Uluslararası Af Örgütü: Türkiye'nin en kronik problemi yargı bağımsızlığı

İSTANBUL (CİHAN)- Uluslararası Af Örgütü'nün 2014 raporlarına göre Türkiye'de en kronik problemi yargı bağımsızlığı oldu. Rapora göre, MİT'e aşırı yetki verildi ve insan hakları ihlalleri yapan teşkilat üyeleri yasayla korundu. Türkiye'de ifade ve medya özgürlüğü de zedelendi. Raporun, "Serbestçe haber yapabilme özgürlüğü ciddi biçimde kısıtlandı. Sosyal medya özgürlüğüne ciddi bir darbe vuruldu. Kesin ve inandırıcı delil olmaksızın insanlar hüküm giyiyor." maddeleri dikkat çekti.

İnsan hakkı ihlalleri üzerine rapor hazırlanan 160 ülke arasında Türkiye de bulunuyor. Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Direktörü Murat Çekiç ve Kampanyalar ve Savunuculuk Direktörü Ruhat Sena Akşener, Beyoğlu Galatasaray'da bulunan Avrupa Pasajı'nda basın toplantısı düzenledi.

Türkiye raporunu okuyan Murat Çekiç, "2014 yılından Türkiye için en kronik mesele; yargı bağımsızlığının giderek zedelenmesi oldu. Özellikle Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nda (HSYK) yapılan değişiklikler ve bu değişikliklerin son derece manipülatif bir biçimde uygulanması nedeniyle yargı bağımsızlığı alanında Türkiye'de aslında kronik bir krize doğru ilerlediğimizi tespit ettik. Bir yandan Milli İstihbarat Teşkilatı'na (MİT) yine aşırı yetki verildiği, hatta bu teşkilat üyelerinin işlediği insan hakları ihlallerini soruşturulmadan, son derece rahatlıkla dokunulmazlık sağlayan, neredeyse bir yasayla korunduğunu tespit ettik." diye konuştu.

'SERBESTÇE HABER YAPABİLME ÖZGÜRLÜĞÜ CİDDİ BİÇİMDE KISITLANDI'

Raporda yer alan ifade özgürlüğüne değinen Çekiç, şöyle devam etti: "Türkiye'de ifade özgürlüğü son derece önemli bir insan hakları hastalığı olarak yerinde kalmaya devam etti. Medya bağımsızlığı bunlardan başlıcasıdır. Özellikle medyanın iş ilişkileri, editöryal bağımsızlığını koruma konusunda çekimserliği nedeniyle son derece zayıf konumunu sürdürdü. Daha bağımsız düşünen gazeteciler, hükümeti kızdırmaktan korkan genel yayın yönetmenleri ya da medya patronları tarafından işten ayrılmaya zorlandı. Serbestçe haber yapabilme özgürlüğü de ciddi biçimde kısıtlandı. Özellikle yargı bağımsızlığı ile ilişkili bu. Çünkü önemli kamuoyunun takip etmesi gereken ve aydınlanması gereken konularda yargı gizlilik kararları alarak medyanın rahatlıkla haber yapma ve olayları tartıştırma sorumluluğunun önüne geçti."

'SOSYAL MEDYA ÖZGÜRLÜĞÜNE CİDDİ DARBE VURULDU'

İnternetle ilgili mevzuat ve uygulamaların ifade özgürlüğünün bir örneği olduğunu söyleyen Çekiç, "Değişen kanunla idari yetkisi olanların, kullanıcıların mahremiyetini tehdit eden hakları ve yetkileri ortaya çıkarıldı. Mart'taki yerel seçimler öncesinde Twitter ve Youtube gibi sosyal medya sitelerine erişimin engellenmesi de internet özgürlüğüne ciddi bir darbe olarak ortaya çıktı. Her ne kadar Anayasa Mahkemesi, engellemelerin kaldırılması kararını vermiş olsa da bu karar uzun süre geciktirilerek ancak uygulanabildi." dedi.

Gösteri düzenleme özgürlüğüyle ilgili çıkarılan kanunları hatırlatan Çekiç, "Bunlar toplanma özgürlüğünü ilerletmedi. Salt kısıtlamaları ve yasal engelleri korudu, muhafaza etti. Türkiye'nin her yerinde şiddet içermeyen çok sayıda gösteri aşırı güç kullanımıyla, polis ve diğer kolluk kuvvetlerinin cezalandırıcı düzeyde güç kullanımıyla karşılandı. Bu da Türkiye'de insanların barışçıl şekilde protesto etme haklarının nerdeyse doğrudan hedef alındığını bize gösterdi." diye konuştu.

Gösteri ve yürüyüşle ilgili 1 Mayıs çok ciddi bir örnek olduğunu kaydeden Çekiç, şöyle devam etti: "Ne yazık ki birkaç senedir 1 Mayıs sürecinde Taksim Meydanı'nın kullandırılmaması ve bunun için çok ciddi bir polis gücünün kullanılması dikkat çekti bizim açımızdan. 39 bin polis ve 50 TOMA kullanıldı. Bu aslında olayların nasıl da son derece orantısız bir güç yönetimi ile kontrol edilmeye çalışıldığını bize gösterdi."

Türkiye'de olumlu şeylerin de olduğunu belirten Çekiç, Türkiye'de resmi gözaltı yerlerinde işkence yapıldığı iddialarında kayda değer bir azalma gerçekleştiğini söyledi.

'KADINA YÖNELİK ŞİDDETE İLİŞKİN KANUN UYGULANMADI'

Kadına yönelik şiddet meselesinde 2012'de çıkarılan ailenin korunması ve kadına yönelik şiddetin önlenmesi hakkındaki kanunun uygulanamadığını belirten Çekiç, "Özellikle kolluk kuvvetleri aile içi şiddeti çözme konusunda yetersiz kaldı. Kadına yönelik şiddeti önlemekle ilişkili tüm birimler kaynaksız ve etkisiz kalmaya devam etti. Yasal koruma altında olan kimi kadınlar öldürüldü. Mevcut kanunda açıkça belirtilmesine rağmen aile içi şiddet mağdurlarına gerekli sığınma evleri kurulmadı. Sayı çok yetersiz kaldı." şeklinde konuştu.

Kentsel dönüşüm projelerinde mahalle sakinlerinin ve buralarda yaşayanların fikirlerinin alınmadığını ifade eden Çekiç, bu insanların süreçlere dahil edilmediklerini ve aynı zamanda haklarını kaybettiklerini tespit ettiklerini söyledi.

Polis şiddetine değinen Çekiç, "2014'te polisin aşırı ve gereksiz güç kullanımı, biber gazı fişeklerinin doğrudan insanları hedef alarak, kimi zaman öldürecek şekilde kullanması, tazyikli suyun aşırı ve kontrolsüz düzeyde kullanılması. İç İşleri Bakanlığı'nın çıkardığı genelgelerin dahi uygulanmaması şeklinde ortaya çıktı." dedi.

'KESİN VE İNANDIRICI DELİLLER OLMAKSIZIN İNSANLAR HÜKÜM GİYİYOR'

Adil olmayan yargılamaların yapıldığını söyleyen Çekiç, "Türkiye'de tutukluluk süreleri 2013'te yapılan değişiklikle 5 yılla sınırlandırıldı. Dolayısıyla en azından 5 yılı tamamlayan insanların daha fazla tutuklu kalmadığı 2014'te salıverildiği bir dönem yaşadık. Ancak birçok daha halen devam ediyor. Özellikle terör suçları ya da terörle mücadele mevzuatı nedeniyle kesin ve inandırıcı deliller olmaksızın insanlar hüküm giyme tehlikesiyle karşı karşıya bırakılıyorlar." ifadelerini kullandı.

CİHAN
25 Şubat 2015 13:50
DİĞER HABERLER