Samanyoluhaber.com yazarı Safvet Senih Kırk Ambar serisi yazılarına devam ediyor...
SAFVET SENİH- SAMANYOLUHABER.COM
*Mürşid zat “Belki Cenab-ı Hak kanserin çaresini karınca tersinde yaratmıştır” deyince “Acaba bunun söz gelişi mi söyledi diye tekrar kendisine soruyorlar. “Hayır… Allah, en küçük şeylerle en büyük şeyleri yapar, yaratır” diyor. Koca kainatı küçücük atomlardan yarattığı gibi, o atomları da onlardan da çok çok daha küçük esir maddesinin zerrelerinden yaratmıştır.
Bir arkadaşımız dedi ki, “Benim çocukluğumda hiç bilinmez ve geçmez hastalıklar için 40 karınca yuvasından onların terslerini toplayıp ondan kocakarı ilacı yaparlar ve hastalık Allah’ın izniyle iyi olurdu. Karınca yuvalarında küçük küçük yuvarlaklar halinde yığınaklar vardır. Onlar aslında karınca tersleridir. Belki 40 tip karıncadan her birinin ayrı özelliği olduğu için hepsinin toplamlarından ve terkibinden bir ilaç yapmak gerekiyor.”
*Muhyiddin İbn-i Arabî yaratmanın tek tek (sanki filim kareleri gibi) olduğunu söylüyor. Yani, Cenab-ı Hak her an var ediyor, yok ediyor. O kadar hızlı oluyor ki bu, filimlerde olduğu gibi yok etmeler fark edilmiyor bile. Fizikçi İbrahim Gülsoylu ile bu yaratılış ve yok edişlerin formülünü bile tesbit etmişti. Onları bana göstermişti. Ama bunu nasıl yapmıştı. Sonra bana dedi ki: “Bunu ben nasıl bilebilirim ki, bunlar bana söylendi, ilham edildi.” Ama düşünüyorum da, bu var etme ve yok etme aralıklarının bilinmesinin ilim ve fenne acaba ne faydası olabilir? Bilinse ne olur, bilinmese ne olur? Bunun cevabını bulamadım…
*Ticareti ne zannediyorsun? Ticaret gönüller kazanmak, dostluklar inşâ etmektir. Para kazanabilirsin ama, acaba önce bu kazanç seni insan yapabilir mi? Evet ticaret, zamanı ve insanı iyi anlamak ve çok iyi değerlendirmektir.
*Modern çağın problemi, ÂCİL olanın ÖNEMLİ olandan çalınmasıdır. Âciliyet, güzel olanı erteletir…
*“Itrî, Dede Efendi, Şeyh Galip Mevlevî geleğindendir… Mevlana Celâleddin Rumî Hazretleri, kendi kredisi ve yüksek koruma ile ney, v.s. musîkî âletleriyle halkımıza musikinin câiz kısmını kabul ettirdi. Harakânî Hazretlerine göre, semâzen ayağını yere vurunca kendisini Arş’ta hissetmeyenin semâ yapması câiz değildir.”
*Bulunduğumuz ülkelerde ilk işimiz dil kurslarına gitmektir. Bakınız Almanya’ya gelmiş bir vatandaşımız seneler sonra ne diyor; “Bir gün MUZ almak için bir dükkana girdim. MUZ, dedim. Yok, der gibi bir hali vardı. Hemen orada bulunan MUZ kasasını gösterdim. Alman gülüp “Bana ne!..” dedi. Ben de demek ki, satmak istemiyor, diye almaktan vazgeçtim. “Sana neyse, bana ne?” dedim. Sonradan öğrendim ki, Almanca MUZ’un ismi BANANA imiş…”
*Pensilvanya’nın arabalarının plakalarında “Nick Name” olarak “KEYSTONE State” (Kilit Taşı) yazılı… Yani Pensilvanya eyaleti, Amerika’nın kilit taşı… 1990’lı yıllarda, New York veya New Jersey tarafından Pensilvanya’ya hemen girişte “Amerika Burada Başlar” diye bir yazı vardı.
“Tevbe Allah’ım tevbe!..” diyerek tam bir tevbe-i nasûh ile Allah’a dönüş yaparsak, böyle bir tevbe, şuurlu ve çok tatlı olur: Aslında bu şöyle demektir: “Yâ Rabbi, SEN, tevbe ile bana döndün, Rabbim!.. Ben ancak SEN’in tevbenle (bana dönüşünle), SANA tevbe ile dönüyorum.”
*Sadeddin Bey anlatmıştı: “Risale-i Nurları (asli harfleriyle) yazmanın çok kerametlerini gördüm. Emirdağ Lâhikasından Kuşlar Bahsini yazıyordum penceremin camına et çarpar gibi çarpma sesleri duydun. Sonra baktım gruplar halinde kuşlar (Sanki, o yazdığın meseleyle bizim alâkamız var dercesine) pencereme üşüşüyorlar. Çarpıp tekrar girme hamlesi yapıyorlar. Bu tevâfuk karşısında ağlamaya başladım… Bizim ev, yer itibariyle, hırsızlar için bulunmaz bir fırsattır. Çok rahat girebilirler. Böyle olmasına rağmen bir yaz mevsiminde evi bırakıp ablamgillerin yazlık evlerine gittik… Dönüp geldiğimizde bir de baktık ki, mahallemizdeki bütün evlere, hem de evlerin içinde sahipleri varken hırsızlar girip soygun yapmışlar. Ama bizim eve hiç girmemişler. Bir komşu kadın bizim hanıma ‘Senin kocan ne iş yapar?’ diye sormuş. Ben o zaman saatçilik yapıyordum. Saatçi demiş. Kadın, ‘Ama biz devamlı sizin evin çevresinde farklı bekçiler görüyorduk. Her halde, onlar hırsızları sizin eve sokmadılar’ demiş. Gerçekten o zaman aşkla-şevkle Risale-i Nurları yazıyordum, kerametlerini de görüyordum.”
Merhum Tahirî Mutlu Ağabeyimizin de bir KIRK AMBAR defteri vardı. Ona özenip kendi Kırk Ambarımda da bir şeyler toplamaya çalıştım. Sizlere parça parça takdim etmeye gayret ediyorum.