Zaman Yazarı Abdullah Aymaz yazdı: Aslında ülkemizin her tarafında bulunan bu çeşit "Saklı İncilerimiz"i bir de böyle değerlendirmeyi düşünsek, diyorum...
Ebedî gençlik aşısı
Sohbet-i cananlarda merhum Ahmet Feyzi Kul Ağabey, "İhtiyarlar Risalesi"ni ele alırken, bizlere "Söyleyin bakalım, bu acaba gençler için mi yazılmış, yoksa ihtiyarlar için mi yazılmış?!" derdi. Biz de birbirimize bakışır ve düşünürdük...
Bu mübarek esere bakınca hem gençler hem de ihtiyarlar için yazıldığını anlar ve şu hükme varırsınız; "Bu bir iksir; içinde ebedî gençlik aşısı taşıyor!..."
Dr. Salih Yücel arkadaşımızdan dinledim: "Amerika'da hapishane ve hastanelerde din görevlisi olarak bulundum... Bir gün bir hemşire "Müslüman olmuş bir hanım var. Şimdi tetkikleri yapılıyor ama durumu hiç iç açıcı değil... Müslüman din adamı olarak sizden çok büyük teselliye ihtiyacı var." diyerek beni bir hastanın yanına götürdü. Hal ve hatır sorduktan sonra bir şeyler anlatmaya çalıştım. Yanımda bulunan İngilizceye çevrilmiş "Hastalar Risalesi"ni hediye ettim. On beş gün sonra o hemşire aradı ve bana dedi ki: "Tetkikler o Müslüman hanımın vücudunu kanserin tamamen sardığını ortaya koydu. Durumunu bilme hakkı olduğu için doktorlar, hemşireler ve psikologlarla yanına heyet halinde gittik. Çünkü böyle bir haberi duyunca hastalar çok büyük tepki gösteriyorlar. Ama biz durumu açıkladıkça, sanki onun tebessümleri artıyordu. Hepimiz şaşırdık. 'Şaşırmayın, ben Müslüman'ım; bizim din adamımız bana şu kitabı verdi. Onu okudukça huzur buluyor; hastalıkların Allah'ın ne büyük bir lütfu olduğunu anlıyorum. Hem hayatın ve ölümün mânasını da iyice anlamış oluyorum.' dedi. Gerçekten bizler için sürpriz oldu Salih Bey... Acaba o kitaplardan birkaç tane de bize temin etseniz; biz de bizim hastalara versek!.." dedi.
Benzer bir olayı Orhan Çiçek arkadaşımız anlatmıştı: "Avustralya'da diyaloglar münasebetiyle tanıştığımız bir râhibe vardı. Bir gün 'Orhan Bey benim çok sevdiğim bir arkadaşım var. Millî Kütüphaneler Müdürlüğü'nden emekli. Ona hep sizlerle olan diyaloglardan bahsederim, anlattıklarımı her zaman gözlerinin içi gülerek dinler. Geçen gün bana, 'Sana bir sırrımı söyleyeyim. Ben semazenlerle, Mevlevîlerle karşılaşmıştım. Onlarla görüşmelerim neticesi Müslüman oldum. Ama bunu kimseye söylemedim. Dışlanırım diye çekindim. Ama sen öyle anlatıyorsun ki, Müslümanları ve Müslümanlığı tasvip ettiğini anlıyorum; onun için sana söylüyorum.' dedi. Fakat bu hanım rahatsız. Sizin hanımlar ziyaret etseler çok iyi olur.' dedi. Bizim hanımlar ziyaretine gittikten birkaç gün sonra bu râhibe tekrar arayıp, 'Orhan Bey, ziyaret çok güzel olmuş. Sizinkiler ona Hastalar Risalesi vermişler çok hoşuna gitmiş. Ben de aldım onu sabaha kadar okudum. Benim de çok hoşuma gitti. Pazar günü kilisede cemaate okuyacağım. Gerçekten çok güzel!..' dedi."
Şimdi bunları anlatmamın sebebi; Yağmur, Yeni Ümit, Sızıntı ve Gonca dergilerinin yazı heyeti olarak her sene haftalık bir değerlendirme toplantısı yapıyoruz. Bu sene de Emet-Termal Tesisleri'nde yaptık. İki sene önce genişçe "Saklı İnciler" başlıklı yazımda da anlattığım gibi, burası yemyeşil ve insanı maddi-manevî dinlendiren asûde bir yer. Şifalı suları vs. özellikleri var. İdarecileriyle görüşürken, onlara bu yazdıklarımı da anlatarak "Burasını, daha da genişletip geliştirerek, bilhassa Avrupa'daki yaşlı insanlarımızı buraya getirseniz... Hatta Avrupa'nın yaşlılarını da getirip bu eserlerin o dillere çevrilenlerini kendilerine hediye etseniz, onlara maddi-manevî çok büyük fayda temin etmiş olursunuz." dedim.
Aslında ülkemizin her tarafında bulunan bu çeşit "Saklı İncilerimiz"i bir de böyle değerlendirmeyi düşünsek, diyorum...
Abdullah Aymaz - Zaman