Uydurdun mu böyle uyduracaksın!

Çatı iddianamesi olarak sunulan hezeyanları yazmaya devam eden Gazeteci Veysel Ayhan, Ankara savcısı Serdar Coşkun'un hayal dünyasını ortaya döküyor

(Not: Metinlerdeki bold yazılar iddianameden alınmıştır)

Savcı Serdar Coşkun iddianamesinin sonunda 73 kişiye müebbete varan cezalar istiyor. Sayfalar dolusu suç sıralaması yapmış. Ama problem şu. Bahsettiği suçlarla bu isimlerin iltisakını kuracağı tek bir delil yok. Yani evrensel hukukun geçerli olduğu ülkelerde Savcı Serdar Coşkun’un yazdığı iddianame sadece çöp hükmünde. Bunun farkında olduğu için tüm isimlere ve Fethullah Gülen’e soyut sübjektif eleştiriler getiriyor. Kullandığı hiçbir argümanın hukuki niteliği yok. İddianameye devam edelim:

KİTAP ELEŞTİRMENİ SERDAR COŞKUN!

Kitaplardan önce alt yapıyı şöyle yapıyor:
“Fetullah Gülen’in, hitabet yeteneği, mevcut bilgisi ve o bilgiyi anlatış biçiminden kaynaklanan cemaatin ona inanılmaz bir bağlılığı ve itaati vardır.”
“Örgüt kurucusu ve yöneticisi Gülen’in, hitabet yeteneği…”

Sonraları “Ben ne yapıyorum bunlar övgü cümlesi” deyip fikir değiştiriyor:

“Fetullah Gülen, cahil bir kimsedir ve müstakil bir dini siyasi veya örgüt ideoloji ortaya koyup taraftar toplaması mümkün olmadığından önceleri dini bir hareket olduğunu iddia ederek ortaya çıkmıştır.”

KİTAPLARI GÜLEN YAZMADI!

Mantıksız şeyler söyleyince yine anlatım bozukluğuna düşmüş.
Gülen’in kitaplarına bakınca ıkınmış sıkınmış ne desem demiş bir türlü karar verememiş. Ve ortaya yeni bir tez atmış: Kitapları Gülen yazmadı!

“… onun adına başkalarının yazdığı kitaplar dışında bu örgütün ciddi bir fikir kaynağı yoktur. Esasen Fetullah Gülen bir kitap yazacak bilgi ve entelektüel kapasiteye sahip değildir. F. Gülen veya mahlas ile yazılan kitaplar F. Gülen’e ait değildir.”

Başka sayfada bu sefer onun yazdığını kabul ediyor ama… 40’tan fazla yabancı dile çevrilen ve milyonlarca nüsha basılan Gülen’in 80 küsur kitap için şöyle diyor:
“Bu kitap ve konuşmalar, basit, gizli anlamı var görüntüsü verilen, hayali, gerçek olmayan ve okuyanı veya dinleyeni entelektüel manada yükseltmek yerine çökerten, arabesk yapıda, akıl yerine duyguya hitap eden ve sunumu etkileyici ifadelerle doludur.”

Sayın Savcı burada haklı olabilir. Herkes kitaptan anlamaz ki. Hani meşhur bir laf var ya!

KİTAPLARI KARALAMAK İÇİN BAŞKA NE DESEK?

Savcı çaresiz. Milyonlarca nüsha basılıp satılmış kitapları çürütmek için son çare okunduğunu ve satıldığını inkâr etmek olmuş:
“Gerçekte F. Gülen’in hiçbir kitabına kimsenin para verip satın almadığı, kitapların örgüt tarafından genellikle ücretsiz verildiği…”

Peki “başka bir yerde vergi kaçırdıkları” iftirasını attığı şirketler bandrol alıp devlete milyonlarca ödemeyi neden yapıyor acaba?

“bandrol başvurusu yapılan kitapların basılıp basılmadığının tespit edilemediği…”

Bu durum tespit edilmemiş ama kesin satılmamıştır. Böyle bir zavallılık!

İddianamenin bir başka yerinde ise Fethullah Gülen’in telif gelirlerinin yüksekliğini anlatırken bir başka yalanla bu yalanını yalanlamış!

“Fetullah Gülen’in yeşil kart alırken elli milyar dolarlık şahsi servet beyanında bulunduğu iddia edilmektedir.”

Kim iddia etmiş? Belgesi var mı? Nerede okudun? Cevabı yok. Hepsi kafası iyiyken yaptığı üretimden!

SUBLİMİNAL SERDAR COŞKUN!

Havuz medyası ve Savcı Serdar Coşkun, Gülen’in tüm mesajlarını ekrandan vermek zorunda olduğunu düşünüyor. Önce bir eylemi buluyorlar. Sonra Bamteli seyredip “işte bu sözle bu talimatı verdi” diye saçmalıyorlar.
İşte onlarca örnekten biri:

“Örgüt lideri Fetullah Gülen’in 17 Aralıktan yaklaşık iki ay kadar önce 14 Ekim 2013 tarihinde yaptığı konuşmada ‘Selam Çakmak’ (Soruşturma şüpheliler tarafından Selam Tevhid Kudüs Ordusu olarak adlandırılmaktadır) söylemini kullanarak sözde soruşturmayı yürüten örgüt üyelerine talimat verdiği anlaşılmıştır.”

Selam çakmak’la Selam Tevhid örgütüne operasyonun ne alakası var? Farzedelim böyle bir talimat verecek hani emrinde savcı ve polisler vardı? Niye bir telefon mesajı vermiyor da böyle tuhaf bir iletişim kanalı kullanıyor? Havuz medyasının zekâ özrü Savcı’nın da aklını başından almış!

SAÇMALAMALAR:
“Gayrimeşru, haram olan alkol almak, zina yapmak, kılık kıyafette değişiklikler, lüks yaşam gibi sıradan insanın kabul edemeyeceği her türlü davranışı hayalet yapıdakiler rahatlıkla işleyebilmektedir. Bu hayalet yapının işleyişi içerisinde haramlar helaldir.”

Cemaat mensuplarını yapmadıkları her şeyle suçlamış. Saçmalamış. Saray’dan beslenenlerin lüks hayatını Hizmet mensuplarının hayatıyla karıştırmış. “lüks yaşam gibi sıradan insanın kabul edemeyeceği her türlü davranışı” gibi abuk ve ne dediği anlaşılmayan cümlelere sığınmış.

EN KOMİK CÜMLE!

İddianamede en çok tuttuğum cümle şu:

“Özellikle halı saha maçlarından sonra çocuklara soğuk bir şey içirilip hasta edilerek örgüte ait bir hastanede muayene yaptırılmaktadır.”

Uydurdun mu böyle uyduracaksın!

Bu da çok iyi:

“… küre biçimindeki dünya haritasının bu olduğu, üzerinde gizli tanığın anlattığına uygun otuz adet raptiye deliği tespit edildiği, aramada çeşitli örgütsel eğitim öğretimde kullanılan kitapların ele geçirildiği…”

MEĞER UÇAKLARI KİM DÜŞÜRMÜŞ!

Savcı yukarıda şunları diyor:
“F-4 ve F-16 uçak kazaları pilot hatalarından kaynaklanmasına rağmen bu uçakların neden düştüğü ile ilgili yeterli inceleme yapılmamıştır. Hava kuvvet komutanlığındaki uçak kazalarının gerçek sebebini araştıran yeterli herhangi bir soruşturma yapılıp yürütülmemiştir.”

Soruşturma yapılmadıysa yalan atmak kolaylaşıyor. O zaman sebebi sayın savcı oturduğu yerden bulup alta ekliyor:

“Bu kazalara paralel yapının eğitimsiz uçuş tecrübesi az, sınavlarda kopya çekerek giren kalifiye olmayan üyeleri sebep olmaktadır.”

Zaten pilotluğa KPSS sınavıyla alıyorlar!

YETİŞİN NURCU ABİLER!

Cemaati suçlayacak malzeme sıkıntısı çekince başkalarından suçlama ithal etmiş:

“Nurculuğun büyük abilerinin “bantla hizmet olmaz” eleştirilerine rağmen doldurduğu kasetlerle hem daha geniş alanları etkileme imkânı bulmuş, hem de kendisine maddi kaynak sağlamıştır.”

Hangi abi nerede bunu demiş? Dese ne olur… Sonra sana ne Nurcu abilerden? Bunu neresi hukuken suç?

ÇARPITMADA SINIR YOK

Bediüzzaman Hazretleri Risale-i Nurda üç düşman belirler. Bunlar “cehalet, zaruret ve ihtilaftır” der. Hizmet hareketi ve Fethullah Gülen de aynı mücadeleyi sürdürür. Bu üç düşmana karşı savaşılır. Savcı lafı tersinden anlamış veya çarpıtmış:

“Örgütün moral değerleri, “cehalet, zaruret ve ihtilaftır”. Müslümanların fikri-dini cehaleti, ümmetin yoksulluğu ve müminlerin ayrışmış olması onların besin kaynağıdır.”

Savcının iftira atarken kendini frenleme, makul şeyler söyleme endişesi yok. Hezeyanları sınırsız ve ahlaksızca:
“Örgüt, kişilerin cinsel ilişki sırasında görüntülerini elde etmek için Işık Evlerinde yetişen binlerce kız ve kadını hayat kadını haline getirmekte de sakınca görmemiştir.”

Tek bir örneği yok. Ne diyelim Allah müstehakını ziyadesiyle versin. Erdoğan’ın sıkça kullandığı “Müddei iddiasını ispatlamakla mükelleftir. İspatlamayan şerefsizdir” Sözüne havale!

İftiranın her türlüsü savcıya mubah. Yine genelleme yapıp sallamış:

“Örgütten zecr tokadı yiyen bir kimse her şeyini kaybeder. İşini, eşini, ailesini, hürriyetini, malını, şerefini, aklını ve hatta canını kaybedenler vardır. Örgütün hışmına uğramayı bekleyen bu tür hazin sonlara binlerce örnek vardır.”

Bir örnek verebilseydi keşke…

EGEMEN, ZAFER VE MUAMMER’E BERAAT

Savcı rüşvet ve yolsuzlukları ayyuka çıkınca istifa ettirilen bakanları da temize çıkarmış.:
“Örgüt algı yönetiminde şeşi beş göstermede kusursuzdur.”
“Hükümetin dört bakanı bu algıya göre yolsuzluğa bulaşmıştır. Ekonomi bakanının yedi yüz bin dolarlık kol saati ve bir işadamının uçağı ile hacca gitmesi basına servis edilerek suçlu ilan edilmiştir.”

Peki, bunlar çok temizdi, “darbe” yapıldı ise niye istifa ettirildiler, niye göreve dönmediler gibi sorular cevapsız

Savcı bakanları akladığı gibi suçu sabit görülüp ABD’de tutuklu olan Reza Zarrap’ı da aklamış:

“Suçlanan Rıza Sarraf’ın mal varlığının suçtan elde edildiğine dair delil yoktur. Rıza Sarraf’ın şirketlerinin ve diğer şirketlerinin İran ile yaptıkları ticaretin hukuka aykırı olduğuna dair bir bilgi ve delil bulunmamaktadır.”

MÜFTÜ SERDAR COŞKUN VE YOLSUZLUKLAR

Savcı işine geldiğinde Egemen Bağış’ın “her Cuma sallıyorum” dediği gibi ayet falan da kullanıyor. Mesleği kamu adına suç araştırmak. Ama “Niçin skandalları ortaya döküyorlar” diye yakınıyor: Şu ayeti ve hadisi kullanıyor:

“Müslümanların ayıplarını (ve gizli şeylerini) araştırmayın’ (Nur Suresi 19. Ayet) buyuran ayeti, ‘Birbirinizin özel ve mahrem hayatını araştırmayın’ mealindeki hadisi kale almayan …”

İDDİANAME VEYA YANLIŞLIKLAR KOMEDYASI

Savcı 1688 sayfalık iddianameyi hazırlarken Cemaat aleyhindeki tüm kaynakları önüne koymuş. Galiz ne bulsa copy past yapmış. Ama bunu yaparken her şeyi bir birine karıştırmış. Cehaletini saklamayı başaramamış. Birkaç örnek:
Dünyanın en meşhur gazetesini dergi sanıyor.
“Newyork Times Dergisinde 09.12.2015 günü “Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın rakibine ABD’de dava açıldı”

Sehif değil. Her alıntıda bunu tekrarlamış.

“1-) Siyasi İktidarı Kötüleme: Fetullah Gülen Newyork Times Dergisine 03.02.2015 günü “Türkiye’nin Aşınan Demokrasisi” başlıklı bir yazı yazmıştır.”

Kafası hayli iyiymiş ki çoğu isim, bir üst paragrafta başka altta başka:
“Harun Tokak’ın askeri lise giriş sınavının 38 sorusunu getirdiğini, matematik geometri ve fen sorularının bulunduğunu, soruların her öğrenciye verilmediğini, 1994–1995 öğretim yılında sınav sorularını ev imamı Harun Taşkın’ın aldığını, öğrencilere ilettiğini, öğrencileri bilmediğini”

Harun Tokak kim, Harun Taşkın kim? İddianamesinde suçladığı insanları bile tanımıyor. Birbirine karıştırıyor. Aman savcılığa devam etsin hakim falan olmasın. Yanlış adamı asar!
İddianamenin bir yerinde doğru yazılan:
“Kuddusi Okkır, Ergenekon terör örgütünün kasası denilerek tutuklanmış, cezaevinde yakalandığı kanser nedeniyle cezaevi şartlarında bakımı yapılamamış”

Kuddusi Okkır sonraki sayfalarda Diyarbakırda şehit edilen Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’la karışmış:

“Gaffar Okkır kanser hastalığından ölmek üzere iken tahliye edilmiş ve akabinde ölmüştür.”

EĞRETİ SAVCI

İddianamede bol bol suçladığı Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu TUSKON’u bile TUSCON diye yazmış:
İltihak kelimesini bilmiyor, “irtihak” diyor.
Eğreti (iğreti) kelimesini Eğrelti otuyla karıştırmış. “Hoca Efendi sıfatının bile üzerinde eğrelti durduğu bu kişinin” diyor.
Şefkat kelimesini bilmiyor: “Şevkat tokadı çok büyük…” diyerek “v” ile yazıyor.
Koca televizyon kanallarını birbirine karıştırmış. Cemaatin en azılı düşmanı gruba ait “Meltem TV”yi cemaate ait sanmış. İddianamede habire tekrarlamış.
“3-) Fetullah Gülen cemaatinin basın yayın organlarından biri olan Meltem Tv’de 05.10.2015 günü saat 23:26 sıralarında yayınlanan Barış Köprüleri Programında”
“(cemaatin) “Televizyon Kanalları; Samanyolu, S Haber, Bugün, Kanaltürk, Yumurcak, Meltem, Irmak, Canerzincan…”
Oysa üşenmeyip az incelese Meltem TV’nin Haydar Baş grubuna ait olduğunu görür.
SONUÇ:
İddianameyi direkt çöpe mi atmalı?
Hayır. ÖSYM soru hazırlama kadrosu tamamını okuyup 5–10 senelik anlatım bozukluğu sorusu çıkarabilir. “de-da” ve diğer yazım yanlışları için bolca malzeme var. Mantık soruları içinse kullan kullan bitmez bir kaynak.
1688 sayfalık bu komik iddianame için Savcı Serdar Coşkun’a kızmak yanlış. Böyle yüzlerce AKP yargıcı türedi. Her biri Erdoğan’ın klonlanmış nüshası. 4 yıl okudukları hukuk fakültesine ihanet ediyorlar. Türkiye Cumhuriyeti’nin cari anayasasını fiilen ilga ediyor, sırtlarını Saray’a verip evrensel hukuk normlarını pervasızca çiğniyorlar.
Şimdilik iyiler ama bir gün sırtlarını dayadıkları Saray hak ve hukukla yeksan olduğunda akıbetleri ne olur bilinmez.

Veysel Ayhan / TR724.com

24 Ocak 2017 14:03
DİĞER HABERLER