Ünlü Türk akademisyen IŞİD'in en büyük arzusunu açıkladı

Ünlü Türk akademisyen IŞİD'in en büyük arzusunu açıkladı
John Carroll Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof.Dr. Zeki Sarıtoprak,gazeteci Aydoğan Vatandaş ile bir röportaj yaptı. Sarıtoprak, şiddet ve terör eylemleriyle son zamanlarda batıda İslamın bir şiddet dini olarak anılmasına neden olan IŞİD’in kıyamet öncesi olacaklarla ilgili(eskatoloji) İslami literatürü ideolojik amaçlarla geniş bir şekilde kullandığını iddia etti.

İslami ilimlerle ilgili Türkçe ve İngilizce çok sayıda kitap, araştırma ve makale sahibi olan Sarıtoprak, Today’s Zaman gazetesinde yayınlanan röpörtajında, ‘IŞİD’in özellikle Hadislerde yer alan bazı eskatolojik temaları ideolojileri için geniş bir şekilde kullandıkları,  İslami eskatolojinin büyük ölçüde Kuran’ın aksine Peygamberin hadislerinde yer aldığını, bu hadislerin “Kitab al-Malahem,”  adlı eserde toplandığını belirterek şöyle devam etti: ‘Görebildiğim kadarıyla ISID bu sembolleri kendisini ‘peygamberi gelenek’ içinde göstermek için kullanıyor. Birkaç örnek vermek gerekirse, adına ‘Şam’ yani geniş olarak Suriye’yi de eklemiş ki bu da eskatolojik bir terimdir zira Hz. İsa’nın burada yer yüzüne ineceği ve Deccal’la burada savaşacağına inanılır.  Nitekim  yayın organlarının ismi ‘Dabiq’ de eskatolojik olarak anlamlıdır. ‘Siyah bayrak’ kullanmaları da bir hadiste geçen insanlar olduklarını göstermek içindir.’

Sarıtoprak, İŞİD’in Hilafet ilan etmesi ve bazı radikal ve siyasal İslamcı grupların Hilafet devleti kurma düşüncesi ile ilgili olarak da şunları söylüyor:

‘Ne Kuran ne de Hadislerin her hangi bir yerinde Müslümanların görevinin bir Hilafet kurmak olduğu belirtilmemiştir ve hatta bir İslam devleti fikri kurma fikri 19.yüzyıla kadar da mevcut değildir. ISİD’in bir devlet fikrinde saplantı halinde olmasının nedeni kendilerine kuralların uygulanmasını unuttukları için başkalarına kural koyma arzusu içinde olmalılar.  ISİD de dolayısıyla ‘İslamın topluluklara tepeden inme’ bir şekilde empoze edilebileceğine inanan siyasi İslamın bir başka versiyonudur.’

İşte o röpörtaj:

IŞİD, günümüzün en önemli güvenlik problemi olarak görülüyor. IŞİD, İslami olduğunu iddia ederken, batıda bazı çevreler de aynı şekilde IŞİD’in ‘oldukça İslami’ olduğunu iddia ediyor. Katılıyor musunuz buna?

Sorunuzla da bağlantılı olan ISİD’le ilgili medyada din ve sosyal bilimler uzmanlarının katıldığı tartışmaları ben de takip editorum. Tartışmanın çoğu kanımca ‘İslami’ kelimesini nasıl yorumladığımızla ilgili. Benim gördüğüm ‘İslami’ kelimesini tanımlanın iki öncelikli yolu bulunuyor. Bu tartışmanın bir yere varması için bu tanımda uzlaşmamız gerekiyor.  Bu tanımı yapmadan önce Başkan Obama’nın açık bir şekilde İŞİD’in İslami olmadığı açıklamasında haklı olduğunu teslim etmemiz gerekiyor. Başkan Obama kitlelere hitap ediyor ve kitlelerin de İslami kelimesinin detaylarını bilmesi gerekmiyor.  O yüzden kötülükle anılan bir olgunun İslami olarak değerlendirilmesi kitlelere tüm dinin kötü olduğu hükmüne varmasına neden olabilir.  

Bu kesinlikle doğru değil ancak tartışma maalesef Amerikan medyasında maalesef bu şekilde ele alınıyor. İslam, ISİD’in yaptıklarından ötürü suçlanmamalı. Dar görüşlülük, özensizlik ve fanatizm suçlanmalı. Bunlar İslam’la değil insan psikolojisi ile ilgili problemler.  

Biraz açabilir misiniz?

‘İslami kelimesinin iki anlamını açıklamaya çalışayım. İlki İslamın anaakım Müslüman yorumu. Yani İslamla ilişkilendirilen her şeyin İslam’ın temel öğretileriyle uyumlu olması gerekiyor ki ben de Kuran’ın anlattığı İslam’ın bu olduğunu düşünüyorum.  Kuran gerçek dinin İslam olduğunu söyler. (3:19) İbrahim, Nuh, Musa ve İsa peygamberlere indirilmiş olan da İslamdı. Sebe kraliçesi, Süleyman’ın dinini kabul ettiği zaman ‘Müslüman oldum’ demesi bu yüzdendir. (27:44) Bir başka deyişle, küçük ‘i’ ile yazdığımız ‘islam’ daha kuşatıcı olanı bütün peygamberlere indirilmiş olan gerçek dini ifade ediyor. Büyük ‘İ’ ile yazdığımız ‘İslam’ ise Hz. Muhammed’e indirilmiş olan gerçek dini ifade ediyor.  Dolayısıyla bir şeye İslami dediğimiz zaman Kuran’da bulunan Allah'ın gerçek diniyle uyumlu ve Müslümanların çoğunluğu tarafından paylaşılması gerekiyor. Hz.Peygamber, ‘Allah, ümmetimin delalet uzerine ittifak etmelerini onledi.’ buyurmuştur. Bu tanım dolayısıyla İŞİD hiç bir şekilde İslami  değildir.  

İslami kelimesinin ikinci anlamı ise ise Kuran öğretilerini takip eden Müslümanlar tarafından yönetilen bir ortamda yaşanan olayları karşılar. İslami kelimesini basit bir sıfat olarak anlarsak, ISİD, İslamidir. Aynı şekilde, IŞİD lideri Ebu Bekir El Bağdadi, Hz. Ali’nin katili malum Harici katil Abdurrahman Bin Muljam kadar İslami’dir. Kuran’dan ya da Hz. Peygamberin sözlerinden basit bir şekilde alıntılar yapmak kimsenin davranışlarını meşrulaştırmaz. ‘Abdurrahman bin Mülcem’ İslami gelenek içinde yetişmiştir. Hz. Peygamberin Hz. Ali’nin katlini öngördüğünü gösteren bir hadisi mevcuttur. Hz. Peygamber Hz. Ali’ye şöyle demiştir.

Hz. Peygamberin Hz. Ali’nin katlini öngördüğünü gösteren bir hadisi mevcuttur. Hz. Peygamber Hz. Ali’ye şöyle demiştir.Önceki nesillerin en kötüsü Salih peygamberin devesinin katilidir.’ Bunun üzerine Efendimiz  Hz. Ali’ye ‘gelecek nesillerin en kötüsünün kim olduğunu sorar. Hz. Ali, ‘Allah ve Resulu bilir’ der.  Hz. Peygamber şöyle cevap verir. ‘Gelecek nesillerin en kötüsü senin katilindir.’ Eğer gelecek nesillerin en kötüsü Abdurrahman bin Mulcem İslami ise, Ebu Bekir El Bağdadi de İslamidir. Abdurrahman isminin güzelliği isimlerin aslında bu anlamda önemli olmadığını kanıtlıyor. Önemli olan gerçekliktir. ISİD’e İslami diyebilirsiniz ama bu ISİD’i İslami yapmaz.  

Ancak IŞİD peygamberi metodolojiyi takip ettiğini iddia ediyor.

IŞİD’in peygamberi metodolojiden çok uzakta olduğunu söyleyebilirim. ISİD nefreti vaaz ediyor ve insan hayatını küçümsüyor. IŞİD’in hiç bir zerresinde peygamberi metodolojiyle tanımlanacak bir şey yok. Olmadığı gibi Müslümanları, Hristiyanları, Yahudileri ve diğer grupları hunharca öldürmeleri metodlarının meşru olmadığının kanıtı. Kuran, Hz.Peygamberi alemlere rahmet olarak tanımlar. Hz. Peygamber Müslümanlara orta yolu tavsiye eder, aşırılıklardan kaçınmalarını ister. Bu bağlamda, İŞİD’in metodolojisi aşırıdır ve yeni değildir. İslam tarihinde aşırı yolu takip eden Müslümanlar olmuştur. İlk dönem İslam tarihinde örnek Haricilerdir. Hariciler, bazı sahabelerin ve son Halife Hz. Ali’nin bile kafir olduğunu iddia etmişlerdir. Hz. Ali’yi suçlamalarının nedeni Şam valisi Muaviye ile barış anlaşması yapmasındandır. Argümanları ise Kuran’da ‘Allahın ayetleri ile hükmetmeyenler, kafirlerin ta kendileridir.’ Ayetine yaptıkları atıftır.(5:44).  Aşırı gruplara göre, Allah’ın gönderdikleriyle hükmetmeyen Hakimler kafirdirler. Bu kafa yapısı sadece İŞİD’de değil ama aynı zamanda bazı siyasi İslamcı gruplarda da mevcuttur. Hatta öğrencilik yıllarımda Türkiye’de bu ayeti Hakimlere ve Hükümet’e karşı kullanan grupları hatırlıyorum.  

Terörü bu şekilde mi meşrulaştırıyorlar?

Bahsettiğim ayette olduğu gibi Kuran’da anaakım İslami düşünceye aykırı bir şekilde bağlamından koparılarak şiddete meşruiyet kazandırmak için kullanılan ayetler var. Örneğin Ali İmran suresinde geçen şu ayet: ‘Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeğe çalışır ve Allah'a inanırsınız. Kitap ehli de inansaydı kendileri için elbette daha hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler de var, ama pek çoğu yoldan çıkmışlardır.’

Eğer bu ayeti bağlamından kopartarak, Hz. Peygamberin nasıl yorumladığını bilmeden ele alırsanız, bunu kötülüğe karşı savaş çağrısı için kullanılırken görebilirsiniz. ISİD ile ilgili kanımca en temel problem, Vahhabilik için de geçerli olan ‘mealci’ bir başka deyişle ‘lafızcı’ yaklaşımdır. Metinlerin, ‘lafızcı’ yorumları pek çok alanda dar görüşlülüğe ve aşırıcılığa neden olmaktadır. Hariciler örneğinin de gösterdiği gibi tarihte ’lafızcı’, yaklaşımın temsilcileri olmuştur ancak Müslüman alimlerin büyük çoğunluğu Kuran’ı tefsirle okumuşlardır.  Konunun tefsir tarafında da aşırılıklar olmuş, örneğin Batiniler de orta yolu takip edememişlerdir. Müslümanların büyük çoğunluğu her iki anlayışı da reddetmişlerdir. Bu arada orta yolun ne olduğunu da tanımlamamız gerekiyor.  Bazı durumlarda metnin yorumlanması gerekirken, bazı durumlarda metnin meali olduğu gibidir. Örneğin Kuran, ‘zekat verin’ dediğinde anlam olduğu gibidir ancak zekatın ne olduğunun tümüyle anlaşılması için yorum gerekir. Bu orta yol, Müslümanların tarih boyunca görüşü olmuştur. Aşırılık o kadar büyük bir problemdir ki, Allah müminlerin namazlarında günde 17 kez kendisine doğru yola yöneltmesi için dua etmelerini istemektedir.

Bir İslami devlet ya da Hilafet kurma fikri konusunda neden bu kadar saplantılı olduklarını düşünüyorsunuz? İslam belli bir yönetim tarzı önderiyor mu? Hilafet konusu sizce İslam’da ne kadar merkezi?

Ne Kuran ne de Hadislerin her hangi bir yerinde Müslümanların görevinin bir Hilafet kurmak olduğu belirtilmemiştir ve hatta bir İslam devleti fikri kurma fikri 19.yüzyıla kadar da mevcut değildir. ISİD’in bir devlet fikrinde saplantı halinde olmasının nedeni sanırım kendilerine kuralların uygulanmasını unutmalarından. O yüzden başkalarına kural koyma arzusu içinde olmalılar.  ISİD de dolayısıyla İslamın topluluklara tepeden inme bir şekilde empoze edilebileceğine inanan siyasi İslamın bir başka versiyonudur. Bu aslında bir kainat mesabesinde bireye odaklanan Kuran’ın temel prensiplerine aykırıdır.  

Siyasi İslamcıların farkında olmadıkları bir şey de ‘zamanın da’ bir Kuran yorumcusu olduğudur. Bazı Kuran ayetlerinin günümüz şartlarında yorumlanması gerekir, Ortaçağ şartlarında değil. Dolayısıyla 21. yüzyılda İslamın büyümesi için bir Hihafet ya da İslam devleti gerekli değildir. Bana göre İslamın geleceği Batı ile ve Hristiyanlıkla işbirliğindedir. Kuran’da Batı’yı ya da Hristiyanları yok etme zorunluluğu yoktur. Tam tersine, İslam Batı medeniyetinin üzerinde yükselmeli. Problemleri Batı’da görenler Said Nursi’nin Batı’nın olumsuz taraflarının yok olacağı ve İslam ve Batı medeniyetlerinin biraraya geleceği sözlerini hatırlamalı.

Metodolojik olarak konuşmak gerekirse, bir İslam devleti kurmak bazı Müslümanlara çok çekici gelebilir ama gerçekte bu insanların sorunlarını çözecek bir şey değildir. En iyi kuralları alıp yozlaşmış insanların eline verseniz bu kurallar yolsuzluk için de kullanılır. Bence İslami devlet fikri kendi ahlaki durumları ile gerçeği görmelerine engel oluyor. Bir insanın Allah’ı bulmasına yardımcı olmak bir İslam devleti kurmaktan daha hayırlıdır. Dolayısıyla, toplumda adaletle hükmeden bir devlet İslamın temel öğretileriyle uyumludur. Bugün bir çok batılı devlet, İslami değerleri, İslami olduğunu iddia eden bir çok devletten daha yakından takip ediyor.  

Sayın Gülen’in kitapları konusunda da uzman isimlerden birisiniz? Sayın Gülen İslam’ın politik temsili ve demokrasi konusundaki görüşlerini özetler misiniz?

2005’te Sn. Gülen ile bir röpörtaj gerçekleştirdim. Benim Gülen’in sözlerinden anladığım insanlığın şu an demokrasiden daha iyi bir yönetim şekli bulamadığı ve İslam’ın demokrasiye aykırı olmaktan ziyade demokrasiyi zenginleştireceği şeklinde. Gülen’in röpörtajda da bahsettiği gibi, ‘İslamın ruhu adil yönetimi teşvik eder ve toplumun her hangi bir katmanına zulmü açık bir şekilde men eder. Bu ruh aynı zamanda çoğunluğun görüşüyle uyum içinde toplumun ihyasını teşvik eder. Sn. Gülen hala tiranizme ve despotizme karşı demokrasiyi savunmakradır.  Demokrasi ve İslam’ın karşılıklı olarak uyumlu olduğuna ben de katılıyorum.  

İslami eskatoloji konusunda çalışmalarınız oldu. İŞİD ve İslami eskatoloji konusunda nasıl bir bağlantı görüyorsunuz?

İŞİD’in özellikle Hadislerde yer alan bazı eskatolojik temaları ideolojileri için geniş bir şekilde kullandıkları doğrudur. Aslında İslami eskatoloji büyük ölçüde Kuran’ın aksine, Peygamberin hadislerinde yer alır. Bu hadisler “Kitab al-Malahem,”  adlı eserde toplanmıştır. Görebildiğim kadarıyla ISID bu sembolleri kendisini pegmaberi gelenek içinde göstermek için kullanıyor. Birkaç örnek vermek gerekirse, adına Şam yani geniş olarak Suriye’yi de eklemiş ki bu da eskatolojik bir terimdir zira Hz. İsa’nın burada yer yüzüne ineceği ve Deccal’la burada savaşacağına inanılır.  Nitekim  yayın organlarının ismi Dabiq de eskatolojik olarak anlamlıdır. Siyah bayrak kullanmaları da bir hadiste geçen insanlar olduklarını göstermek içindir. Hadiste şöyle denir.

“Ehli beytim çok fitneye, iskencelere, kovulmaya  maruz kalacaklar. Ta ki Allah doğudan ellerinde siyah bayraklar olan bir milleti gönderir. Onlar  iyiliğin kendilerine verilmesini isterler, fakat verilmiyor.  Sonra savaşırlar ve zafere ulaşırlar.”

Hadis değerlendirme metodolisine göre, bu hadis zayıftır ve güvenilir değildir. Doğru olsa bile, bir başka hadiste, siyah bayraklıların Emevi zulmüne karşı Hz. Peygamberin ailesine yardım eden Abbasiler olduğu açığa kavuşmuştur. Aynı hadiste ‘khalifa’  ya da ‘halef’ adı geçer ki bunu  IŞİD, hadis yorumlama konusunda bilgi sahibi olmayan Müslümanları etkilemek ve yeni insanlar kazanmak için kasıtlı olarak kullanmakta ve sanki hadiste bahsedilenlerin kendileri olduğu düşüncesini uyandırmak istemektedirler.  ‘Islam’s Jesus’ (İslam’ın İsa’sı) adlı kitabımda İsa’nın nüzulü ile ilgili hadislerde geçen mekan adlarının aslında hadislerde yer almadığını, raviler tarafından eklendiğini anlattım. Dahası bu hadislerin lafzi olarak ele alınmasının yanlış olduğunu vurguladım. Bunların çoğu alegorik ve metaforiktir. Tarihsel olarak, bir çok şarlatan bu hadislerin kendisinden bahsettiğini iddia etmiş ve öyle görülüyor ki El Bağdadi de Halife olduğunu söyleyerek aynı şeyi yapmaktadır. Daha önce de bir çok şarlatan Mehdi ya da Mesih olduğunu ve toplumlarını baskıdan kurtarmak için Allah tarafından gönderildiğini iddia etmiştir. Müslümanların büyük bir çoğu bu tür şeylere inanmaz inananlar çok küçük bir topluluktur.  

İŞİD’in eskatolji yorumuna göre kötülüğün güçleriyle savaşacakları son kutsal savaşa hazırlanıyorlar ve hatta Roma’yı feth edeceklerini iddia ediyorlar. Ne diyorsunuz buna?

Bunun sadece retorik mi yoksa gerçekten buna inanıyorlar mı bilmiyorum. Ortaçağların fetih döneminde yaşamıyoruz. Bir çok İslam alimi kılıçların çağının bittiğini vurgulamıştır. Kuran’ın parlak delilleri kılıçların yerini almalıdır. Medeni insanların diğerlerini çelikle değil kelimelerle ikna ettiği bir medeniyet ve ilişkiler ikliminde yaşıyoruz.  Mesih ve Deccal arasındaki savaşta bir çok mekan isimleri de geçiyor ve bunların arasında Romalılar da var ancak bunların hiçbiri lafzi olarak anlaşılmamalı.  Bunlar alegoriktir ve bunların belirgin bir gruba ya da İŞİD’e işaret ettiğini iddia etmek metni tahrif etmektir.  Bir çok durumda Hz. Peygamber gelecek hakkında konuşmuştur ama kasıtlı bir şekilde alegorik bir dil kullanmıştır.   

Kuran, Hz. İsa’nın ikinci kez yeryüzüne gelmesi, Mehdi ya da Deccal’in gelişi konusunda bir şey söylemediğine göre bu konuyla ilgili hadisler ne kadar güvenli?

Bahsettiğimiz gibi bu hadislerin kaynağı Hadisler. Kuran, Mehdi, Deccal gibi eskatolojik figürlerden ya da Hz. İsa’nın yeryüzüne inişi konusuyla ilgili bir şey söylemez. Hz. İsa’nın ya da Deccal’ın ortaya çıkması ile ilgili yüzden fazla hadis varken Mehdi’den bahseden çok azdır. Birçok şarlatan Mehdi konusunu kullanmış ve insanların umudunu istismar  etmiştir.   

04 Mart 2015 08:37
DİĞER HABERLER