'Türk hükümeti, terörizm yasasını muhalifleri yok etmek için kullanıyor'

Uluslararası Gazeteciler Derneği (IJA), Türkiye’nin terörizmin finansmanıyla mücadele için öngörülen uluslararası tedbirleri nasıl kullandığını inceleyerek bir rapor yayınladı

Bir İngiliz ve bir Türk avukatın hazırladığı rapora göre, Türk hükümeti, söz konusu tedbirleri, muhalif kişi ve grupları etkisiz kılmak veya yok etmek amacıyla kullanıyor. Yasaların amacı dışında nasıl kullanıldığının ayrıntılarına yer verilen raporda, iktidarın 6 yılda 32 milyar dolarlık mal varlığına el koyduğu vurgulanıyor.

IJA, 15 Temmuz sonrası Türkiye'yi terk etmek zorunda kalan Türk gazeteciler tarafından Almanya-Frankfurt'ta kuruldu. Farklı ülkelerden birçok gazeteciyi bir araya getiren dernek, bağımsız gazeteciliği destekliyor ve online platformları teşvik ediyor.

İngiliz avukat Michael Polak ve Brüksel Barosu üyesi avukat Ali Yıldız tarafından kaleme alınan rapor, Türk Ceza Kanunu'nun terörle ilgili suçların cezalandırılmasını öngören 314’üncü maddesinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) göre kanun niteliğinden yoksun olduğuna dikkat çekiyor. Ayrıca Türk hükümetinin bu muğlak ifadeli hükmü ve diğer anti-terör yasalarını kendisine veya uygulamalarına muhalefet edenleri hapse atmak, mal varlıklarına el koymak ya da dondurmak için kullandığını kaydediyor.

Erdoğan, delil göstermeden ‘terör örgütü’ ilan etti

Türk yetkililerin, 2014 yılından bu yana ülkenin ‘aşırı geniş’ terörle mücadele yasalarını siyasi sebeplerle sürekli kötüye kullandığı belirtilen raporda, "Bu uygulama 15 Temmuz'un ardından zirveye ulaştı ve 1,5 milyondan fazla kişinin cezai soruşturmaya tabi tutulduğu olağanüstü hal rejimi sırasında 622 bin 646 kişi silahlı terör örgütüne üye olduğu iddiasıyla cezai soruşturmaya tabi tutuldu ve bunların 301 bin 932'si tutuklandı." ifadeleri yer alıyor.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümeti, 15 Temmuz'un sorumluluğunu inanç temelli bir sivil toplum hareketi olan Hizmet Hareketi’ne yükledi. Erdoğan, 15 Temmuz akşamında bir televizyon kanalına bağlanıp hiçbir delil göstermeden girişimin arkasında İslam alimi Fethullah Gülen ile ondan ilham alan insanların oluşturduğu Hizmet mensupları olduğunu ileri sürdü ve onları ‘terör örgütü’ olarak etiketledi. 

Gülen ve Hareket’in temsilcileri, 15 Temmuz veya herhangi bir terörist faaliyete karıştıkları iddiasını şiddetle reddetmesine rağmen Erdoğan, Hizmet sempatizanlarını devlet kurumlarından ve sosyo-ekonomik hayatın her alanından temizlemeyi amaçlayan bir operasyon kampanyası başlattı. Halen devam eden operasyonlarda en az 622 bin 646 kişi tutuklandı. 4 bin 156 hakim ve savcı ile 29 bin 444 silahlı kuvvetler mensubunun içinde bulunduğu 130 binden fazla kamu görevlisi, ‘terör örgütlerine üye veya ilişkili’ oldukları iddiasıyla, ne yargı ne de parlamento denetimine tabi olan kanun hükmünde kararnamelerle (KHK) görevden alındı. 

AKP hükümeti, uluslararası baskı kampanyası başlattı

IJA raporuna göre, 2016 yılından sonra terörle mücadele bahanesiyle birçok tanınmış iş adamının servetlerinin de dahil olduğu toplam 32 milyar dolar değerinde mal varlığına el konuldu.

Freedom House'un Türkiye'nin kendisini eleştirenlere karşı yürüttüğü ulusötesi baskı kampanyasına ilişkin çalışmasına atıfta bulunan rapor, 2016'dan sonra Türk hükümetinin ‘ülke içindeki baskıları yansıtan’ uluslararası bir baskı kampanyası başlattığını belirtiyor.

Raporda, Türkiye'nin terörizmin finansmanına karşı küresel mücadeleyi, sınır ötesi baskı kampanyasının bir uzantısı olarak kullandığına dikkat çekilirken şu tespitlere yer veriliyor: "Yakın zamana kadar Türkiye'nin iade talepleri, Interpol'ün ihbar sistemi, Çalıntı ve Kayıp Seyahat Belgesi veri tabanının kötüye kullanılması ile kendi başına veya diğer ülkelerle ortak gerçekleştirdiği operasyonlara dayalı vakaları içeriyordu. 2016'dan bu yana Gülen Hareketi mensuplarının Türkiye’ye iadesi, AKP hükümetinin uluslararası siyasi gündeminin en üst sıralarında yer alıyor ve bu amaçla Türkiye 109 ülkeye binden fazla iade talebi gönderdi." 

Mali Eylem Görev Gücü’nün uyarıları dikkate alınmadı

IJA raporunda, terörizmin finansmanıyla ilgili mücadele yürüten uluslararası kurumlardan Mali Eylem Görev Gücü’nün (FATF) uyarıları hatırlatılıyor. Buna göre, Aralık 2019'da FATF Türkiye'yi, terörizm ve kitle imha silahlarının yayılmasıyla bağlantılı varlıkların dondurulması gibi bazı tavsiyelerini dinlemediği gerekçesiyle uyardı. Türkiye ise FATF tarafından ‘Gri Liste'ye alınmaktan kaçınmak amacıyla Ocak 2021'de Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun'da değişiklik yaptı. Ancak değişiklikler, FATF’ın tespit ettiği eksiklikleri gidermekten çok hükümetin muhalif isimlerin yabancı ülkelerdeki mal varlıklarının dondurulması için atacağı adımları kolaylaştırmakla ilgiliydi. 

Söz konusu değişikliğin ardından Türk hükümeti Nisan ve Aralık 2021'de Gülen Hareketi, Kürdistan İşçi Partisi (PKK), Devrimci Halk Kurtuluş Partisi/Cephesi (DHKP/C) ve Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) ile bağlantılı olduğunu düşündüğü kişilerin mal varlıklarını dondurmak için iki kararname çıkardı. Bu kararnamelerin hedef aldığı bin 147 kişiden 670'i Gülen Hareketi ile bağlantılı oldukları iddiasıyla listeye girdi. 670 kişi arasında gazeteciler, akademisyenler, yazarlar, öğretmenler ve avukatlar bulunuyordu ve çoğu Türk hükümetinin siyasi sebeplerle uyguladığı zulüm yüzünden demokratik Batı ülkelerinden sığınma hakkı almıştı. Raporda PKK, DHKP/C ve IŞİD’in uluslararası alanda ‘terör örgütü’ kabul edildiği, buna karşın Gülen Hareketi’ni Türkiye dışında ‘terör örgütü’ diye sınıflandıran bir ülke bulunmadığı da hatırlatılıyor.

Raporun bir parçası olarak Yıldız ve Polak, Türk hükümetinin 2021'deki iki kararnamesinden etkilenen ve şu anda yurt dışında yaşayan 34 kişiyle bir anket yaptı. Ankete katılanlar 13 akademisyen, 6 gazeteci, 2 insan hakları aktivisti, 1 avukat, 2 öğrenci ve çeşitli mesleklere sahip 10 kişiden oluşuyor. 

Yurt dışına çıkan kişilerin yaşadığı finansal baskılar 

Raporda, 19 katılımcının ilgili kararnamenin duyulmasından hemen sonra bir veya daha fazla olumsuz sonuçla karşı karşıya kaldıklarını ifade ettikleri belirtiliyor. Buna göre, katılımcılardan 9’unun banka hesabı açmasına izin verilmedi, 3’ünün hesapları bankaları tarafından kapatıldı, 2’sinin kredi kartları bloke edildi ve 3’ünün online ödeme platformlarındaki hesapları işlevsiz hale getirildi. Hatta Alman Die Welt gazetesi, Deutsche Bank'ın Türk kökenli bazı müşterilerinin hesaplarını aynı sebeple kapattığını yazdı.

Rapora göre, Türkiye'de şubeleri bulunan Refinitiv-World Check ve Lexis-Nexis gibi çok uluslu finansal istihbarat ve durum tespiti şirketleri, bireylerin kişisel verileri dahil olmak üzere detaylı bilgi toplayıp işliyor ve bunları dünyanın dört bir yanındaki müşterileriyle paylaşıyor. 

İktidarın bu mekanizmayı nasıl kullandığı ise şöyle açıklanıyor: “Türk makamlarının muhaliflere yönelik aldığı siyasi kovuşturma tedbirlerine ilişkin veriler, bu banka ve şirketlerin veri bankalarına işlenip yurt dışına aktarılarak yabancı ülkelerdeki veri tabanlarına dâhil edilebilmektedir.”

Finans kurumları kötü niyetli devletlere karşı uyanık olmalı

Anket katılımcıları, bankaların ya da online ödeme platformlarının bu kararnameler kapsamındaki listelerden Refinitiv-World Check ve Lexis-Nexis veri tabanları aracılığıyla haberdar olduklarını belirtirken, bulgular Türk hükümetinin ulus ötesi siyasi baskısını maskelemek için terörle mücadele araçlarını nasıl kullandığını gösteriyor.

Avukat Michael Polak, raporun, baskıcı Türk rejiminden kaçanları hedef almak için terörün finansmanı ile mücadele yasalarının kullanımına ilişkin ilk derinlemesine inceleme olduğunu belirtti. İster siyasi inançları isterse etnik kökenleri sebebiyle yurt dışına çıkan ve bu sayede güvende olan insanların Türk hükümetinin uluslararası ve yerel finans kuruluşları üzerinden yaptığı saldırılarla büyük zarar gördüğünü anlattı. 

Polak, finans kurumlarına Türkiye’ye karşı tedbir almaları için çağrıda bulundu: “Uluslararası kuruluşların yanı sıra yerel makamların, terörle mücadele finansman yasalarının ve uluslararası işbirliği mekanizmalarının otokratik rejimler tarafından nasıl kullanılabileceğinin farkında olmaları gerekir. Bu tür mekanizmaları kötü niyetle kullanan devletler kara listeye alınmalı, aynı eylemlerine devam etmeleri halinde ise dondurma ve diğer yaptırım taleplerinin dikkate alınmayacağı konusunda uyarılarak önleyici politikalar geliştirilmeli." 

30 Eylül 2022 12:59
DİĞER HABERLER