Üstad'dan Bayram ağabeye: Beni Hatırla...

''Üstadımız Bayram Ağabeye Cevşenini vererek “Bunu, yanında taşı… Yedi kat muşamba yaptır!’ dedi. Annesine yedi kat muşamba yaptırıp onu daima yanında taşımıştır. Üstad Hazretleri kendisine “Hiç korkma! Bizler daima inayet-i Rabbaniye altındayız, merak etme. Cenab-ı Allah senin yardımcın olsun.” diye dua etti.''
Kore Savaşı, 1950-1953 yılları arasında Kuzey Kore ile Güney Kore arasında cereyan eder. Sovyet Lideri Stalin’in desteğiyle Kuzey Kore birlikleri 25 Haziran 1950’de Güney’le Kuzey Kore’yi birbirinden ayıran 38’inci Enlemin güneyine doğru sarkmaya başlarlar. Amerika Birleşik Devletleri bu saldırıyı “Çin-Rus ittifakı” olarak yorumlayıp savaşa müdahale  eder. Birleşmiş Milletler de Kuzey Kore’nin, birliklerini 38’inci Enlemin kuzeyine çekmesini karar altına alır. Bu gelişme üzerine savaş, “Güney-Kuzey Kore savaşı” olmaktan çıkar. “Kızıl Çin – Amerika” veya “Komünist Blokta Hür Dünya” arasındaki savaşa dönüşür.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra uluslararası arenada Türkiye yalnız kalır. Rusya, Doğu Anadolu ve Boğazlar üzerinde hak iddia eder. Sovyet tehdidine karşı Türkiye müttefik arar. Bu süreçte Amerika’ya yaklaşıp NATO’ya dâhil olur. Böylece, Rus tehdidine karşı kendini emniyete almış olur. Dolayısıyla Birleşmiş Milletler kararı çerçevesinde Türkiye, Kore’ye asker gönderme kararı alır. Bir tugay (toplam 5 bin 90)  asker gönderir. Türk tugayında Faik Türün “Harekât Dairesi Başkanı” olarak görev yapar. Emekli Orgeneral Faik Paşa bu savaşla ilgili olarak şunları söyler: “Amerikalılar Japonlara karşı dışarıda mücadele veren Kore Lideri Singman Ree’yi getirtmiş ve Güney’de demokratik bir devlet kurdurmuşlardı. Rusların Kuzey’de hangi rejimi kurdurdukları ise bilinmektedir. İşte bu şartlarda, ta dünyanın bir ucunda hükmünü yürütmek isteyen kuzey komşumuzun bize dönmesini önleyecek, onu caydıracak bir hareket olarak, daha belirgin bir ifadeyle milletimizin hayat sigortası primini yatırırcasına Kore’ye asker gönderildi.

Tugay, İskenderun limanından Amerika’nın tahsis ettiği gemilerle Kore’nin Pusan Limanı’na intikal eder. Özellikle Kunuri Savaşında Türk Tugayının başarıları, bütün müttefik devletler tarafından takdir edilir. Kore Savaşı boyunca Türkiye toplam 741 şehit, 2 bin 147 yaralı verir.

Kore’ye gitmek hususunda Üstad ile danışıp izin almak isteyen Bayram Ağabeye Üstad Hazretleri: “Tamam  tamam  kardeşim, inkâr-ı ulûhiyete karşı gitmek lâzımdır. Ben bir Nur talebesini Kore’ye göndermek istiyordum. O da, ya seni, ya Ceylan’ı düşünmüştüm.” dedi. Daha sonra: “Orada kafana göre bir arkadaş edin. Nefis ve şeytan seni sıkıştırdığında ve korktuğun zaman BENİ HATIRLA! Senin lisan-ı hâlin, lisan-ı kâlinden daha ziyade tesir edecektir.’ diye nasihatte bulundu. 

Ayrıca Üstadımız Bayram Ağabeye Cevşenini vererek “Bunu, yanında taşı… Yedi kat  muşamba yaptır!’ dedi. Annesine yedi kat muşamba yaptırıp onu daima yanında taşımıştır. Üstad Hazretleri kendisine “Hiç korkma! Bizler daima inayet-i Rabbaniye altındayız, merak etme. Cenab-ı Allah senin yardımcın olsun.” diye dua etti.

Bayram Ağabey, Kore Savaşı ile ilgili hatıralarını anlatırken diyor ki: “Birliğin iki taburunun komutanları dindardı: Niyazi Bengisu ve Kemal Bey... İstirahate  çekildiğimizde muhakkak çadırdan büyük bir cami kurardık. Tabur Komutanı Niyazi Bengisu imamlık yapardı. Ben de müezzinlik yapardım. Hem Cuma namazını hem de beş vakit namazı cemaatle kılardık. Ezan okuduğum zaman masum Koreliler de beni taklit ederek okurlardı. Risale-i Nurları çantamda taşıdım. Çok zaman tehlikeli harplere girdim. Allah’ın izniyle, Üstadımızın duası, Cevşen ve Risale-i Nur’un himmetiyle hiçbir şey olmadı. 

“Tehlikeli çarpışmalardan biri Vakas Cephesi’nde oldu. Düşman hücum etmişti. ‘Ağır makineli tüfek tutukluk yaptı’ dediler. Ben ağır makineli tüfeğin başına geçtim. Besmele çekip ağır makinelinin tetiğine dokununca ateş başladı! O çarpışmada 10 bin mermi yaktım. Makineli tüfeğin namlusu kıpkırmızı olmuştu. Yanımdaki arkadaşlar, mermimiz bittiği için mermi getirmeye gitmişlerdi. O sırada düşman etrafımı sardı! ‘Çap, çap!’ demeye başladılar. Ekmeğe, yemeğe ‘çap’ derlerdi. Düşman bana hiç ilişmedi. Daima ayağımın dibindeki boş kutularla meşguldüler. Boyları kısa kısa, hepsinin ayağında lastik  ayakkabı vardı. Ben onlara bakıyordum, onlarsa bana hiç bakmıyorlardı. Hepsi aç, hepsi de tek tip elbise giyiyorlardı. Hiçbirinde silah yoktu. Bazılarında sadece boğma âleti vardı. Ben de makineli tüfeğimi omuzuma aldım. İçlerinden çıktım, 50 metre kadar geri geldim. Bizim arkadaşlar durumu telsizle geriye bildirmişler. Tabur Komutanı benim şehit veya esir olduğumu duyunca çok üzülmüş, benim ruhuma Yasin-i Şerif okumuş! Tabii ki, sağ görünce çok sevindi. Ertesi gün o cepheyi terk etmek mecburiyetinde kaldık.

“Düşman bizi anladı. Yağmur gibi havan ateşine tuttu. Mevziye bir havan mermisi isabet etti. Üsteğmen ağır yaralıydı. Benim bin mermim vardı. Mermilere de isabet etmedi. Düşman ikinci sefer o cepheye taarruza geçtiğinde biz istirahate çekilmiştik. Biz Üçüncü Tabur’a cepheyi teslim etmiştik. Düşman bizim tabura 40 bin kişiyle taarruz etmişti. Biz geride istirahatte idik. Tam iftar zamanı oruç açıyorduk. Allah’a şükür hiçbir zaman namazımı terk etmedim. Hatta cephede namaz kılarken tüfek üzerinde secde ediyordum. Düşmanın havan mermisi mevzimin üzerine isabet etti. Bu esnada ağzıma toprak doldu. Ben gene namazımı terk etmedim.

“Cephe bir ana baba günü idi. Zifiri karanlık... Ateş, barut ve havan topları... Ben o esnada tüfek komutanı idim, iki tane ağır makineliye bakıyordum. Bir üsteğmen gördüm, ‘Üçüncü Tabur yandı! Allah’ını, Peygamberini seven yürüsün!’ diyordu. O anda Üstadımızın: ‘SEN  KORKTUĞUN  ZAMAN  BENİ  HATIRLA’ sözü hatırıma geldi. Ben o esnada EZAN OKUDUM  ve arkadaşlara ‘Ateş!’ dedim ve yürüdük. O gece çok sevdiğim manga arkadaşlarımdan şehit olanlar oldu. Cepheyi aldık. İkindi namazı geçiyordu, hemen teyemmüm ettim. İki rekat ikindi namazının farzını kıldım. Kıblem de düşman mevzileriydi. Beş-on metre gitmeden düşmanın ‘Uvvv!’  diye bir havan topu sesi geldi. Havan topu mermisi tam başıma miğferime isabet etti! Beni yere oturttu. Havan topu mermisi patlamadı, yuvarlandı gitti. Sadece miğferimde ufacık bir çukur açmıştı. Bana bir şey olmadı. Bu, NAMAZIN BİR KERAMETİYDİ.”

Cenab-ı Hak şehitlerimize, Bayram Ağabey gibi ruhunun ufkuna yürüyen gazilerimize rahmet eylesin.   

Safvet Senih 
28 Eylül 2017 13:41
DİĞER HABERLER