Ünlü akademisyenden çarpıcı Erdoğan değerlendirmesi

Ünlü akademisyenden çarpıcı Erdoğan değerlendirmesi
Columbia Üniversitesi Öğretim üyelerinden, ‘Barış-inşası ve Haklar Programı Direktörü Profesör David Phillips, Today’s Zaman gazetesinde Aydoğan Vatandaş'ın sorularını cevapladı. David Phillips, röportajında Türkiye ve Ortadoğu’da yaşanan gelişmelerle ilgili çok çarpıcı yorumlarda bulundu.
Kendisini Türklerin ve Türkiye’nin dostu gören Amerikalı bilim adamları arasında sayan David Phillips, AK Parti ile ilgili derin bir hayal kırıklığı yaşadığını belirterek, AK Parti’nin uygulamakta olduğu politikaların, ne Türkiye’nin ne de müttefiklerinin  çıkarına olmadığını belirtti.  

‘Demokrasi’nin kontrol ve dengeler sistemine ihtiyacı vardır. AKP ve Erdoğan sistematik bir şekilde Türkiye’de kontrol ve dengeler sistemini bozdu. Genel seçimlerde Anayasayı değiştirebilecek kadar oy alabilirse ve Başkanlık sistemini kurabilirse, Erdoğan’ın hırsları dizginsiz kalacak.  O yüzden muhalefet partilerinin gerçek siyasi reforma katılabilecekleri kadar milletvekili sayısına ulaşabilmeleri çok önemli.’ Yorumunda bulundu. 

Profesör Phillips, geçtiğimiz günlerde Suriye’de gerçekleştirilen Süleyman Şah operasyonuyla ilgili olarak da çarpıcı açıklamalarda bulundu.  

‘Bunu bölgeyi kontrol eden İŞİD’le koordineli yapmış gibi gözüküyorlar. Hiçbir çatışma, karşılıklı ateş açma olmamış. Türk askerlerinin yer değiştirmesi ve türbedeki kalıntıların taşınması konusunda uzlaşma olduğu anlaşılıyor.’ Ifadelerini kullanan, Profesör Phillips, Erdoğan Hükümeti’nin 2012’den itibaren Esed’den kurtulmak için aralarında İŞİD’in de bulunduğu Suriye’deki radikal cihadist gruplara lojistik destek sağladığını belirtiyor.  

Daha önce BM Genel Sekreterliği kıdemli danışmanlığı ve ABD Dış İşleri Bakanlığı Dış İlişkiler uzmanlığı ve kıdemli danışmanlığı görevlerinde bulunan Phillips bu durumun ABD ve Türkiye arasında sorun olduğunu vurgulayarak, ABD’nin bu konuda Türkiye ile mücadele etmektense, anlaşmazlıkların sessiz bir şekilde giderilmesi yolunu tercih ettiğini kaydetti.

Phillips, Bank Asya’ya kanunsuz bir şekilde el konulmasının ardından şimdi de İş Bankası’na dönük siyasi çabalarla ilgili olarak da şunları söyledi:

‘Hisse senetlerine sırf hisse senetlerinin sahiplerine karşı olduğunuz için el koyamazsınız. Bu demokrasi prensiplerine aykırıdır ve serbest pazar sisteminin altını oyar. Türk ekonomisi şu haliyle bile bir köpük gibi. Yabancı doğrudan yatırım büyük ölçüde azalmış. Emlak yatırımlarını çıkardığınız zaman, yabancı yatırımlar bir kaç yıl önce olduğundan çok aşağıda. Erdoğan Türk ve yabancı yatırımcıların güvenini daha fazla aşındırmama konusunda dikkatli olmalı.’

İşte o röpörtaj:

AK Parti’nin iktidara gelmesinin ardından Amerika’da bir çok akademisyen Türkiye’nin İslam dünyası için iyi bir model olacağını düşünüyordu. Ancak son yıllarda akademik çevrelerde gittikçe artan bir hayal kırıklığı var. Siz de Erdoğan’ın otoriter eğilimlerinden ötürü hayal kırıklığı yaşayan akademisyenlerden misiniz? Nerede hata yaptılar sizce?

AK Parti’nin yaptığı pozitif katkıyı kabul etmek gerek. 2002’de iktidara geldiklerinde Türk ekonomisi düşüşteydi. Enflasyon kontrol altına alındı, ekonomi dengelendi ve yabancı yatırım arttı. AK Parti’nin ilk başlardaki katkısı olumluydu. ABD-Türkiye ilişkileri 2003’te Irak’ın işgali dolayısıyla bozulmaya başlamıştı. İlişkiler o dönemden bu yana çok daha kötüleşti. Ben kendimi Türklerin ve Türkiye’nin dostu olarak gören fakat aynı zamanda AK Parti’ye karşı derinden hayal kırıklığı içinde olan bilim adamları arasında görüyorum. AK Parti, Türkiye’nin de, Türklerin de müttefiklerinin çıkarına olmayan  tutumlar aldı.  

2007’den sonra AK Parti, AB sürecinden uzaklaşmaya başlayarak otoriterleşmeye mi başladı?

22 Temmuz 2007’de AK Parti ilerlemeyi konsolide edebileceği ve insan hakları şartlarını geliştirebileceği tarihi bir fırsat yakaladı. Azınlık ve insan hakları konularına yoğunlaşabilecekken, baş örtüsü konusuna odaklandılar. Bu AKP’nin İslamcı eğilimlerinin açık ifadesiydi.

Sizce Arap Baharı’nı yanlış mı okudular, Müslüman Kardeşlerle ittifak kurup bölgesel liderliğe oynayarak jeopolitik gerçekleri yanlış mı değerlendirdiler?

‘Komşularla Sıfır Problem’ politikası Türkiye’nin İslam dünyasının lideri olabileceğine olan inanca dayanıyordu. Bu amacı gerçekleştirebilmek için de komşularla daha iyi ilişkilerin kurulması gerekiyordu. AK Parti ile Müslüman Kardeşler arasında paylaşılan değerler açık. Batıdan bakıldığında Türkiye bir Ortadoğu ülkesi gibi gözüküyor. Halbuki Ortadoğu’dan bakıldığında Türkiye kesinlikle Batılı gözüküyor. Dolayısıyla Türkiye’nin sünni-Arap Müslüman dünyanın lideri olabileceği hiç bir şekilde realist bir ihtimal değildi.   

Suriye’deki süreci de yanlış mı hesapladılar sizce?

Türkiye, Suriye’de rejim değişikliği sürecini destekleme politikasında doğru yaptı. ABD de rejim değişikliği politikasını uyguluyordu. Başkan Obama açık bir şekilde Esed’in iktidarı bırakmasını ve Başkanlıktan ayrılmasını istediğini beyan etti. Türkiye yanlış hesaplamadı. Sadece ABD’nin Suriye’de rejim değişikliği konusundaki taahhüdünün derinliğini anlayamadı. ABD askeri bir tutum almayı ve kırmızı çizgilerinin aşılması yükümlülüklerini yerinde getirmeyi reddedince, Erdoğan ABD politikasıyla ilgili gittikçe hayal kırıklığına uğradı ve İslamcı ve Cihadist gruplara desteği genişletti.   

 Erdoğan Hükümeti’nin ISID’e karşı işi yavaştan alması bu yüzden mi?

İşi yavaştan almadılar. Suriye’de savaşan Cihadistleri desteklediler.

Buna İŞİD’de dahil mi?

İŞİD bir çok cihadist gruptan biri. Şu an en güçlü ve en yaygın olanı. 2012 tarihli ‘Türkiye üzerinden Suriye’ye geçen Jihadistleri lojistik olarak destekleme kararı’ Esed’den kurtulma amacı taşıyordu. 

Bu, ABD ve Türkiye arasında soruna neden oldu mu?

Elbette oldu. ABD çok uluslu bir koalisyona öncülük ediyor. Türkiye de bu çok uluslu koalisyona katıldı ama sınırını kapatma konusunda çok az şey yaptı. Hava saldırıları için İncirliğin kullanılmasına izin vermedi. Suriye muhalefetinin eğitilmesi ve donatılması programıyla ilgili anlaşmayı geciktirdi. Geçen haftaki 1200 savaşçının eğitilmesi anlaşmasının tarihi geçti. Durumun aciliyeti gereği, Türkiye daha hızlı hareket etmeliydi. 

Süleyman Şah Türbesinin Suriye’den çıkarılması ile ilgili gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bunu bölgeyi kontrol eden İŞİD’le koordineli yapmış gibi gözüküyorlar. Hiçbir çatışma, karşılıklı ateş açma olmamış. Türk askerlerinin yer değiştirmesi ve türbedeki kalıntıların taşınması konusunda uzlaşma olduğu anlaşılıyor. 

Erdoğan Hükümetinin İŞİD’e silah gönderdiği iddialarıyla ilgili BM’de sürdürülen her hangi çalışma var mı?

BM’nin bu konuda bir şey yapabileceğini sanmıyorum. Ancak terorist örgütlere silah sağlamak yasa dışıdır.     

Sizce Türkiye bu konuda sorun yaşabilir mi?

Bu konuda Türkiye ile mücadele edecek kredibilitesi olan uluslararası bir organizasyon çıkarsa olabilir. Ancak BM’nin böyle bir kapasitesi ya da kredibilitesi yok. ABD de Türkiye ile ilgili anlaşmazlıklarını sessizce halletmek ister. 

Sizce Amerikalılar, İŞİD’in gelir kaynaklarının kesilmesi gibi hayati bir konuyu tartışmak yerine neden İslamın terörü destekleyip desteklemediğini tartışıyorlar o halde?

Ben de ‘İslami aşırılar’ ifadesini kullanıyorum, her ne kadar Obama yönetimi bu terimi kullanmak istemese de. İslami aşırılık ifadesini kullanmak, İslam’ın şiddeti hoş gördüğünü ya da nufüs çoğunlukları İslami olan ülkelerin şiddet yanlısı olduğu anlamına gelmiyor. Ancak şu da bir gerçek ki, Irak’ta, Yemen’de, Nijerya ve Somali’deki şiddet yanlısı aşırılığı uygulayan grupların üyeleri Müslüman. Müslümanlar bir tercihle yüzleşiyor. İslamın ‘barış ve sevgi’ öğretilerini mi destekliyorlar yoksa şiddet yanlısı cihadist grupları mı?  

O halde ABD sizce neden Türkiye’nin İŞİD’e lojistik desteğine tepki vermekte gönülsüz bir tavır aldı?

ABD Türkiye’den sınırını kapamasını istedi. Türkiye’nin İŞİD’i desteklemeye devam eden Raqqa’daki tesislerden petrol satın aldığına ilişkin çok sayıda haber var. ABD Türkiye’den İŞİD’le petrol işini sürdürmemesini istedi. Aynı zamanda, koalisyon petrol tesislerine ve rafinerilerine hava saldırıları düzenledi. ISID kontrolündeki 18 petrol üretim tesisinden 14’ünün hava saldırıları neticesinde çalışmaz hale getirildiğini biliyorum. Türkiye ISID’in gelir kaynaklarının kesilmesi konusunda gönülsüz davrandı. Sınırlarını kapatma ve İŞİD’in operasyonlarını sürdürmesini mümkün kılan lojistik destek ve insan gücünden mahrum etme konusunda zayıf davrandı.   

İŞİD ile AKP liderliğinin ideolojik bir ortak paydaları olduğunu mu düşünüyorsunuz?

Başbakan yardımcısı kadınların toplum içinde kahkaha atmamaları ya da gülmemeleri gerektiğini söyledi. Bu, Ebu Bekir El Bağdadi’den bekleyeceğiniz türden bir yorum. 

Ebu Bekir El Bağdadi Hilafet ilan ederek İslam dünyasında liderlik iddiasında bulundu. Neden yaptı bunu sizce? Hilafet sizce İslami gelenekte çok merkezi konumda mı? 

Hilafet ilanı yeni insanlar kazanma ve siyasi amaçlıydı. Bagdadi öncü bir jihadist grup olarak kendisini ve İŞİD’i kurma konusunda başarılı oldu. Hilafet ilan ederek El Kaide’den farklılaştı. İŞİD, 1916’da Paris Barış Konferansı sonrası kabul edilen Sykes-Picot anlaşmasının kurumsallaştırdığı sınırları ve hükümleri yok etme konusunda kararlı. 

Erdoğan şimdi de Başkan olmak istiyor. Sizce bunu başarabilecek mi ve bu Türkiye’yi bir dikatörlüğe götürür mü?

Demokrasi’nin kontrol ve dengeler sistemine ihtiyacı vardır. AKP ve Erdoğan sistematik bir şekilde Türkiye’de kontrol ve dengeler sistemini bozdu. Genel seçimlerde Anayasayı değiştirebilecek kadar oy alabilirse ve Başkanlık sistemini kurabilirse, Erdoğan’ın hırsları dizginsiz kalacak.  O yüzden muhalefet partilerinin gerçek siyasi reforma katılabilecekleri kadar milletvekili sayısına ulaşabilmeleri çok önemli. 

Erdoğan’ın Hizmet hareketini yok etmeye yönelik faaliyetleri sizce kendi gücünü pekiştirme amaçlı mı?

Hizmet hareketi Erdoğan’a meydan okuyabilen bir hareket. Yargının, polislerin ve savcıların bağımsız duruşu AKP için bir tehdit. Erdoğan sistematik bir şekilde Hizmet hareketini ve Hizmet Hareketine sadık olduğunu düşündüğü kişileri gücünü konsolide etmek için hedef aldı. Hizmet hareketi şu an Türk devleti tarafından PKK’dan bile daha öncelikli bir düşman haline getirildi.  

Türk Silahlı Kuvvetleri sizce Türk siyasetinden tümüyle devre dışına çıkarıldı mı?

Erdoğan, Türk ordusunu da sistematik bir şekilde saf dışı bırakacak adımlar attı. Çoğu cezaevinde. Eski sistemin muhafızlarının çoğu sessizliğe büründü. Geçmişte, TSK, ABD’nin güvenilir bir ortağı oldu ancak demokrasinin güvenilir bir ortağı değildi. Güvenlik güçlerinin sivil kontrol altında olması Türkiye’nin AB yolunda olmasının önemli bir parçası. Ama bunu insan haklarını yükseltmeden yapmak demokrasiyi yavaş yavaş yok ediyor ve Türkiye’yi AB taleplerini anlamaktan daha da uzaklaştırıyor.     

Erdoğan’ın aslında Kürt meselesini çözebilecek imkanı ve meclis çoğunluğu olmasına rağmen çözmediği ve Kürt liderliğini kendi siyasi amaçlarına ulaşabilmek için kullandığı söyleniyor. Buna katılıyor musunuz?

Henüz bir şey söylemek için erken. Ancak Erdoğan’ın bir demokrasi açılımını duyurduğunu ve reform vaadinde de bulunduğunu ancak sözlerini yerine getirmediğini biliyoruz. Kobane’deki olaylardan sonra Türkiye’deki Kürtlerin öfkelendiğini ve Türk Hükümetine karşı gösterilerde bulunduğunu biliyoruz. Erdoğan eğer Kürtlere daha büyük siyasi ve kültürel hakları sağlamazsa, Kürtlerin radikalleşmesi ve 1980’lerde, 1990’larda gördüğümüz gibi şiddete yönelmesi gibi gerçek bir risk var. 

Yakın zamanda böyle bir risk görüyor musunuz?

Demokrasi açılımı ve barış sürecinde ciddi olup olmadığına ya da süreci kısa dönemli politik kazanım için kullanıp kullanmadığına karar verecek olan Erdoğan. Tüm Türk vatandaşlarının da, Kürt vatandaşlarının da haklarını muhafaza etmesi Türkiye’nin çıkarınadır. Erdoğan PKK’nın silahsızlanması ve topluma kazandırılması ile zirveye çıkacak bir barış anlaşmasıyla hala kendi mirasını kurabilir.  

Sizce yakın gelecekte Türkiye’de bir Kürt otonomisi muhtemel mi?

Kürtler demokratik bir otonomi teklif ettiler. Ademi merkeziyet mağdur azınlık gruplar için her zaman iyi bir tedavidir.  Ancak Türkiye dağılma konusunda derin bir kaygı yaşıyor. Demokratik otonomi konusunu parçalanmanın ön adımı olarak görüyor.  Türkiye, hakları sağlayarak üniter bir devlet olarak kalmayı sağlayabilir ancak 20 milyon Kürdün daha büyük siyasi ve kültürel meşru taleplerini de yok sayamaz. Kürtlerin demokratik meşru isteklerini inkar etmek şiddeti artırma riski taşıyor. 

Türkiye’nin Kobane’deki tutumunu nasıl buldunuz?

Türkiye’nin Kobane yaklaşımı stratejik ve halkla ilişkiler faciasıydı. Tankları Kobaneye bakan tepeye konuşlandırıp Kürt savunma güçlerinin ISID ile çatışmasını seyretmesi Türkiye’ye prestij kaybettirdi. ISID ile PYD savunma birimlerini eşitlemek bir başka hataydı. Dünya Kobane savunucularının arkasından yürüdü. ISID, PYD, PKK, PJAK ve Peşmergeyi bir araya getirdi. Şu an Amerika Birleşik Devletleri’nde Kürtlerin ABD için Erdoğan’ın kontolündeki Türk devletinden daha iyi bir müttefik olup olmadığı tartışması var. 

Yeni kitabınız ‘Kürt Baharı’ adlı kitabınızdan bahseder misiniz?

Yeni kitabım ‘Kürt Baharı’ 20.yüzyılda Kürtlere ihanetin ve Kürtlerin istismarının diplomatik tarihi. Tarihi adaletsizlik ve Kürtlerin dört ülkede bölünmesini anlatıyor. Şu anki durumu, Irak ve Suriye’nin başarısız devletler olduğu sonucuna vararak inceliyor. Irak parçalanacak. Bu durumda, Irak Kürdistanı dünyanın en yeni devleti olarak ortaya çıkacak. Türkiye buna direnmek yerine, onları benimsemeli Irak Kürtleri ile stratejik ortaklığa giderek gücünü pekiştirmeli ki Türkiye ve Irak ticari alanlarda yakın bir şekilde çalışmaya devam edebilsin.    

Kürtlerin bu bölgede dağınık kalmalarının sorumlusu olarak dönemin İngiliz İmparatorluğunu da görüyor musunuz peki?

Elbette. İhanet darken, büyük güçleri kastediyorum. Sadece Kürtlere ihaneti değil ama aynı 1. Dünya savaşı sonrasında bölgedeki başka halkları da kastediyorum. 

Kürtlere Sevr anlaşmasında verilen söz önemli. Kürtlere bir bütün olarak  Kürdistanla ilgili siyasi statülerini belirleyebilecekleri bir referandum yapılacağı söylendi. İstiklal savaşı Sevr anlaşmasını ortadan kaldırdı, Lozan Anlaşmasını doğurdu. Lozan’da Kürt kelimesi hiç bir şekilde geçmiyor. Büyük güçler 1. Dünya savaşında yorgun düştüler ve sonrasında Türkiye’nin düşmanı olmaktansa ittifak kurmak istediler. Sonuç olarak Kürtler ve Ermenilerin ulusal talepleri inkar edilmiş oldu.  

 Sizce günümüz jeoplolitik gerçekliğinde bağımsız bir Kürt devleti mümkün mü?

Irak Kürdistanı hali hazırda de facto bağımsız bir devlet zaten. Irak Kürdistanı ile Irak arasında bitişik bir sınır yok. Arada sadece İŞİD’in kontrol ettiği topraklar var. Irak Kürdistanı, ilerlemeci, demokratik ve temelde seküler olduğunu kanıtladı. 45 milyon varil petrolü ve gittikçe artan vatandaşlarına güvenlik sağlama kabiliyeti var. Bunlar devlet oluşumumda gerekli unsurlardır. Türkiye bu gelişmeyi baltalamak yerine, bunu benimsemeli. Nihayetinde, bölgede istikrar ve demokrasi bağımsız bir Irak Kürdistanı’nın ortaya çıkması ile daha da gelişir.   

ABD Hükümeti sizce bu yıl Ermeni meselesinde nasıl bir tutum alacak?

Soykırımı tanımlayalım. Dört unsuru vardır. 1) Birden fazla kişi ölmüştür. 2) Aynı etnik, dini ve ırk grubundandırlar. 3) Ölümlerinde bir motif vardır. 4) Fail öleceklerini bilmektedir. Ermenilere olan şey açıkça bu tanıma uyuyor. ABD bu hadiseleri ‘sokyırım’ olarak tanımalı. Başkan Obama tekrar tekrar şahsi görüşlerinin bilindiğini söylüyor. ABD Başkanı olduğunuz zaman şahsi görüşleriniz olmaz. Görüşleriniz artık ABD Hükümeti’nin görüşleridir. Ermeni Soykırımı ifadesini kullanması faydalı olurdu ve böylece ABD ve Türkiye yollarına devam ederek bu konuyu bir kenara koymuş olurdu. Soykırım Konvansiyonu tazminat ve toprak taleplerinde geriye dönük olarak uygulanamıyor.   

Erdoğan Bank Asya’ya el koymaya çalıştı ve şimdi de CHP’nin hisselerinin bulunduğu İş Bankası’na el koymaya çalıştığı söyleniyor. Türk Bankacılık sistemine yönelik bu tür siyasi hareketler sizce Türk ekonomisini nasıl etkiler?

Hisse senetlerine sırf hisse senetlerinin sahiplerine karşı olduğunuz için el koyamazsınız. Bu demokrasi prensiplerine aykırıdır ve serbest pazar sisteminin altını oyar. Türk ekonomisi şu haliyle bile bir köpük gibi. Yabancı doğrudan yatırım büyük ölçüde azalmış. Emlak yatırımlarını çıkardığınız zaman, yabancı yatırımlar bir kaç yıl önce olduğundan çok aşağıda. Erdoğan Türk ve yabancı yatırımcıların güvenini daha fazla aşındırmama konusunda dikkatli olmalı. 

ABD ve İran arasındaki nükleer müzakereler nereye gidiyor sizce?

Şu an hayati bir aşamada. Doğrulanabilir bir anlaşma üzerinde çalışmakta fayda var. Eğer bu müzakereler başarısız olursa ve bölgedeki diğer devletler de nükleer silahlar arayarak, silahlanma yarışına girerler. Türkiye’de nükleer silahlı bir devlet olur ve İslamcılaşma yolunda ilerlerse bu ABD, NATO ve bölgedeki diğer devletler için de ciddi bir tehdit haline gelir. 

Profil

Columbia Üniversitesi’nde ‘Barış inşası ve Haklar’ Programı Direktörü olarak görev yapmaktadır. Daha önce BM Genel Sekreterliği kıdemli danışmanlığı ve ABD Dış İşleri Bakanlığı Dış İlişkiler uzmanlığı ve kıdemli danışmanlığı görevlerinde bulunan  Phillips’in Liberating Kosovo: Coercive Diplomacy and US Intervention (Harvard’s Kennedy School 2012), From Bullets to Ballots: Violent Muslim Movements in Transition (Transaction Press, 2008), Losing Iraq: Inside the Postwar Reconstruction Fiasco (Perseus Books, 2005), Unsilencing the Past: Track Two Diplomacy and Turkish-Armenian Reconciliation (Berghahn Books, 2005) isimli kitapları bulunuyor. Phillips’in New York Times, Wall Street Journal, Financial Times, International Herald Tribune ve Foreign Affairs gibi yayın organlarında yayınlanmış çok sayıda makalesi bulunuyor.
26 Şubat 2015 17:08
DİĞER HABERLER