurulan tesiste bu elementten yola çıkarak değişik kimyasallar üretiliyor. 1998'de fabrikanın teknolojisi yenilenince atık oranı, 1 kilo ürün için 1 kilo atığa düşürüldü. Çıkan atık da nötr (tehlikesiz) hâle dönüştü. Bu tarihe kadar oluşan atık miktarı milyon tonları buldu. 1995'te ise Kromsan tehlikeli atıkları tehlikesize dönüştürecek bir tesis kurmak için çalışma başlattı. Ancak bürokratik problemler sonucu bu gerçekleştirilemedi. Gelişen çevre bilinci Kromsan'a 2001'de ulaştı. Bölge halkı fabrikaya tepki göstermeye ve yargıya başvurmaya başladı. Fabrika arazisindeki atıkların yanı sıra yıllarca bölgedeki seraların arasındaki çukurlara da atık döküldüğü iddia edildi. Mahkeme kararıyla atık dağlarından numuneler alındı. Bu arada, nesli tükenmek üzere olan 'caretta caretta' türü deniz kaplumbağalarında ölümler başladı. Söz konusu bölge deniz kaplumbağaları için Akdeniz'deki en önemli 2. üreme alanı. Ölü kaplumbağalardan alınan parçalar İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Kurumu Enstitüsü'nce incelendi. Kurum, ölüme kromun sebep olduğunu açıkladı. Baskıların artması üzerine Kromsan daha önce askıya aldığı arıtma tesisine hız verdi. Tesis nihayet Kasım 2009'da tamamlandı. Kromsan Müdür Yardımcısı Altuğ Şener'in verdiği bilgiye göre, tesiste yılda 100 bin ton civarında Krom 6, tabiatta bulunan doğal hâli Krom 3'e indirgenecek. Böylece atıklar zehirli olmaktan çıkacak. Tüm atıkların tehlikesiz hâle getirilmesi 13 yılı bulacak. Atıklar daha sonra belirlenecek bir yere gömülecek. Şu ana kadar 1,5 milyon doları atıkların örtülmesine olmak üzere toplam 9,5 milyon dolar harcandı. Proje sonunda rakamın 50-60 milyon doları bulması bekleniyor. Şener, çevre ile etkileşimi en aza indirmek yönündeki şirket politikaları doğrultusunda bu işlemi yaptıklarını anlatıyor. Şener ilginç bir iddia ortaya atıyor: "ABD ve İtalya'daki rakiplerimiz hiçbir arıtma yapmadan faaliyette bulunuyor." Bunun haksız rekabete yol açtığını belirten Şener, politikacılar ve sivil toplum kuruluşlarından bu ülkelere baskı yapmalarını istiyor. Şener, kaplumbağa ölümlerinin de kendi tesislerinden kaynaklanmadığını, balıkçıların sebep olduğunu ileri sürüyor. Kazanlı Muhtarı Süleyman Serin, Kromsan'dan kaynaklanan kirliliğin çözüm yoluna girdiğini; fakat bu sefer petrol dolum depolarının başlarına dert olduğunu dile getiriyor. Tüm dere yatakları ve tulumbalardan 'siyah akıntı' geldiğine dikkat çeken Serin, zaman zaman sahildeki tankerlerden gerçekleştirilen akaryakıt transferi sırasında kıyının mazota bulandığını anlatıyor. Serin, elbette isyan ediyor: "Bu kadar çok ve sık petrol deposuna nasıl izin verildi aklım almıyor! Belde belediyeleri büyükşehir sınırlarına dâhil edilirken inşaatlar tamamlanıverdi. Bu iş araştırılırsa içinden mutlaka büyük bir usulsüzlük çıkacak. Yetkililerden ilgi bekliyoruz." Bazı sivil toplum kuruluşlarıyla görüştüklerini hatırlatan Serin, kısa süre sonra bölgede büyük eylemlerin gerçekleşeceğini haber veriyor. İZNİK GÖLÜ TEHDİT ALTINDA Türkiye'nin 5'inci büyük gölü olan Bursa'daki İznik Gölü'nde de atık faciası yaşanıyor. Gölün hemen yakınındaki döküm fabrikası yıllarca atıklarını göl kıyısına gömdü. Yer kalmayınca yakındaki Orhangazi ve Gemlik ilçelerinin çöplüklerine dökülen atıklar Jandarma Çevre Timleri tarafından fark edildi. Bunun üzerine şirket göl kıyısında bir atık deposu inşa etti. 2 bin 500 metrekarelik alan 5 metre yüksekliğinde duvarla çevrildi. Kısa süre içinde bu alan da doldu. Taşan atıklar çevreye saçılmaya başladı. Alınan numuneler atıkların 'tehlikeli' olduğunu ortaya çıkardı. Bu tehlikeli gelişmenin ardından dönemin Örnekköy Muhtarı Mustafa Yavuz, ilgili kurumlara şikâyet dilekçesi verdi. Yavuz, depolama yapılan araziyi belediyenin bir sanayi tesisindeki hissesi karşılığında aldığını, daha sonra fabrikaya kiraladığını anlatıyor. Siyah tozun çevreye yayılarak tarım ürünlerine zarar verdiğini belirten Yavuz, söz konusu atıkları evlerin temel dolgularında da kullandıklarını söylüyor. Eski muhtar Mehmet Özbay'a göre, atıklar sadece depo sahasına değil, gölün kenarındaki arazilere de gömüldü. Zira, o zamanlar zararlı olacağını düşünmemişler. Bu gelişmelerden sonra Çevre ve Orman Bakanlığı, firmaya önce küçük miktarda (782 YTL) bir ceza kesti. Jandarma'nın gönderdiği çok sayıda yazı ve halkın şikâyetleri üzerine ilk cezadan tam bir yıl sonra Çevre ve Orman Bakanlığı harekete geçti. Firmaya 'entegre çevre denetimi' yapıldı. Toplam 398 bin 616 TL tutarında idari para cezası uygulandı. Firma cezalara itirazda bulunduğu için yargı süreci devam ediyor. Firma tehlikeli atık çıkan numunelerin tesisin içinden alındığını ve riskin ortadan kalktığını savunuyor. Atıkların yanı başında yaşayan köylüler hava kirliliğinden de şikâyetçi. 27 yıldır bölgede yaşayan Kemal Özbay şöyle yakınıyor: "Yoncalar bile gelişmiyor. Üzerleri toz kaplı. Uyku düzenim bozuk. Astım hastasıyım. 26 yaşındaki oğlumun sağlığı bozuldu. Köyden kimi tutsanız rahatsız." Köylülerin anlattıkları bu belirtiler, ağır metal kirliliğinden kaynaklanan rahatsızlıklara uyuyor. MARMARA'NIN KIYISINDAKİ ZEHİR Ege, Akdeniz, İznik Gölü derken eksik kalmasın (!) bir örnek de Marmara'dan verelim. Başta Kocaeli, tüm Marmara'yı tehdit eden diğer tehlikeli atık deposu Derince'de. Marmara Denizi'nin kıyısında 1990'lı yıllarda tüm dünyada kullanımı yasaklanan yaklaşık 3 bin ton tarım ilacı (DDT ve BHC) çeyrek asırdır imha edilmeyi bekliyor. Zehirli kimyasal madde içeren tarım ilaçları ilçenin Şirintepe mevkiindeki derme çatma ve çatısı akan 4 depoda tutuluyor. ABD'de bir göle karışan az miktarda DDT'nin 30 yıl etkili olduğunu biliyoruz. Bu düşünüldüğünde, Derince'deki tehlikenin büyüklüğü daha iyi anlaşılıyor. Yağmur suları ile sızarak yer altı sularına karıştığı tahmin edilen kimyasalların çevrede yol açtığı kirlenmenin boyutu ise bilinmiyor. Zehirli maddeler, Koruma Tarım İlaçları AŞ tarafından 1963-1983 yılları arasında uyuz ilacı imalatında kullanılmış. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, zehirli ilaçların üretimini insan sağlığı ve çevreye zararları sebebiyle 1985'te çıkardığı bir kanunla yasaklamış. Ancak üretilen kimyasallar piyasaya sürülemediği için depolarda bekletilmiş. İlaçları üreten fabrika iflas ve başka gerekçelerle birkaç kez el değiştirmiş. Merkim Endüstriyel Ürünler AŞ depoların bulunduğu arsanın şimdiki sahibi. Çevre ve Orman Bakanlığı, bütçe yetersizliğini gerekçe göstererek acil önlem almayı reddediyor, bertaraf maliyetini depo sahibinin üstlenmesini istiyor. Merkim ise sorumluluğu kabul etmiyor. İmha işleminin maliyeti 1 milyon dolar olarak tahmin ediliyor. Konuyla ilgili davalar sürüyor. Konuya ilişkin girişimlerde bulunan Bumerang Çevre İnisiyatifi üyesi Çevre Mühendisi Tuna Türkmen'in hazırladığı rapor ihmalleri ortaya koyuyor. Buna göre, ilaçların üretildiği fabrika ve depolandığı arsa son 20 yılda birçok kez el değiştirmiş. Depoların son sahibi ise tesisin işletmesiyle hiçbir ilgisi olmayan Merkim Endüstriyel Ürünler AŞ. Depolar Çevre ve Orman Bakanlığı'nın yazılı emriyle 28 Aralık 2003'te Kocaeli Çevre ve Orman Müdürlüğü tarafından mühürlenmiş. İçerideki atığın miktarına ilişkin tahminler Endüstri AŞ'nin 1992'de bakanlığa gönderdiği bir yazıya dayanılarak yapılabiliyor. Santral Holding'e bağlı Endüstri AŞ, 1992 ve 1993 yıllarında bakanlığa başvurup ellerindeki kimyasal madde miktarını bildirip bertaraf için izin istemiş. Fakat iki taraf arasında anlaşmaya varılamadığından durum 2003'e kadar devlet tarafından göz ardı edilmiş. DÜZENLİ DEPOLAMA YOKSA ATIK TEHLİKELİDİR Çevre ve Orman Bakanlığı'nın ilaç depoları ile ilgili girişimi 2003'te gerçekleşti. Bakanlık, mevcut durumu tanımlamak ve temizleme planı için alternatif çözümler sunmak üzere Mart 2003'te iki bilim adamı görevlendirdi. Bilim adamları atıklarla ilgili bir ön-fizibilite raporu hazırladı. Rapordan sonra bakanlık bünyesinde oluşturulan değerlendirme komisyonu, atıkların İzmit'teki atık bertaraf tesisi İZAYDAŞ tarafından kurulacak geçici güvenlik hücresinde saklanmasına karar verdi. BHC'lerin 2006 yılında imzalanan protokolle Almanya'da yüksek dereceli fırınlarda imha edilmesi sağlanacaktı. Dönemin Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin Kocaeli'ye gelerek yaptığı anlaşma sonrası Nisan 2006'da 20 tonluk ilk sevkiyat yapılmıştı. Ardından her ay 30-40 ton gönderilmesi planlandı. Ama proje, yeterli maddi destek gelmemesi ve teknik sorunlardan dolayı durdu. Marmara için büyük risk sürüyor. Türkiye'deki endüstriyel atık sorununu değerlendiren Hacettepe Üniversitesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Çağatay Güler, sistemli bir depo alanı yoksa atıkların çevre için tehlike oluşturacağını vurguluyor. Atıkların 'tehlikeli' ve 'tehlikesiz' olarak tespitindeki sınır değerlerin sanayiye endeksli olarak belirlendiğini söyleyen Güler, asistanlığı döneminde tehlikeli kabul edilmeyen değerlerin bugün o sınıfa alındığını anlatıyor. Bu konuda hakemlik yapabilecek tarafsız bir kurum olmadığını vurgularken, mevzuatın dikkatle incelenerek boşluk bırakılmaması gerektiğini ifade ediyor: "Atıkların risk durumunu belirlemek için maliyeti yüksek ileri analizler gerekli. Kanser vakalarının arttığını hep söylüyoruz. Fakat buna karşı çıkanlar o bölgede atıklardan önceki kanser vakalarıyla ilgili veri olmadığını öne sürüyor. Daha önce atıklardan kaynaklanan kanserin yeterince teşhis edilemediği, sağlık hizmetlerinin yaygınlaşmasıyla bunun artık mümkün olduğu argümanı akla getirilmiyor." BAKANLIK ATIK PEŞİNDE Araştırmamız devam ederken Çevre ve Orman Bakanlığı, Kazanlı, Aliağa ve İznik ile ilgili bilgi notu gönderiyor. Buna göre, Mersin Kazanlı'daki fabrika sahası içindeki atıkların bertarafı için ilk olarak 2003'te tesis yetkilileri ile toplantı yapılmış. Bakanlık o günden sonra İl Müdürlüğünden periyodik aralıklarla denetimler yapmasını istemiş. 2005'te TÜBİTAK MAM tarafından yapılan projede tesisin mevcut hâliyle denizi ve çevreyi kirletmediği belirlenmiş. Açıklamaya göre, tehlikeli atığı tehlikesize dönüştürecek nötralizasyon tesisi Ekim 2009'da çalışmaya başladı. 14 yıl sürecek bertaraf işlemi sonucu çıkacak atıkların, depolanması içinse uygun depolama alanı aranıyor. Aliağa ile ilgili açıklamada, 2009'da 138 denetim yapıldığı ve Çevre Kanunu'na göre 7 ayrı para cezası verildiğini vurgulanıyor. Ayrıca Bakanlığın teşvikiyle, İzmir Valiliği, 9 Eylül Üniversitesi ve bölge sanayicileri tarafından bir durum tespiti ve taşıma kapasitesi projesi hazırlanmış. Açıklamadan bu kadar yoğun kirliliğin olduğu bir bölgede bir de termik santral projesinin olduğu anlaşılıyor. Santralin hayata geçirilip geçirilmemesine durum tespiti projesinin sonucuna göre karar verileceğine dikkat çekiliyor. Henüz santral yapımı konusu netleşmemesine rağmen söz konusu termik santralin kurulacağı alanda atıkların ve küllerin depolanması için hazırlanan uygulama projesi uygun bulunmuş. Bakanlık, İznik Gölü kıyısındaki tehlikeli atık geçici depolama sahasının izinsiz olduğunu, yeni atık depolama tesisi inşa edildiğini ifade ediyor. Depolama sahasından toprağa ve suya kirlilik geçişi olup olmadığı da araştırılıyor. Aradan geçen 2 seneye rağmen bu araştırmanın hâlâ neden sonuçlanmadığı ise merak konusu. HABERİN TAMAMI AKSİYON DERGİSİ'NDE
15 Mart 2010 07:45
DİĞER HABERLER