Üç NOES “Hayır!” ın Ağır Faturası

Samanyoluhaber.com yazarlarından Kadir Gürcan Ortadoğu'da yaşanan problemlerin tarihi seyri için dikkat çeken bir köşe yazısı kaleme aldı. Yazı Üç NOES “Hayır!” ın Ağır Faturası başlığını taşıyor.
Ortadoğu her zaman olduğu gibi dünya gündemini belirlemede yine başarılı oldu. Avrupa'nın kapılarını aşındıran Kremlin-Ukrayna krizi bile ne kadar çabuk lokal ve rutin gündeme dönüşüverdi, görüyorsunuz. Zelensky'e düzenlenen suikast girişimi, İran'ın sözde hava saldırıları arasında buharlaşıverdi. Çok garip ama, Ortadoğu'da ve özellikle İsrail-Arap sürtüşmesinde sıradan ve âdi vakalar bir anda international oluveriyor.

 

Dünya medyası için Ortadoğu tam bir altın madeni. Türkiye için değil! Bizim acemi nalbantlar bölge ile alakalı bütün kerametlerini yüzsene öncede kalmış köhne romantizmde arıyorlar. Bugün Saray'ın eş, dost, damat, dünür ve lise arkadaşı kontenjanından maaş bordroları garantili ekip yıllardır meseleyi “İslam dünya gündeminde!” diye yanlış bir tatminde görmüşlerdi. Hala o ekip, Gazze'den dolayı insanların İslam'a ilgilerinin arttığı efsanesini pazarlamayı tecdid-i liyakat sayıyorlar. Ortadoğu, bu kadar basit ve külliyyen zarar kazanımlara yatırımı kaldıramayacak kadar acınası durumda ve İslam hiç gündemlerinde değil.

 

Birinci dünya savaşının hemen ardından (1917, Balfour Declaration, sözleşmesi) başlayan ve gün geçtikte kızışan İsrail-Filistin sürtüşmesi hiç hız kesmemiş. Krizin hemen her konusu ile ilgili çok geniş bir litaratüre sahibiz. Geo-Politic ilgi ve alakayı cezbetmesi açısından böylesine geniş bir kütüphane iki dünya savaşı için bile yok. O kadar ki, konunun cazibesi yazarınızın okuma ilgisini bütünüyle cezbetmiş durumda.

 

İsrail'in kuruluşuna katkı sağlayanların hemen hepsi, ordu komutanları, istihbarat elemanları, Avrupa'daki Holocaust'dan kaçan Yahudi Yerleşimciler ve onlardan sonraki nesil ilginç bir okuma dünyası oluşturmuşlar. 1948'te resmen kurulan İsrail Devleti'nin demokratik çabaları, karşılaşılan bütün olumsuzluklara rağmen bölgenin dünya ile entegre olma konusunda gösterdiği direnç ciddi bir demokrasi kazanımı sayılıyor. Kuruluş yıllarında çocuk olan ya da babalarının mücadelesini dünyanın anlayacağı dile tercüme eden sonraki kuşakların bu gayretlerde payı büyük.

 

Arap dünyasının bölgedeki yeni oluşuma karşı zihni altyapıları tek yönlü tarihi geçmiş ve mağduriyetlerin ateşini körükleyen Mein Kampf (Kavgam, Aldopf Hitler 1925) ve Çarlık Rusya'sında üretilen ve uydurma olduğu söylentisi bir türlü aşılamayan The Protocol of the Elders of Zion (1903), Yaşlılar Siyonist Protokolu,  metinleri olmuş, 1920'li yıllardan itibaren, Yahudi Düşmanlığı, Pan-Arabizm, Filistin Milliyetçiliği ve dini radikalizm şeklinde sürmüş. Çok ilginçtir, 1979 İran İslami Devrimi'ne kadar Filistin Meselesi'nde dini argumanlar şaşılacak kadar az. Devrim sonrasinda ise Filistin ile İslami terörün özdeşleştiğine şahit oluyoruz. Mısır'ın Abdunnasır'ı bile dini malzemeyi Pan-Arabizm'i köpürtmek ve Arap dünyasına lider olabilmek için kullanmış.

 

İmparatorluklar devrinin sona ermesinden sonra genel olarak İslami Düşünce hareket eksenini Batı'nın çökeceği kehaneti üzerine oturtmuş. Bu kehanetin Filistin Meselesi özelinde ise, güçlü bir elin İsrail'i haritadan sileceği ve ütopik bir zaferin sedef kakmalı bir kutu içinde bölge müslümanlarına hediye edeceği hülyası kurulmuş. “İsrail'i haritadan sileriz!” tehditlerini ağzından düşürmeyen müflis liderler hiç eksik olmadı. Son bir haftada yaşadığımız ve gördüklerimizle bu iki kehanetin de gerçekleşmediğine şahit olduk.

 

Ortadoğu'nun İsrail macerası, konu ile Arap çephesinden ilgilenenler açısında 1967'de Sudan'ın Khartum Şehrinde yapılan sözleşmeye damga vuran Three NOES, üç hayır; No Peace with İsrael, No Negotiation with İsrael, No Recognition of İsrael, İsrail ile Barış'a HAYIR, İsrail ile Pazarlığa HAYIR. İsrail'i Kabul'e HAYIR! inat ve çözümsüzlüğünde takılı kalmış. Devlet olma niyeti, iradesi ve kararlılığının göstergesi sayılan uzlaşma masasının olmazsa olmazlarına sırt çevirince Arap dünyası açısından çözüm hiç bir zaman alternatif olmamış . Arap ırkçılığının zirve yaptığı o yıllarda, bölgeye hakim ülkeler İsrail'i ortadan kaldırmaya kendilerine çok kötü inandırmışlar.

 

Filistin Meselesi ile adı özdeşleşen Yasir Arafat'ın üç çeyrek asırlık ömründe binlerce hayata mal olan krizi bir arpa boyu mesafe aldıramaması sürpriz değil Hayatının sonlarında görüştüğü ABD Başkanları Bill Clinton ve Oğul Bush'un ortak kanaati “Arafat hayatta olduğu sürece Filistin-İsrail Krizi için çözüm mümkün görünmüyor!” kanaatleri çok şey anlatıyor. İsmi ile özdeşleşen mesele, kendinden sonra biri Lübnan diğeri Filistin'de iki ayrı terör franksiyonunun eline düşmüş; Hizbullah ve Hamas.

 

Bu kadar yanlış iliklemeden sonra doğru bir netice beklemek fazla iyimserlik olur. Filistin Meselesi'nin popüler yüzleri hiçbir zaman devlet olabilecek irade ortaya koyamamışlar. Gelinen durumda Ortadoğu, terörün tatbikat sahası ya da yok yere ve neden öldüğünü bilmeyen insanların trajedilerini iç siyasetlerinin meşruiyyet garantisi haline getiren otoriter rejimlerin siyasi çöplüğüne dönüşmesi sürpriz değil.

 

Bölgede yaşamak zorunda kalan masum insanlar, espri yeteneklerini kaybetmemek için gayret sarfediyorlar. Arafat'ı telefon ile arayan vatandaş “Mahalledeki çöpler üç haftadır toplanmıyor. Niye bir çare bulmuyorsunuz?” diye çıkışınca, FKÖ lideri Arafat kendi kendine “Bir kaç yolcu uçağı kaçırmak ya da Tel-Aviv'de canlı bomba patlatmak, çöp toplamaktan çok daha kolay!” diye mırıldanmış.

 

1969-1974 yılları arasında İsrail'in ilk kadın Başbakanı olan Golda Meir, geçtiğimiz süre içerisinde kendi insanının başarı sırrını açıklama konusunda çok net; “Bizim gidecek yerimiz yok!”. Üç çeyrek asırdır Ortadoğu'da yersiz Üç NOES'e takılı kalan ve terörden medet  umanların hepsini dize getiren bu kararlılık olsa gerek. Geçtiğimiz hafta İran'ın altını üstüne getiren kasırgayı oluşturan da işte o Filistin'in bir türlü ortaya koyamadığı devleti kuran irade.
30 Haziran 2025 10:51
DİĞER HABERLER