UNESCO'nun dünya mirası şehrinde ilk ezan!

UNESCO'nun dünya mirası şehrinde ilk ezan!
Samanyoluhaber.com yazarlarından Arif Özutku, dikkatleri çeken bir Tunus yazı dizisi kaleme aldı.


Tunus'u ziyaret eden Arif Özutku izlenimlerini kaleme aldı. İşte samanyoluhaber.com yazarı Özutku'nun kaleme aldığı yazı dizisinin dikkat çeken dördüncü bölümü...

İşte Özutku'nun '
Kuzey Afrika’da ki Medeniyet Merkezi: Kayravan
' isimli yazısı;

Tunus’ta ikinci günümüzü tarihi Kayravan şehrinde geçireceğiz. Başkent Tunus’a yüz elli kilometre uzaklıkta olan Kayravan ülkenin orta kesiminde yer alıyor. Hava sıcaklığının elli dereceleri bulduğu bu mevsimde böylesine bir yolculuk oldukça yorucu olacağa benziyor. Ama Kayravan tarihi dokusu ve sinesinde sakladığı aziz misafiri ile bizlere uzaktan seslenip sizleri mutlaka bekliyorum diyor.

Temmuz ve ağustos aylarında Tunus’ta insanlar sıcak münasebetiyle yarım gün çalışıyorlar. İlk etapta bu uygulama işten kaytarma adına bir bahane gibi düşünülse de oldukça isabetli düşünülmüş. Zira yolda aracımız bir ara hava sıcaklığını 51 derece olarak gösteriyor. Dünyada gerçekleşen en yüksek sıcaklığın 56,7 derece olduğunu düşünürsek bu sıcaklık muazzam. Öğle saatlerinde dışarıda gezenler sadece yabancılar ve deliler.

Kayravan, UNESCO tarafından Dünya Mirası Listesi’ne alınmış çok eski bir şehir. Şehrin şu anki nüfusu 150 000 ama bundan on iki asır evvel burada 400 000 kişi yaşıyormuş. Şehrin hemen girişinde 9. asırdan kalma dev su havuzları bizi karşılıyor. İnsanlar daha net olarak görsünler diyerek müze şeklinde inşa edilmiş bir binanın çatısına çıkıp kuşbakışı kalan iki havuzu seyretmeniz mümkün olabiliyor. Emeviler döneminde inşa edilen havuzlar oldukça geniş ve derin. 37 kilometre uzaklıktan kanallarla gelen sular ve yağan yağmurlar o zaman sayıları 14 olan bu havuzlara biriktirilir ve yan taraflarında var olan kapaklar açılarak şehre ulaştırılırmış. O dönem adına sahip olunan su dağıtım şebeke sisteminin günümüzdekinden aşağı kalır yanı yok.

Kuzey Afrika’nın Manevi Sahibi

Tunus’un belki de bütün Kuzey Afrika’nın manevi sahibinin huzuruna çıkmak üzere tekrar araçlarımıza dönüyoruz. Efendimizin ashabından Ebu Zuma El Belevi, Kayravan’da metfun.



Efendimizin berberliğini de yapan bu değerli zat bizim için Eyüp Sultan Hazretleri ne ifade ediyorsa Tunus halkı için aynı şeyi ifade ediyor. Onu buralara kadar getiren şey, Eyüp Sultan Hazretlerini İstanbul’a getiren şeyle aynı. Hz. Ebu Zuma, Hudeybiye’ye iştirak etmiş ve Rıdvan biatında bulunmuş. Rivayete göre Efendimiz’in (sav) üç saç teliyle beraber defnedilmiş. Allah onlardan razı olsun.

Kayravan tabiinin büyük kumandanı Ukbe Bin Nafi tarafından fethedilmiş.Kuzey Afrika’da ilk fethedilen toprak Kayravan olmuş. Ukbe Bin Nafi tarafından bir üs haline getirilen Kayravan’da 671 yılında güzel bir cami inşa edilmiş. Kendi ismini taşıyan bu harikulade cami sonradan Emevilerce genişletilmiş ve dokuzuncu asırda bugünkü halini almış.



Kartaca ve Roma harabelerinden getirilen 365 mermer sütunla desteklenen cami İslam medeniyetinin ilk eserlerinden. Tam 1344 yaşında. Caminin boyu 130, eni 80 metre. Ahşap kapılarındaki motifler büyüleyici. İslam dünyasının en eski minberi bu camide yer alıyor. Abanoz ağacından yapılan minber 9. asırdan kalma.  Oldukça geniş bir avlusu var. Avluda zemin ortaya doğru artan bir eğime sahip. Böylece yağmur suları avluda kalmıyor avlunun merkezindeki tahliye kanalından dışarı atılıyor. Avluda yer alan tarihi güneş saati hala çalışır vaziyette.  

Kuzey Afrika’da ilk ezan bu camide okunmuş. Caminin tarihi eser niteliğindeki minaresi 35 metre yükseklikte. Bu şehirde bu minarenin yüksekliğinden daha büyük bina yapmak yasak. Minarenin âlemi cami içerisinde cam bir fanusta saklanıyor.

Öğlen namazını bu muhteşem camide eda ettikten sonra kale içerisine gidip tarihi çarşıdan geçerek meşhur Baruta kuyusuna ulaşıyoruz. Baruta kuyusu özellikle şehre gelen yabancıların yoğun ilgi gösterdiği yerlerden bir tanesi. Halk, Baruta kuyusunun suyunu Mekke’deki zemzem kuyusu ile bağlantılı olduğunu iddia ediyor.



Baruta kuyusu 7. asırdan kalma ve içinde bulunduğu çarşının ikinci katında yer alıyor. Develer merdivenden çıkarılarak kuyunun başına getiriliyor. Su sarnıçlarına bağlanan develer sürekli kuyunun etrafında daire şeklinde döndürülüyor. Başı dönmesin ve korkmasın diyerek gözleri bağlanan develer yüzyıllardır aynı yöntemle su çıkarıyorlar. Çıkarılan su ziyaretçilere kuyu sahibi tarafından ikram ediliyor. Gerçekten de buz gibi çıkan bu leziz suya doymak mümkün olmuyor. 

İslam Kültür Başkenti

Sahip olduğu bunca tarihi ve kültürel değere binaen Kayravan 2009 yılında İslam Kültür Başkenti seçilmiş.Fransız tesirinin sosyal yaşamda çok az olduğunu yani kendisini muhafaza edebildiğini gezerken görebiliyorsunuz. Kayravan’da gezerken ben kendimi Türkiye Cumhuriyetlerin manevi Başkenti Türkistan’da geziyor gibi hissettim.Avrupalı turistler burayı Kurtuba’ya benzetiyormuş. Bu benzetmede haksız bir benzetme değil zira Kurtuba’daki Endülüs Medeniyetinin tohumları Kayravan’da atılmış.

Tunus’a dönüş yolunda Hamamet’e uğruyoruz. Hamamet sahil şeridinde kurulmuş turistik bir şehir. Turizm beldesi olduğu için sokakları daha temiz ve nezih. Oteller, alışveriş ve eğlence merkezlerinden müteşekkil bir şehir burası. Hamamet’te Tunus fatihi Barboros Hayrettin Paşa’yı konu alan Panaromik bir galeri var. Bir eğlence merkezine geniş dehlizleri olan büyük bir mağara inşa edilmiş. Zemini su doldurulan ve ziyaretçilerin bir teknenin içerisinde suda ilerleyerek gezdikleri galeri çok güzel tasarlanmış.



Tekne suda ilerlemeye başlar başlamaz hareketli maketler sizi tarihin derinliklerine götürüyor. Kurgu Barbaros Hayrettin Paşa ve Tunus üzerine kurulmuş. İzleyenleri önce paşanın çocukluğuna götürüp nasıl denizcilik eğitimi aldığını, sonrasında Tunus’u nasıl fethettiğini, Preveze Deniz Savaşı’nı nasıl kazandığını ama sonrasında Tunus’un tekrar Haçlılar tarafından nasıl işgal edildiğini bu eğlenceli yolculuk esnasında öğrenebiliyorsunuz. 

Gezinin bana göre en ilginç kısmı müzeyi gezenlerin yüzde doksanı batılı turistler olduğu halde Haçlıların Tunus halkına yaptıkları insanlık dışı muameleyi de resmetmekten çekinmemiş olmaları. Mehter marşımız eşliğinde başladığımız geziyi nemli gözlerle bitiriyoruz. Bu güzel müzeyi tasarlayanları tebrik etmemek mümkün değil, ülkemizin reklamını yapıyorlar. Keşke bizim belediyelerimizde böyle çalışmalar yapabilseler.   

31 Temmuz 2015 14:37
DİĞER HABERLER