Ünlü akademisyenden birbirinden çarpıcı açıklamalar

Ünlü akademisyenden birbirinden çarpıcı açıklamalar
Türkiye’nin önde gelen aydınlarından Baskın Oran, ÖZGÜR DÜŞÜNCE’ye önemli açıklamalar yaptı. Suriyeli Kürtlerin özerkliğe yürüdüğü bir dönemde, HDP’nin Parlamento’dan atılmak istendiğini belirten Oran, “Bugün yirmilerinde olan ‘Jön Kürtler’ artık kendilerini ‘Türkiyeli’ saymıyorlar. En büyük tehlike bu” dedi.
Akademisyen ve yazar kimliğiyle tanınan Baskın Oran, Ergenekon’un hiçbir zaman uykuya yatmadığını söylüyor. Oran, “Ergenekon uykuya yatırılmadı ki hiç. Yatırılsaydı, kar maskeli Özel Timler, daha dün Akreplerin ardından ölü sürükleyerek, havalara ateş ederek, “Allahu Ekber” diyerek marifet yapar gibi nümayiş yapabilir miydi?” diyor.

Siz 2010 Referandumu öncesi “AKP’ye 1 yıllık borç verdim. Eğer yeni bir Anayasa yapmazsa bundan sonra su yok” dediniz. Ne dersiniz? Yeni anayasa derken, tabii ki özgürlükçü bir anayasayı kastettim! Erdoğan’ı ‘Tek Adam’ yapacak bir anayasayı değil! O süre biteli çok oldu. Erdoğan şimdi benden bir yudum su istese, geçmiş olsun.

GERGİNLİK UZUN VADEDE İKTİDARI MAHVEDECEK
Bütün olanlara, sözlerin tutulmamasına rağmen yüzde 49 oy geldi. Bunun siyaset bilimi içerisinde tutarlı ve mantıklı bir değerlendirmesi yapılabilir mi?

Yapılamaz olur mu! Bunun adı “güvensizlik psikolojisi”dir. Fazla teoriye lüzum yok, Türkiye bu filmi gördü: 12 Eylül’ün bizzat yarattığı korku ve güvensizlik ortamı içinde yapılan 1982 Anayasası referandumuna yüzde 92 oy çıktı. Bir an önce kurtulmak için. Amerika’dan örnek vereyim: Bush Jr.’un reytingi 11 Eylül olayından sonra yüzde 51’den yüzde 90’a fırladı. 2003 Irak iş-galinden sonra da yüzde 58’den yüzde 71’e. Kısa vadede, iktidarlar gerginlik yarattıkları ölçüde halktan oy alırlar. Ama bu orta vadede kendi kendini mahveden bir mekanizmadır.

ÜLKE SANDIKTAN ÇIKAN FAŞİZMİ ÖĞRENDİ
Yine referandumdan önce “Sonuç ne olursa olsun bundan sonra bu ülkede darbe olmaz” dediniz. Birincisi sizin bu sözlerinizdeki iç ferahlatan durum hâlâ geçerli mi?

Tabii ki geçerli. AKP’nin gümbür diye yuvarlanmasını bir an önce görmek istiyorum ama askerî darbeyle asla. AKP bu açıdan büyük sevap işledi. Ama askerî vesayetin yerine kendi İslamo-Kemalist vesayetini geçirmekle de korkunç bir günah. Mamafih, aslında bu da Türkiye’ye istenmeden yapılmış bir iyilik sayılabilir. Çünkü bu ülke askerî darbenin getirdiği faşizmi biliyordu ama sandıktan çıkanını bilmiyordu. Şimdi onu öğreniyor, aşılanıyor. Bu aşılanmadan sonra Türkiye demokrasisine karada ölüm yoktur. Tabii, şu önümüzdeki yıllar ülkeyi fevkalade hırpalayacak, o da ayrı mesele.

DİNK, DERİN DEVLETİ ORTAYA DÖKEN BİR TURNUSOL KAĞIDIDIR
Dink soruşturmasında savcı bir iddianame hazırladı. İçinde ihmalleri olanlar arasında 3 ismi (Engin Dinç, Celalettin Cerrah, Ahmet İlhan Güler) başsavcı ‘Bunları iddianameden çıkar’ dedi. Çıkarmayan savcı hakkında HSYK soruşturma başlattı. Gelinen durumu siz nasıl okuyorsunuz?

Hrant cinayeti bir turnusol kağıdıdır. Derin Devleti, daha doğrusu bizzat devleti pat diye ortalığa dökecek bir turnusol. Onun için her gelen bir öncekinin pisliğini örtüyor. Bizim devletimizin temel ilkesi, cezasızlıktır. Alçaklıklar cezalandırılmadığı için başka alçaklıklar yapılır. Mesela 1915 cezalandırılmadı, 1942 Varlık Vergisi rezaleti oldu. O cezalandırılmadı, 1945 Tan Gazetesi saldırısı oldu. O cezalandırılmadı, 1955 6-7 Eylül pogromu oldu (pogrom, bir ülkede güçlü olanların güçsüz kalmışlara devlet desteğinde saldırmasıdır) O cezalandırılmadı, 1964’te İstanbullu Rumlar sürüldü. O cezalandırılmadı, 1978-1993 arası Alevilere pogromlar yapıldı. Onlar cezalandırılmadı, 1980 ve 90’larda havralara saldırıldı, Hristiyan din adamları öldürüldü, Hrant katledildi. Say sayabildiğine. Bu yıl da HDP’nin 150 kadar binasına ve ayrıca Hürriyet’e saldırıldı… Cezasızlık, bizim adımızdır. Saldırmak da meşrebimiz.

DARBELER BİLE BU KADAR PLANLI DEĞİLDİ
Tabii medya operasyonlarına değinmeden olmaz. İpek Medya’ya daha da üstte Koza İpek Grubu’na kayyım atandı. Hiç böyle bir medya düzeni hayal etmiş miydiniz?

Biz böyle şeyleri çok gördük. Ben 15 yaşımdayken 27 Mayıs darbesini, 26 yaşımdayken 12 Mart darbesini, 35 yaşımdayken 12 Eylül darbesini doludizgin yaşadım. İkincisini cezaevinde. Üçüncüsünü 8 yıllığına memuriyetten atılmış vaziyette. Ama bu kadar planlı-programlısını hiç görmedim. Ama önümüzdeki yıllara direnebilirsek, ‘Baba Diyalektik’ icabı bunun da çok yararı olacak orta vadede. Şimdiye kadar demokrat olamamışlar demokrat olacaklar. Bu da büyük kazançtır Türkiye için. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kürt politikası hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu politika en az dört berbat sonuç verecek. Birincisi; Türkiye’yi parçalayacak. ABD’nin yardımıyla Iraklı Kürtlerin neredeyse bağımsız olduğu, ABD ve Rusya’nın yardımıyla da Suriyeli Kürtlerin özerkliğe yürüdüğü bir dönemde, ‘Türkiye partisi’ olduğunu ilan etmiş bir HDP parlamentodan atılmak isteniyor. Bu durumda Kürtlere sadece silahlı mücadele alternatifi kalmakta. Bugün yirmilerinde olan ‘Jön Kürtler’ artık kendilerini ‘Türkiyeli’ saymıyorlar ki, bu en büyük tehlike.

IŞİD’İN EKMEĞİNE REÇEL SÜRER
İkincisi; Türkiye’nin başına bir de ‘Vicdanlı-Vicdansız’ bölünmesi çıkaracak. Türk-Kürt ve İslamcı-Laik bölünmelerinin yanı sıra. Konya’daki milli maçta Ankara katliamı için, İstanbul’dakinde ise Paris katliamı için futbolcular saygı duruşu yaparken, tribünlere biletsiz alınan AKP taraftarları yuh çektiler, ıslıkladılar, ‘Allahüekber’ diye protesto ettiler. Allah ne işlerde kullanılır oldu, gör! Üçüncüsü IŞİD’in ekmeğine reçel sürecek. Çünkü bu belayla ancak Kürtler baş edebiliyor. Kürtleri vurduğun ölçüde IŞİD’i azdırıyorsun.

BAŞIMIZ RUSYA İLE BELAYA GİRECEK
Dördüncüsü; Türkiye’nin (ve ayrıca Batı’nın) başını Rusya gibi bir büyük devletle belaya sokacak. 600 yıllık Osmanlı ve 96 yıllık Türkiye tarihinde hiç görülmemiş bir şey bu, saldırıya uğ-ramadan “angajman kuralları” deyip Moskova’yı vurmak. Ayrıca, “angajman kuralları” demek çatışmak demek değildir efendim. Çatışmayı mümkünse engellemek için ne yapmak lazım, onun kurallarıdır; askerlere sorsun bilmeyen.

CHP KENDİNE HAKİM OLAMADI
Nasıl oldu da bu 2010 Referandumu bu kadar nefrete sebep oldu?

Bizde insanların yazması vardır, okuması yoktur. İkincisi CHP, aynen 2007’deki gibi, kendine hakim olamadı ve AYM’ye başvurarak HSYK’nın seçilme sisteminin değiştirilmesini istedi. TBMM’den geçen metne göre herkes tek adaya oy verebilecekti. Böylece farklı görüşlerin de temsil edilmesi mümkün olacak, çoğunluğu elinde tutanlar tulum çı-kartamayacaktı. AYM bu hükmü iptal edince, aday sayısı kadar oy verme uygulandı ve Adalet Bakanlığı bürokratlarının hazırladığı liste tulum çıkardı. Ondan sonra, artık tutma AKP’yi. Sulh Ceza hakimlikleri… Çorap söküğü gibi gitti. Bunları daha geniş okumak isteyenler için bir bağlantı vereyim: http://www.radikal.com.tr/yazarlar/baskin-oran/yetmez-ama-evet-meselesi-maddeleri-ogreniyoruz-1206882/

REFERANDUMU NEDEN DESTEKLEDİK
Solcu aydınların AKP’den desteğini çekmesi ya da AKP’nin aydınlardan kopuş süreci 2010 Referandumundan sonra mı başladı?

2010 Referandumu tam ‘Yetmez Ama Evet’likti; zaten onun için destekledik. Bakın sayayım: Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) bireysel başvuru yapma hakkı getirildi. HSYK’nın yapısı daha çoğulcu ve temsilî hale getirildi, Yasama üzerindeki Yürütme etkisi önemli ölçüde sınırlandırıldı. Yargı’nın denetim yetkisi artırıldı. Siyasi parti kapatmak zorlaştırıldı. Adalet bakanının rolü sınırlandırıldı. Hakim ve savcıların disiplin soruşturmaları Adalet Bakanlığı’ndan alındı, HSYK müfettişlerine verildi. Askerî yargının görev alanı çok daraltıldı. Kadrosuzluk hariç, Yüksek Askerî Şura’nın her türlü ilişik kesme kararına karşı yargı yolu açıldı. Askerî yargının kuruluş ve işleyişinin “askerlik hizmetlerinin gereklerine göre” düzenleneceği ibaresi anayasadan çıkarıldı.

Daha sayayım mı?
12 Eylül darbe sorumlularının yargılanmasını engelleyen Geçici Md. 15 kaldırıldı. Bu sayede K. Evren ve T. Şahinkaya müebbede mahkum edildi. Kamu Denetçiliği (ombudsmanlık) kurumu getirildi. Partisinin AYM tarafından kapatılmasına yol açanların milletvekilliği artık düşmeyecekti. Dezavantajlı insanlara yapılacak pozitif ayrımcılığın eşitlik ilkesine aykırı sayılmayacağı ilan edildi. Kişilerin yurt dışına çıkma özgürlüğünün ancak suç soruşturması/kovuşturması sebebiyle ve Yargı kararına bağlı olarak sınırlanabileceği getirildi. Memurlara toplu sözleşme hakkı verildi. Siyasi/ genel grev, işyeri işgali vs.’ye ilişkin yasaklar kaldırıldı.

KABAHAT, ‘YETMEZ AMA EVET’ DİYENLERDE DEĞİLDİ
Kabahati ‘Yetmez Ama Evet’çilere (ve Referandum’a) bulanlara tek soru sormak yeter: Madem Referandum ve özellikle de Yargı’ya ilişkin maddeleri kötüydü, Erdoğan niye kalkıp da, “Orada yanlış yapmışız. Eğer şu anda anayasayı değiştirecek bir güce sahip olduğumuz anda bu değişikliği yapmak durumundayız” dedi? Niye bunları üst üste değiştireceğim diye niye paraladı kendini? Ayrıca, AB’de genişlemeden sorumlu Stepan Füle’den tut, Avrupa Konseyi genel sekreterinden geçerek Başkan Obama’ya kadar tüm Batı, Referandum maddelerini niye koro halinde övmüştü? Emperyalist olduğu için mi? Bunları ayrıntılı okumak isteyenlere de kaynak vereyim, günah benden gitsin: http://www.radikal.com.tr/yazarlar/baskin_oran/maddelerden_sonra_isin_felsefesine_gelelim-1208173

ERGENEKON HİÇ UYKUYA YATMADI
Hrant Dink davasını ‘Örgüt yok’ kararı çıkınca “Ergenekon’un zaferi” olarak değerlendirdiniz. Gelinen noktada Ergenekon tamamen dışarıda ve iddia o ki, bugünkü siyasi muktedirlerle birlikte hareket ediyor?

Dışarıda olur mu hiç! Erdoğan askerin Kemalist vesayetini kaldırdı, şimdi Tek Adam olmak için İslamo-Kemalist! Başka kiminle birlikte hareket etsin, benle mi? Bu yolun yolcusu olunca, eli mahkum.

Ergenekon’un yeniden uyandığını söylemek yanlış olmaz o zaman?
Uykuya yatırılmadı ki hiç. Yatırılsaydı, kar maskeli Özel Timler, daha dün Akreplerin ardından ölü sürükleyerek, havalara ateş ederek, “Allahu Ekber” diyerek marifet yapar gibi nümayiş yapabilir miydi? Bunlar 90’larda JİTEM ve Hizbullah dediğimiz iki farklı Derin Devlet unsurunun bugünkü evliliği değil mi?

Çözüm Süreci’ne 7 Haziran sonrası ‘Filmini çekersiniz’ dendi. 1 Kasım sonrası biraz daha yumuşadı. Sürecin akıbeti hayrolur mu?

Yukarıda söyledim. Erdoğan bu gerginlik-kutuplaştırma politikası sayesinde ayakta duruyor.
30 Kasım 2015 08:36
DİĞER HABERLER