Samanyoluhaber.com yazarlarından Arif Asalıoğlu yeni köşe yazısında, Rusya-Ukrayna savaşında gelinen noktayı ve tarafların duruşunu ele aldı.
Küresel bir krize dönüşen Rusya-Ukrayna savaşında barış adına bir nebze adımlar atılmış olsa bile, son hafta tekrar başa dönüldü ve bir çıkmaza girildi. Kremlin, süregelen barış müzakerelerinin durdurulduğunu açıkladı. Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas ise Ukrayna'daki savaşın en az iki yıl daha devam edeceğini belirtti. Rusya'nın "güvenlik garantisi" talebi ile Batı'nın "askeri varlık" planlarının nasıl uzlaştırılacağı önümüzdeki dönemin en kritik diplomatik sorunu olarak karşımızda duruyor.
Her ne kadar müzakere adına, son zamanlarda bir hareketlilik olsa bile taraflar arasındaki temel anlaşmazlık noktalarının halen kalkmadığını söyleyebiliriz. Gelinen durum gösterdi ki Moskova, Ukrayna'daki çatışmanın çözümü için belirlediği koşulların değişmediğini ve Batı'nın bu koşulları kabul etmesi gerektiği hususunda geri adım atmıyor. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Doğu Ekonomik Forumu'nda yaptığı konuşmada, "Ukrayna'ya asker gönderilmesi durumunda, bu askerlerin meşru hedefler haline geleceğini" belirtti. Aynı şekilde Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov da, Ukrayna'da yabancı askerlerin bulunmasının Rusya için kabul edilemez olduğunu vurguladı.
Bu açıklamalar, Rusya'nın Ukrayna'daki askeri üstünlüğünü pekiştirme çabalarının yanı sıra, Batı'ya ve Ukrayna'ya yönelik stratejik uyarılar içeriyor. Kremlin, hem Washington’a hem de Avrupa başkentlerine Rusya'nın ana taleplerinden ödün vermeyeceğini gösteriyor. Rusya, Ukrayna'daki yabancı asker varlığının kabul edilemez olduğunu belirterek, Avrupa'nın Ukrayna'ya askeri destek sağlaması durumunda olası sonuçlara dikkat çekiyor. Bu durum, Ukrayna'daki çatışmanın geleceği ve Batı-Rusya ilişkileri açısından kritik öneme sahip. Putin'in mesajları, barış müzakereleri sürecinde Rusya'nın taviz vermeyeceğini ve askeri üstünlüğünü korumaya devam edeceğini açıkça ortaya koyuyor.
Putin, ABD lideri Donald Trump ile Alaska’daki zirvede, Ukrayna’ya güvenlik garantileri sağlanması gerektiği konusunda anlaşmaya varmıştı. Bunun sonrasında Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, bu garantilerin güvenilir olması ve Ukrayna’nın komşuları için de bölünmez güvenlik ilkesi çerçevesinde tasarlanması gerektiğini vurgulamıştı. Fakat bütün bunlar olurken ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance, Rusya’nın Ukrayna’dan 6.000 kilometrekare toprak talep ettiğini açıkladı. One America News Network’e verdiği röportajda, Rusya-Ukrayna çatışmasının çözümüne yönelik müzakerelerin şu anda toprak sorunu ve güvenlik garantileri üzerine odaklandığını belirtti. Ukrayna tarafı ise, Avrupa veya diğer aktörlerden güvenlik garantileri istiyor. Kiev, bir anlaşma yapılması durumunda Rusya’nın ileride daha fazla talepte bulunmaması konusunda güvence arıyor.
Yani Moskova’nın tutumu değişmemiş durumda: Donbas, Luhansk, Zaporijya ve Herson bölgelerinden Ukrayna kuvvetlerinin çekilmesini talep ediyor. Kremlin, daha önce Ukrayna’ya territorial taviz verilmesinin söz konusu olmadığını defalarca vurgulamıştı. Putin, 2024 yazında Ukrayna ile barış müzakereleri için Ukrayna kuvvetlerinin o bölgelerden çekilmesini şart koşmuştu. Ağustos başında Putin, bu şartların değişmediğini belirtti. Ukrayna ise elinden geldiği kadar Rusya’nın toprak taleplerine karşı askeri, hukuki ve diplomatik mücadeleyi sürdürüyor.
Avrupa’dan tonu ağır sesler yükseliyor
Avrupa Birliği ülkeleri, Ukrayna sorunu konusunda ABD Başkanı Donald Trump'ın daha karar verici olmasını bekliyor. Brüksel ve Varşova, "Kiev’in teslim olmasına izin verilemeyeceğini” vurgularken, Almanya Şansölyesi Friedrich Merz, "savaşın uzun süre devam edebileceğini" belirtiyor. Polonya Başbakanı Donald Tusk, Beyaz Rusya sınırında "şer gücünün imparatorluğu" uyarısında bulunuyor. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ise, "eğer Putin, Trump'ı atlarsa yeni yaptırımlar uygulanacağını" iddia ediyor.
Ancak, bu sözlerin arkasında yatan gerçek, Avrupa’nın derin endişesinin olması. Trump’ın Ukrayna konusunda gerçekten barış müzakerelerine yöneldiği ve "Ukrayna’nın sonsuz kan ve trilyonlarca dolar değerinde olmadığını" ifade etmesi. Yani Avrupa, Trump’ın Ukrayna’ya desteğini azaltma ihtimaline karşı endişe yaşıyor. Ukrayna krizine AB ve Washington farklı değerlerden bakıyor. Trump için Ukrayna savaşı, bir iş modeli. Avrupa için ise Ukrayna savaşı, siyasi elitlerin hayatta kalma meselesi. Bu nedenle Rusya karşıtı söylemler, Avrupa’nın siyasi kimliğinin ayrılmaz bir parçası haline geldi.
Batı tüm oyunlarını Rusya'nın ağır ekonomi-politik ve askeri yenilgisi üzerine kurdu. Ama bu gerçekleşmedi. Gelinen noktada Avrupa’nın Trump’ı zorlamaktan başka hamlesi kalmıyor. En son Avrupa’nın yeni yaptırım paketleri aslında Trump’ın tepki vermesini sağlamaya yönelik. Avrupa’nın Ukrayna konusundaki tutumu, Trump’ın seçmen tabanının beklentileriyle uyuşmuyor. Amerikalılar, Ukrayna’ya sınırsız destek verilmesine karşı çıkıyor. Pragmatist ve 'iş adamı' refleksleriyle hareket eden Trump'ın seçmenlerine rağmen karar alması da beklenmiyor. Ukrayna’ya destek konusunda esnek davranmıyor ve bu nedenle Avrupa’nın ana kaldıraç olmasını istiyor.
Sonuç olarak, Trump’ın Ukrayna’ya desteğini azaltması veya tamamen kesmesi Avrupa’yı Kiev ile baş başa bırakabilir. Bu durum, Avrupa’nın siyasi ve ekonomik olarak zayıflamasına yol açabilir. Avrupa’nın kendi siyasi geleceğini korumak için daha dengeli bir politika izlemesi gerekiyor. Bu nedenle kararlar zor alınıyor çünkü bağlayıcı bir yönü var. Rusya-Ukrayna müzakerelerinde toprak sorunu ve güvenlik garantileri, barış sürecinin en kritik konuları olarak öne çıkıyor. ABD ve Avrupa’nın Ukrayna’ya sağlayacağı güvenlik garantileri, Rusya’nın toprak talepleriyle dengelenmeye çalışılıyor. Ancak, Ukrayna’nın egemenlik ve toprak bütünlüğü konusundaki hassasiyeti, müzakerelerin seyrini etkileyen en önemli faktörlerden biri olmaya devam ediyor. Barışın sağlanması için tarafların karşılıklı tavizler vermesi ve güven inşa etmesi gerekiyor.