Türkiye'yi dehşete düşüren tablo

Türkiye'yi dehşete düşüren tablo
Suça bulaşan çocukların sayısı yıldan yıla artıyor.

Hatta hırsızlık gibi adi suçların yanında cinayet gibi ağır suçlara karışanlar var. Uzmanlara göre ailede, toplumda ve siyasi hayatta kullanılan şiddet dili bu tablonun oluşmasında etkili. Toplumu bir arada tutan değerlerin yeniden anlatılması gerekiyor.

Çocuk suçlarındaki artış dikkat çekici boyutlara ulaştı. En çarpıcı örnek üç hafta önce İstanbul Kâğıthane’de yaşandı. C.D. isimli zihinsel engelli çocuğun yakılmasına kadar varan olay, gazete manşetlerinde unutulup gitti. Oysa C.D.’yi önce hırsızlık yapmaya zorlayan ardından üzerine tiner döküp yakan 15 kişilik çete de çocuklardan oluşuyordu. Vicdanları sızlatan olay, çocukların hem tehdit unsuru haline geldiğini hem de büyük risk altında olduklarını gösterdi. Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre, suça karışan çocuk sayısı 2008’de 62 bin 430 iken; 2012’de 100 bin 831’e çıktı. Çocuk suçları araştırmaları ile tanınan Prof. Adem Solak, toplumsal bir travma yaşandığına dikkat çekerken, sorunu devletin çocuk politikası olmayışına bağlıyor. Çocuk Suçlarını Önleme Der-neği’nden Gülhan Şişman ise koruyucu değil önleyici tedbirler alınması gerektiğini söylüyor.

Zaman'ın haberine göre,  Çocuk suçları önlenemez bir şekilde artıyor. İstanbul Kağıthane’de üç hafta önce yaşanan bir olayda 15 kişilik hırsızlık çetesi zihinsel engelli C.D.’yi daha önce defalarca hırsızlığa zorlamış ve çalınan paraları aralarında paylaşmışlardı. Bu durumu fark eden anne Songül Damaklı, çetenin lideri  iki genci şikâyet etti. Yakalanan şüpheliler, yaşları 15-16 olduğu gerekçesiyle serbest bırakıldı. Ancak “Kardeşin elimizde, onu almak istiyorsan bizimle gel” diyen şüpheliler, C.D.’yi bir aracın içine götürerek tinerle yaktı. İpleri çözerek kurtulmayı başaran yaralı çocuk, hastaneye kaldırılarak tedavi altına alındı. Ne var ki, şikâyetin yapıldığı günden bu yana diğer çocuklarının da yakılmakla tehdit edildiğini söyleyen aile için tehlike hâlâ devam ediyor. Türkiye’yi sarsan bu benzer olaylar ülkenin geleceği olan çocukların nasıl bir tehdit unsuru haline geldiğini gözler önüne serdi.

Artan toplumsal cinnet olayları ve çocukların bulaştığı suçlar, artık hırsızlık gibi adi suçlardan cinayetlere kaydıklarını gösteriyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre suça sürüklenerek güvenlik birimine getirilen çocuk sayısı 2008’de 62 bin 430 iken 2012’de 100 bin 831’e ulaştı. Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre ise bu rakam 121 bin 97. İşlenen her suçun güvenlik birimine intikal etmediğini dile getiren uzmanlar, gerçek suç oranının çok daha fazla olduğuna dikkat çekiyor.

Çocuk suçları araştırmaları ile tanınan Hayat Boyu Eğitim Gelişim Derneği Başkanı Prof. Adem Solak, suça bulaşmış bir çocuğun 30 dosyası olabildiğini ifade ediyor. TÜİK’in rakamlarının sadece güvenlik güçlerine gelen ya da getirilen diye başlayan sayılar olduğunu ifade eden Solak, bir senede 30 suç işlemiş bir çocuğun sistemde 1 suç işlemiş gibi göründüğünü söylüyor.

Toplumsal bir travma yaşandığına dikkat çeken Prof. Dr. Adem Solak, sorunların temelinin devletin bir çocuk politikasının olmayışında yattığını vurguladı. Çocuğun suça karışmasını önleyecek bir kurumun olmadığını dile getiren Solak, Aile Bakanlığı’nın tamamen şekilden ibaret olduğunu, Milli Eğitim Bakanlığı’nın ise suçu önleme adına çalışma yapamadığını söyledi. Gençlerin ancak sosyal barış ortamında rehabilite edilebileceğini düşünen Adem Solak, “Biz gençlere belli değerleri öğreterek onları sosyalleştirmeye çalışırız, şimdi herkesin herkese küfrettiği, düşman olduğu bir yerde bu çocukları ne durduracak? Bu çocukların zaten aile öfkesi, toplum öfkesi var. Cezaevine girmiş çıkmış bir çocuğun zaten devlet öfkesi var, bu kez bu öfke daha da üst seviyeye çıkacaktır. Adaletin ortadan kalktığı bir yerde, devlet güçlerine güvenin ortadan kalktığı bir yerde, inanç seviyesinin sarsıldığı bir dönemde bu gençlere hangi değerleri anlatabiliriz?” diye konuştu.

“Çocuklardan yetişkinler, kurum ve kuruluşlar sorumludur.” diyen Prof. Dr. Solak, “Hiçbir çocuk durup dururken suç işlemez. Çocukların normal dışı davranış seyri yavaş yavaş ortaya çıkar, bunlar bellidir, hangi çocuğun sonradan suç işleyip işlemeyeceği bilinir. O zaman başta aile, okul ve Aile Bakanlığı’nın ilgili kurumu neden gerekli tedbiri almadı? Çocuklar bize emanet, onların suç işlemesinden biz sorumluyuz.” ifadelerini kullandı.

Aktörler sahaya inmeli

Hayat Boyu Eğitim Gelişim Derneği Başkanı Prof. Dr. Adem Solak, suça bulaşmış bir çocuğun 30 dosyası olabildiğini söylüyor. Solak, “24 milyon çocuk var. Hangisinin suç işleyeceği bilinir. Aile, okul, bakanlık tedbir almalı. Aktörler sahaya inmeli.” diyor.

Çocukları bozulan toplumun şasesi şaşar

Suç işlendikten sonra değil, işlenmeden önce tedbir alınması gerektiğini söyleyen Çocuk Suçlarını Önleme Derneği Başkan Yardımcısı Gülhan Şişman da, “Kurtarabileceğiniz en anlamlı çocuk henüz suça bulaşmamış çocuktur. Türk toplumunda şiddet artık bir iletişim dili oldu. Çocuğu bozulan toplumun şasesinin şaştığını görürsünüz. Türkiye’de suçların kayıtları tutulmuyor, niye çünkü gerçekle yüzleşilmek istenmiyor. Kapımıza gelen ve artık görmezlikten gelemeyeceğimiz bir sorunumuz var.” ifadelerini kullandı.

Çocuk psikiyatrisi uzmanı Dr. Leyla Benkurt Alkaş da, “Aile, akrabalık ve komşuluk kavramlarının değişmesi, mahalle ve alışveriş mekânların yabancılaşması burada en önemli faktördür.” diyor. Erdem ve ahlak değerlerinde çocukların çevreyi örnek alma şansının azaldığına değinen Alkaş, toplumdaki bozulmanın ilk belirtilerinin çocukta ortaya çıktığını ifade etti.

23 Nisan 2014 08:16
DİĞER HABERLER