Tutuklu Yargıtay Üyesi Mustafa Erdoğan Cezaevinde yaşam savaşı vermesine rağmen tahliye edilmiyor. Kızı Buket Erdoğan'ın kaleminden bir aileye yaşatılan zulüm hikayesi..
İşte Buket Erdoğan'ın mektubu;
Öncelikle merhaba,
Ben Buket Buket Erdoğan. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi 2. sınıf öğrencisiyim. Babam eski yargıtay üyesi Mustafa Erdoğan'ın mezun olduğu okulda babam gibi bir hukukçu olmak için okuyorum. size anlatmak istediğim 15 temmuzdan itibaren yaşadıklarımız.
15 temmuzdaki darbe girişimini herkes gibi biz de televizyondan öğrendik. biz o gece telaşla haberleri takip ederken sonrasında evimizden atılacağımız ve birkaç ay sonra babamın bir hastane odasında yaşam savaşı vereceği aklımın ucundan dahi geçmemişti. 16 temmuz günü evimizin polisler tarafından didik didik aranması ve doğal olarak hiçbir şey bulunamaması zamanında kardeşimle yalnızdık. onu hep bizim saklayacak hiçbir şeyimiz yok diye teselli ettim. babam hukuksuzlukları dile getirmekten hiçbir zaman çekinmezdi. sonrasında hastanede alınan ifadesinde de HSYK'nın tarafsız olmadığını yine korkmadan vurguladı. babam hakkında ertesi gün yakalama kararı çıkmıştı ancak henüz ohal ilan edilmemesine rağmen usulsüz yakalama yapmaktan, yargıtay üyelerini evlerinden kelepçe ile şiddetle götürmekten çekinmiyorlardı. babam kendi sağlığını düşünerek teslim olmadı. çünkü tutuklanan yargıtay üyelerinin hangi koşullarda bekletildiğini duyuyorduk. olaylardan sonra oturduğumuz ev lojman olduğu için derhal boşaltmamızı istediler. annem ve kardeşlerim antalyaya taşındı. bense okulum olduğu için ankarada kalmaya devam ettim. hayatımız hiç beklemediğimiz bir anda tepetaklak oldu. ailemden uzak kaldım. benim onlardan uzak kalmam annemin antalyaya taşındığı zaman yaşadığı sıkıntılar yanında oldukça önemsizdi. annem taşındığı evden deyim yerindeyse senin kocan terörist yaftasıyla kovulmuş başka bir eve taşınmıştı. kardeşlerim severek okudukları okullarından ayrılmak zorunda kalmıştı ve tüm mal varlığımıza tedbir kararı konmuştu. adreslerimiz her zaman belliydi. akrabalarımızın evleri aranıyorken ne annemin antalyadaki evi ne de benim ankarada arkadaşlarımla oturduğum ev aranmadı. babam maddi manevi hayatımızı garanti altına almaya, bize destek olmaya ve sağlığına dikkat etmeye çalışıyordu. tedbir kararıyla hayatımızda büyük bir belirsizlik oluştu. banka hesaplarımıza ulaşamıyorduk ve babamın yıllarca çalışarak biriktirdiği yatırımlarımızı kullanamıyorduk. bu süreçte ankarada kendi ayaklarımın üzerinde durarak hem aileme destek olmaya hem de moral vermeye çalıştım. babamın ve bizim FETÖ ile hiçbir alakamız yok. babam suçlu olduğu için değil usulsüzlükler olduğu için teslim olmadı.babam her zaman her yerde doğru olanı ifade etmekten çekinmedi. babam her zaman işine önem vermişti. baş ağrıları olmasına rağmen dairedeki işler aksamasın diye izin kullanmamıştı. ve ben hukukun bir kişinin rahatı için var olmadığını babamdan öğrendim. biz adliyedeki kalemleri bile hak geçer diye kullanmadan büyümüş çocuklardır. neyin haksız olduğunu, hukukun nasıl ayaklar altına alındığını görmek oldukça yaralayıcıydı. annem antalyadaki düzenini sağladığında babamın baş ağrıları epey arttı. yapılan tetkiklerde babamın beynindeki tümörün 3. evrede olduğu ve bir an önce ameliyat edilmesi gerektiği söylendi. babam bunca sıkıntı da bir de onun sağlığından endişe etmeyelim diye tümörden hiç bahsetmemiş. ve bu süreçte stresle beraber tümör iyice yayılmış. eğer ameliyat olmadan önce teslim olursa hapishane koşullarında tedavinin aksayacağından endişe duyduk. babam özel bir hastanede beyin ameliyatı oldu. hayatımdaki en uzun bekleyişti. babamı kaybetme korkusunu hiç bu kadar yakından hissetmemiştim. zaten hastaneye yatış yapıldığı anda polisler geldi. babam yoğun bakımdaydı. ben sadece onun sağlığını düşünüyordum ancak yoğun bakım kapısının önünde polisler nasıl tutuklayıp götüreceklerini tartışıyorlardı. ameliyattan sonra sol tarafı felç kaldı. babamın yoğun bakımda geçirdiği 5 günde 5 yıl yaşlanmış olabilirim. onu bu halde götürürlerse iyileşemez korkusunda ne olacağından bihaber beklemekten başka çaremiz yoktu. 30 aralık 2016 günü babamı polisler eşliğinde akdeniz üniversitesi tıp fakültesi a blok 8. kattaki hematoloji bölümünde bulunan tutuklu odasına naklettiler. ancak tutuklama kararı babama bildirilmemişti bile. babam ameliyattan sonra kendini penceresi bile olmayan küçük bir odada buldu. polisler sürekli nöbet tutmakta ve felçli olan bir adamın kaçabileceğini vurgulamaktaydı. doktorlardan bilgi alırken bile yanımızdan ayrılmadılar. aslında bu tutuklama sadece babama değil tüm ailemize yapılmıştı. annem o koğuşta babamın yanında refakatçi kalıyordu ve uyuyacak bir yatağı bile yoktu. babam o koğuşa girdiği günden sonra gökyüzünü dahi göremedi. çocuklarının bile ziyaret etmesine izin verilmedi. ben kızı olmama rağmen refakatçi kalmak için izin çıkartamadım. babamın yattığı odada 2 kat parmaklıklar bulunmakta. hep acil bir durumda doktorların bu parmaklıkları nasıl aşıp da müdahale edebileceğini düşündüm. kanser hastası bir adamın iyileşme sürecinde morale ihtiyacı varken bu şekildeki bir muamele hasta olmayan bir insanı bile hasta edecek cinstendi. zaten babamın tedavileri aksadığı için hastalık iyiye seyretmedi. Hatta şimdilerde bilinç kaybı yaşamakta, halüsinasyonlar görmekte. babam 30 aralıkta o koğuşa yatmasına rağmen şubat ayına kadar ifadesi alınmadı.
1 şubat günü alınan ifadenin ardından 2 şubat günü hayati tehlike olduğu için tutuksuz yargılanmasına karar verildi. rahat bir nefes aldık ancak aldığımız nefesi veremeden tam 1 gün sonra savcı karara itiraz etmiş. babam ameliyattan sonra ilk defa pencereden dışarıyı görebilmişti. sadece 1 günlüğüne normal servise alındı. Ancak itiraz kabul edilince tekrar tutuklu koğuşuna geçti. Itirazı yapan savcı ile kabul eden hakimin de evli olduğunu öğrendim. Hayli ironik bir durum hukuksuzluğun bu kadar ileri seviyede olabileceğini tahmin etmemiştik. babam felç olduğu, devamlı yattığı için doktor vücudu zarar görmesin diye havalı yatak istemişti. raporunda da bu durum mevcuttu ancak teknolojik alet kategorisine girdiği için içeriye alınmadı. yeni bir rapor istediler. Bu detay yaşadığımız mağduriyetlerin yanında oldukça önemsiz kalmakta ancak gördüğümüz muamele bu şekildeydi. Ben tutukluluk kararından sonra babamı göremedim. izin vermediler. hüküm giymeyen birinin çocuklarını bile görmesine izin verilmiyordu. avukatlarımızın anayasa mahkemesine yaptığı itirazların reddedildiğini de dün öğrendim. şu an için hala mal varlığımıza tedbir kararı var. babam bir hücrede yaşam savaşı vermekte. doktorlar en iyi ihtimalle 2 yıl daha yaşayacağını söylüyor. suçsuz olduğu halde son zamanlarını bu şekilde geçirmesi kanunen ne kadar uygundur? suçsuz olduğu anlaşıldığında bize bu kaybettiğimiz zamanı nasıl geri verecekler? sadece anlatmak istedim. anlamayacaklarını bile bile. çünkü yaşamadan anlaması, kabul etmesi oldukça güç bir durum.