Özcan Keser 20 yıllık bir gazeteci ve 42 aydır kötü şartlarda tutuklu. Gazeteciler için büyük bir cezaevine dönüşen Türkiye’de özgürlüğünden mahrum bırakılan 183 gazeteciden biri.
Tanınmamış bir basın emekçisi ve ismi bile duyulmayan çoğunluğun parçası olarak çile dolduruyor. Meslek örgütleri ve insan hakları kuruluşlarına gönderdiği mektupta “bizim de gazeteci olduğumuzun anlaşılması için ne yapmamız gerekiyor!” diye sitem ediyordu. Keser’in bir handikapı daha var; onlarca başka gazeteci gibi kamu yayıncısı TRT veya Anadolu Ajansı’nda görev yaptığı için üzerindeki görünmezlik perdesi daha da kalınlaşıyor.
İki çocuk babası Keser, 18 Ağustos 2016’da tutuklandı. Hakkında arama kararı çıkarılıp İstanbul’daki evi arandığında başka bir şehirde tatildeydi. Tatilini kesip İstanbul’a dönerek polise teslim oldu. Kendi avukatı bulunmasına rağmen, avukatını seçme hakkı engellenerek atanmış bir avukatla sorgulara girmek zorunda kaldı. Hangi okullarda okuduğu, eşiyle nasıl tanıştığı, hangi bankalarda hesabı olduğu gibi suç olmayan özel hayatı ilgilendiren konulardaki bir kaç sorudan sonra savcılık sorgusu bile yapılmadan doğrudan mahkemeye sevkedildi. Bizzat teslim olması gözardı edilerek ‘kaçma şüphesi’ gerekçesiyle tutuklandı. Olağanüstü Hal kapsamında binlerce sanığa yapıldığı gibi gizlilik gerekçesiyle kendisi ve avukatlarına 12 ay boyunca hiç bir bilgi verilmedi. Tutukluluk itirazları şablon cümlelerle reddedildi.
Keser, tutuklu kaldığı süre boyunca bütün hak arama mekanizmalarına baş vurmasına rağmen hiç bir sonuç alamadı. Meslekten ihracı için Danıştay’a ve OHAL Kararlarını İnceleme Komisyonu’na, haksız tutukluluk gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gitti.
Tutuklandıktan 17 ay sonra 14 Aralık 2017 tarihinde ilk derece mahkemesinde 9 yıl mahkumiyet kararı çıktı. Savunma hakları kısıtlanarak mahkemeye dahi götürülmeden, video konferans ile yargılama tamamlandı. Silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan 9 yıl hapis cezası verildi. 1999 yılında, çalıştığı işyerinden dolayı açılmış maaş hesabı, 13 yıl önce haber ve röportaj amaçlı telefon görüşmeleri, 8 yıl önce Cihan Haber Ajansı’nda çalışması suç olarak gösterildi. Bu gerekçeler bile başlı başına cezanın doğrudan gazeteciliğe verildiğini ortaya koyuyor.
BYLOCK’U YÜKLEMEDEN KULLANMIŞ!
ByLock isimli haberleşme programını indirip kullandığı iddia edildi. Özcan Keser, savunmasında dijital verilerdeki çelişkileri, tutarsızlıkları örnekleriyle ortaya koydu. Buna rağmen bilirkişi talebi kabul edilmedi. Avukatı temyiz dilekçesinde bu tutarsızlıkları şöyle özetledi: “Müvekkilin 19/08/2014 tarihinde 0532 543 77 .. numaralı telefonuna 26/08/2014 tarihinde de 0533 310 22 .. numaralı telefonuna ByLock uygulamasını yüklediği iddia edilmektedir. Müvekkil sözde gizli irtibatları için tek bir telefonuna yüklediği bu uygulama neden yeterli olmasın da, ikinci bir telefona da yükleyip tespit edilme riskini kuvvetlendirsin? ByLock’u, kaç cihaza yüklerse yüklesin yapacağı iş aynıdır.
Bir diğer büyük çelişki ise, en erken 19/08/2014 tarihinde yüklendiği iddia edilmesine rağmen yapılan dökümde müvekkilin 12/08/2014 tarihinde Fuat GÜREYCAN ile 18/08/2014 tarihinde de Hüseyin GÜN ile Bylock üzerinden irtibata geçtiği belirtilmektedir. Bu bilgilere göre, müvekkil sanık Özcan KESER henüz ByLock yüklemeden dahi birileriyle ByLock üzerinden irtibat kurabilmektedir. O halde telefonuna ByLock yüklemesinin bir anlamı da kalmamıştır. Ne yazık ki tahkikat böyle soyut ve tutarsız veriler üzerinden yapılmış, soruşturmanın ciddiyeti azaltılmıştır.”
Diğer büyük bir skandal ise sanık ve avukatlarından ‘delil’ saklanması. Avukatı bu durumu temyiz dilekçesinde şu şeklide kayıt altına aldı: “Gerekçeli kararın ‘Deliller’ kısmında, “dosya içerisine getirtilen bylock tespit ve değerlendirme tutanağında ID numarası, kullanıcı adı ve şifresinin tespit edildiği, giden arama sayısı 8, gelen arama sayısı 13, toplam mail sayısının 3 olduğu ve arama kayıtları ve aranan kişilerin isimlerinin belirlendiği” belirtilmiştir. Hiçbir duruşmada ne müvekkile, ne tarafımıza böyle bir bylock tespit ve değerlendirme tutanağı okunmamış, böyle bir ID, kullanıcı adı, şifre, arama kaydı, mail kaydı, arayan veya aranan kişilerden söz edilmemiş, böyle bir tutanak okunmamış, buna karşı beyan ve savunmalarımız alınmamıştır.”
Ceza verilirken bile gazeteci Keser’e ayrımcılık yapıldı. Aynı iddialarla yargılanan onbinlerce kişi, cezaevinde kaldığı süre, delillerin toplanmış olması, sabit ikametgâhının olması gibi nedenlerle ceza alsalar dahi tahliye edildi. O kapsam dışı bırakıldı. Benzer suçlamalardan yargılanan insanlardan farklı olarak üst sınır ve artırma insiyatifi kullanılarak daha fazla ceza verildi. Oysa yargılama sırasında bunu hak edecek herhangi bir eylemi olmadığı gibi kendisinin teslim olması başlıbaşına bir iyi niyet göstergesi olarak değerlendirilmeliydi.
GAZETECİLERE DOKUNAN KAZANDI
Yargılama aşamasında da bir dizi hukuksuzluklar yaşandı. Tutukluluğa yapılan itirazı reddeden Sulh Ceza Hakimi daha sonra Ağır Ceza Mahkemesi başkanı oldu, ceza verdi. Halbuki soruşturma evresinde görev yapan hakimin yargılama aşamasına katılmaması gerekirdi. Hem iddianameyi hazırlayan savcı hem de cezayı veren mahkeme başkanı ödüllendirilerek temyiz başvurularını karara bağlayacak Yargıtay’a üye yapıldı.
İddianame ve karar metninde suçun sanıkla ilintilendirilmesi yapılmadı. Bunun yerine bütün cemaat davalarındaki şablon ifadeler kullanıldı. Bu yeterli gelmeyince TRT yöneticileri için alınmış ifadeler hiç ilgisi olmayan ve başka bir şehirde görev yapan muhabirin dosyasına da eklenerek kabarık gösterildi. Hukuken suç olmamasına rağmen Bankasya’da hesap hareketliliğinde yeterli iz bulunamadı. Hal böyle olunca Keser’in yerine babası ya da kardeşinin hesap hareketliliği onun dosyasına eklendi.
Aksi yönde hükümler bulunmasına rağmen pek çok Gülen Hareketi Davasında yaşandığı üzere ailesinden 14 saat uzaktaki Tarsus Cezaevi’ne nakledilerek ailesinin görüş hakkı zorlaştırıldı. Cezaevindeki pek çok mahkum ve tutukluya verilen üniversite sınavına girme hakkı da Keser’in elinden alındı.
Sarı basın kartı, Gazeteciler Cemiyeti ve Parlamento Muhabirleri Derneği üyeliği bulunan Özcan Keser, gazeteci kabul edilip sesinin duyulması için ne yapması gerektiğini soruyor. AYM ve AİHM gibi kurumlara olduğu gibi meslektaşlarına ve insan hakları aktivistlerine de sesleniyor.