Bilimsel tahminlere göre, Samsun'dan Adana'ya bir hat çizildiğinde, 2071-2100 yılları arasında bu hattın batısında kalan bölüm 3-4 derece, doğusunda kalan bölüm 4-5 derece ısınacak.
2030'da Türkiye'nin büyük kısmı oldukça kuru ve sıcak bir iklimin etkisine girmiş olacak. Deniz seviyesi yükselerek tatlı su kaynaklarını ve deltalarındaki tarım alanlarını yok edecek
Dünya, "Küresel ısınma" kavramıyla 19. yüzyılda tanıştı. Ama popülerlik kazanması 20. yüzyılın sonlarında oldu. Son yıllarda ise günlük konuşmamıza yerleşti. Günümüzde ortalama eğitim almış herkes, az veya çok "küresel ısınma" ve "iklim değişikliği" kavramlarından haberdar. Sıcaklıkların artması, aşırı yağmurlar, seller, beklenmedik hava değişimleri bilgili bilgisiz herkesi ürkütüyor; hemen, "Neler oluyor?", "Dünya nereye gidiyor?", "Bütün bunlar kıyamet alametleri mi?" gibi çeşitli soruları akla getiriyor.
Peki nedir bu küresel ısınma?
Kömür gibi fosil yakıtların kullanılması, ormanların yok edilmesi, karbondioksit ve metan gazı gibi sera gazlarının atmosferdeki miktarını artırdı. Bunların artışı, yerkürenin sıcaklığını etkiledi. Atmosferde bulunan ve kısaca sera gazları adı verilen karbondioksit, su buharı, ozon, metan, azotoksit ve koloroflorokarbon gazlarının miktarındaki artış, dünyadan atmosfere geri yollanan güneş ışınlarının daha fazla tutularak yeniden atmosfere yayılmasına yol açıyor. Yani bu sera gazları vasıtasıyla sıcaklık atmosferde tutuluyor. Bu da ortalama sıcaklığın artması anlamına geliyor.
Bunun işaretleri neler?
Geçen yüzyılda dünyanın sıcaklığı 0.6 derece arttı. Deniz seviyelerinde yükselmeler olurken, buzulların bir kısmı eridi; hâlâ da erimeye devam ediyor. Dünyanın çeşitli yerlerinde yağış miktarları değişti, kimi bölgelerde fırtına ve sel olayları arttı.
1860 yılından beri görülen en sıcak 20 yılın 19'u, 1980'den sonra yaşandı. 1998, aletsel kayıtlara, ağaç halkası ve buz örneklerine göre son bin yılın en sıcak yılı; 2002 ise ikinci en sıcak yıl oldu. Son 50 yıl, buzul kayıtlarına göre son 6 bin yılda gözlenen en sıcak yarım yüzyıl. Okyanus sıcaklık kayıtlarına göre 1950'li yılların ortalarından 1990'ların ortalarına kadar önemli bir ısınma yaşandı.
Bu küresel iklim değişiminin sorumlusu kim?
Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu soruya şöyle yanıt veriyor:
"Bu soruların yanıtı Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli tarafından net bir şekilde verilmiş ve büyük kabul görmüş. Sadece insana bakarak, yani doğal nedenleri ihmal ederek şu anki ısınmayı tam olarak açıklayamayız. Ama tüm etkenleri dikkate aldığımız zaman şu anki ısınmayı tam olarak açıklayabiliyoruz.
Sonuç olarak bilimsel anlamda hiç şüphe yok; artık insan iklimi değiştiriyor, hem de jeolojik evrelerde hiç gözlenmemiş kadar hızla değiştiriyor. Bu yüksek ısınma yüzünden de yeryüzünde tropikal fırtınalar, kuraklık ve ani seller şeklinde alarm zilleri çalıyor... Tabii anlayana!"
Bu yazı dizimizde küresel ısınma ve iklim değişiminin Türkiye'ye etkileri konusu üzerinde duracağız. "Türkiye'yi yakın gelecekte nasıl bir iklim bekliyor?", "Türkiye bu değişime nasıl hazırlanıyor?", "Bu konuda devletin bir politikası var mı?" gibi soruların yanıtlarını arayacağız.
Türkiye, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC- Intergovernmental Panel of Climate Change) tarafından yapılan araştırmada, iklimin yaratacağı etkiler bakımından dünyadaki en riskli 5 bölge arasında yer alıyor.
IPCC'nin 2002'de yayımlanan 5'inci Teknik Raporu'na göre, 1901-2000 yılları arasında Türkiye'de her 10 yılda sıcaklık 0.2 derece arttı, yağışta da ortalama yüzde 10 oranında düşüş meydana geldi. 2071-2100 yılları arasında da Samsun'dan Adana'ya bir hat çizildiğinde bunun batı kısmının 3-4 derece, doğu kısmının 4-5 derece ısınacağı tahmin ediliyor.
Senaryolara göre, 2030'da Türkiye'nin büyük kısmı oldukça kuru ve sıcak bir iklimin etkisine girecek. Sıcaklıklar da 2 ile 3 derece artacak. Deniz seviyesi de en kötü tahminlere göre, 2030'da azami 30, 2050-2100 yılları arasında da 100 santime kadar yükselebilecek. Tabii bütün bunların da Türkiye'ye etkileri hiç de iyi sonuçlar doğurmayacak. Bilim adamlarına göre Türkiye, "kaybeden ülkeler" arasında yer alacak.
Atmosferi kirletiyoruz
İklimbilimci Doç. Dr. Murat Türkeş, iklim değişikliğinin Türkiye'de neden olabileceği çevresel ve sosyoekonomik etkileri sıralarken iyi bir tablo çizmiyor.
Türkeş, iklim kuşaklarının, yerkürenin jeolojik geçmişinde olduğu gibi, ekvatordan kutuplara doğru yüzlerce kilometre kayabileceğini, bunun sonucunda da Türkiye'nin, bugün Orta doğu ve Kuzey Afrika'da egemen olan daha sıcak ve kurak bir iklim kuşağının etkisinde kalabileceğini söylüyor. İklim kuşaklarındaki bu kaymaya uyum gösteremeyen fauna ve floranın da yok olacağını belirtiyor.
'İlk 20 ülke arasındayız'
Türkeş ayrıca, küresel ısınmaya yol açan atmosfere karbondioksit miktarı bırakma konusunda da Türkiye'nin dünya ülkeleri arasında hiç de iyi bir sırada olmadığını vurguluyor.
Türkiye'nin yılda atmosfere 220 milyon ton civarında karbondioksit bıraktığını belirten Türkeş, "Dünya sıralamasında ilk 20'nin içindeyiz. Bu bizim açımızdan hiç de iyi bir sonuç değil. 2010 yılında bu rakamın 400 milyon tona ulaşacağını tahmin ediyoruz" diyor.
Önümüzdeki yıllarda Türkiye'de neler olabileceğine dair senaryoları, konuyla ilgili çalışmalar yürüten İTÜ Uçak ve Uzay Fakültesi Meteoroloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu ve Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Fen Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Murat Türkeş gibi iklimbilimle uğraşan uzmanların görüşlerinden yola çıkarak ele alacağız.
Sıcaklıklar artacak
Küresel iklim modellerine göre, 2030'da Türkiye'nin büyük kısmı oldukça kuru ve sıcak bir iklimin etkisine girecek. Sıcaklıklar kışın 2, yazın ise 2 ila 3 derece artacak. Bununla birlikte dünyada olduğu gibi Türkiye'de de özellikle gece sıcaklıklarında önemli artışlar şimdiden görülmeye başlandı. Çünkü atmosfere salınan fosil yakıt atıkları, yeryüzünün soğumasını önleyen bir "battaniye" görevi yapıyor.
Isıtma mevsimi kısalacak
Yıllık ortalama sıcaklıkları artarsa İstanbul'da ısıtma mevsimi 25 Kasım'da başlayıp 2 Nisan'da sona erecek. Yani 48 gün daha kısalacak.
Özellikle büyük kentlerde, sıcak devredeki gece sıcaklıkları belirgin biçimde yükselecek; bu da, havalandırma ve soğutma amaçlı enerji tüketimini artıracak.
GAP yöresinde alarm
Türkiye genelinde yağışlar azalacak. GAP alanı başta olmak üzere tüm nehirlerin taşıdığı su miktarı düşecek.
Nehirlerle daha az beslenen baraj göllerinin su seviyesi önemli ölçüde azalarak hidroelektrik enerji üretimi aksayacak. Van Gölü'ne de su akışı duracak.
Tropikal iklime benzer olan iklimde düzensiz, ani ve şiddetli yağışlar, seller, heyelan ve erozyonu artıracak.
Turizme büyük darbe
Diğer Akdeniz ülkeleri gibi Türkiye için de en büyük sorun deniz seviyelerindeki yükselmeler olacak. Turistik plajlar ve yat limanları yükselen deniz suyu ile kullanılamaz hale gelebilecek. Zengin kuzey ülkeleri daha sıcak hava şartlarına sahip olunca, Türkiye gibi sıcak ülkelere daha az seyahat edebilecek. Ayrıca artan hava sıcaklıkları nem ile birleşince daha yüksek bunaltıcılığa neden olabileceği gibi, sağlık sorunları olan yaşlı turistlerin sayısında azalmalar olabilecek.
Uludağ eriyecek
Mevsimlik kar ve kalıcı kar-buz örtüsünün kapladığı alan ve karla örtülü devrenin uzunluğu azalabilecek.
Daha az kar yağışı ve çabuk erimeden dolayı, Uludağ gibi kış spor merkezlerinden daha kısa sürelerde yararlanılabilecek ya da bu merkezler hiç kullanılamayacak. Kar erimelerine bağlı olarak çığ sayısında artışlar görülebilecek.
Kuş cenneti yok olacak
Akdeniz havzasındaki su seviyesinde 2030'a kadar 12-18; 2050 yılına kadar 14-38; 2100'e kadar da 35-65 santimlik yükselmeler bekleniyor.
Deniz seviyesinin yükselmesinin yaratacağı en önemli problemlerden biri de tuzlu deniz suyunun tatlı su kaynaklarını tehdit etmesi. Tuzlu deniz suyu, nehirler ve yeraltı suları gibi, tatlı su kaynaklarını yok edebilecek.
Ayrıca kıyı şeridinde ve deltalardaki tarım alanları kullanılamaz hale gelebilecek. Türkiye'de en riskli yerler Seyhan, Ceyhan, Göksu, Patara, Eşen Çayı, Fethiye, Büyük Menderes, Küçük Menderes, Bakırçay ve Gediz gibi Akdeniz deltaları olacak. Kuş cenneti ve benzeri milli parklar tahrip olabilecek. Kuşların göç yolları ve konaklama yerleri değişebilecek.
Deniz seviyelerindeki yükselmelere yönelik tahminler değişebiliyor. Örneğin Ukraynalıların Karadeniz için yaptıkları tahminler 1.5 metre kadar çıkıyor. Deniz seviyesi 10 santim yükselse bile etkileri büyük olacak.
Türkiye'de maalesef büyük bir nüfus kıyılara kayıyor. İleriki yıllarda 50 milyon kadar insanın kıyılarımızdaki su seviyesinden kötü bir şekilde etkileneceği bekleniyor.
50 milyon tehdit altında
Kıyılarda su seviyesi yükseldiği zaman bütün yollar ve tesisler aynı Van Gölü'nün etrafında olduğu gibi bundan kötü bir şekilde etkilenecek. Uzmanlar, denizin kıyısında yapılan Karadeniz Otoyolu'na da bu anlamda dikkat çekiyorlar.
MİLLİYET