Samanyoluhaber.com yazarlarından Prof. Dr. Şerif Ali Tekalan yeni köşe yazısını 'Uzanan eller' başlığıyla kaleme aldı.
Sabah namazını kıldırmak üzere camiye geldim. Büyük salona girerken caminin arkasında bir köşede oturan iki genci gördüm. Bunlardan birinin saçı sakalı birbirine karışmıştı. Yanındaki arkadaşı da biraz telaşlıydı.
12 Eylül 1980 öncesi olduğu için, her tarafta ciddi karışıklıklar vardı. Sebepsiz yere insanlar öldürülüyor, önü alınamaz olaylar oluyordu. Bu manzaradan biraz tedirgin oldum. Biraz sonra cemaatten tanıdığım genç bir arkadaş da geldi. Onu bir köşeye çekip; “Bu iki kişiyi tanımıyorum, biz namaza durunca bir fenalık yapabilirler, onun için sen biz namaz kılarken onlara göz kulak ol“ dedim.
Sabah namazını kıldık. Tesbihat ve duadan sonra ben ayağa kalkınca, bu iki kişi benim olduğum tarafa yürümeye başladılar. Sabırla bekledim. Biraz daha düzgün giyimli genç, bana kendisini tanıttı, beni tanıdığını söyledi, hizmet hareketini de yeni yeni öğrenmeye başladığından bahsetti. Yanındaki diğer kişi de onun çok samimi arkadaşıymış. Ona da kendisine çekidüzen vermesini, namazlarını kılmasını, içki içmemesini söylemesine rağmen bir türlü o bu alışkanlıklarından vazgeçmemiş. Dün gece yine onunla görüşmek üzere evine gittiğinde, evdekiler onun meyhanede olduğunu söylemişler.
O da meyhaneye gitmiş, oradan çıkmaları için çok ısrar etmesine rağmen arkadaşı çıkmayınca birlikte sabaha kadar meyhanede oturmuşlar. Sabah olunca da ısrarla bu arkadaşını camiye getirmiş. Sonra bana döndü dedi ki; “Hocam, benim en yakın arkadaşlarımdan birisi bu. Ben buraya kadar getirebildim ancak. Ne olur ona bir şeyler anlatın, içkiyi bıraksın, meyhaneye gitmesin“ dedi. Ben her ikisine de ayrı ayrı sarıldım. Hoş geldiniz dedim. Benim evim de caminin hemen yanında olduğu için onları kahvaltıya davet ettim. Birlikte kahvaltı yaptık. Ben hiçbir şey anlatmadım. Onlar ayrılırken sadece onlara “tekrar görüşelim inşallah“ dedim.
Aradan iki veya üç ay geçti. Bir gün öğleyin namaz kıldırmak üzere camiye geldim. Namaz bittikten sonra iki genç yanıma yaklaştı. Bir tanesini tanıyordum, daha önce sarhoş arkadaşını getiren gençti. Ötekini tanıyamadım. Öteki bana; “Hocam beni herhalde tanıyamadınız. Üç ay önce ben meyhaneden buraya gelmiştim. Daha sonra sizin bize o çok güzel davranışınız, evde kahvaltı yaptırmanız, beni o kadar etkiledi ki, kendi kendimi sorgulamaya başladım. Her gün içki içmem, bana bir şey kazandırmıyordu, tam aksine kaybettiriyordu.
Paramı kaybediyordum, ailemi kaybediyordum, arkadaşlarımı kaybediyordum. Nasıl olduysa o size geldiğimiz günün akşamı karar verdim. O günden beri hiç içki içmiyorum. Saçlarımı da güzel kestirdim. Namazlarımı da düzenli kılıyorum. Beni ilk defa buraya getiren bu arkadaşımızla birlikte sohbetlere gitmeye başladık, her şeyim bereketlendi. Yani ben farklı bir boyuta, esas girilmesi gereken kulvara girdim.
Allaha şükürler olsun. Şimdi size teşekkür etmeye geldim“ dedi. Ben de çok duygulandım, ağladım, onlar da ağladı. Evime çay içmeye davet ettim, bir işleri varmış onun için izin istediler. Daha sonra da değişik vesilelerle bu arkadaşlarımız ve benzerleri ile görüşmelerimiz, istişarelerimiz, birlikte olmalarımız devam etti, halen de devam ediyor.
Yukardaki hadiseyi bana yıllar önce İzmir’de iken rahmetli Mehmet Ali Şengül abi anlatmıştı.
Allah'ın kendisine verdiği o güzel davranış, konuşma, insanlarla diyaloglarını,onu tanıyanlar iyi bilirler.
Tanıştığı, görüştüğü, ilgilendiği hemen herkesle çok güzel samimi arkadaşlıklar kurar ve bunları devam ettirirdi. Hal, hareket, tavır ve davranışları, daima onu tanıyan hepimize güzel örnekler olmuştur. Aslında onun gibi güzel insanlar, rol model insanlardır, örnek alınan ve alınması gereken şahsiyetlerdir.
Allah rahmet eylesin, vefatına kadar benim de kendisiyle irtibatım hiç kesilmedi, kendisinden hep istifade etmeye çalıştım, değişik konulardaki sorularıma cevaplar verdi. Şimdi de ötelerde Allah’ın kendisine verdiği bu güzel fıtratla kazandığı güzel neticelerin karşılığını görüyordur inşallah.
Yolda kalana yardım etmek, aslında bütün dinlerde takdir edilen davranışlardan sayılmıştır. Buradaki yol kelimesini geniş anlamıyla ele almak gerekir. Bir yandan yürünerek gidilen yol anlaşılırken,bir diğer yandan da, ”yoldan çıkmış” kelimeleri ile ifade edilen, vicdan, ahlak, genel geçer insani özellikler göz ardı edilerek, insanın tamamen kendi nefsinin esiri haline gelme durumu anlatılmak istenilmektedir. Her iki haldeki yoldan çıkan insanlara yardım, Allah katında insana sevap kazandıracak davranışlar grubundadır.
HACI ARİF ÇAĞAN ABİ Benzer bir durumu da 1977 yıllarında Ege Üniversitesi Tıp fakültesinde asistanken yaşamıştım. Nöbetimiz olmadığı günlerde, arabası olan birisiyle Bozyaka’ya Fethullah Gülen hocaefendiyi ziyarete giderdik. İşte bu ziyaretlerden birine de yine rahmetli tuzcu Cahit abinin yeni aldığı arabasıyla gitmiştik. Arabamızda,iş adamı olan rahmetli Hacı Arif Çağan abimiz de vardı. Gece Hoca efendiyi ziyaretten dönüşte, Cahit abi, biraz kestirme yol olsun diye ara sokaklara girmişti. Şimdi hatırlamadığım bir arkadaşımız daha vardı aramızda. Fethullah Gülen hocaefendiden ziyaret esnasında güzel şeyler dinledik, güzel bir hava oluştu. İşte böyle bir hava ile geliyorduk.
Önümüzde,sallanarak yolun karşı tarafına geçmeye çalışan bir sarhoş gördük. Arabadaki diğer arkadaşımız, bu sarhoş için ‘’Şuna bak, ayakta duracak hali yok,yazıklar olsun’’ dedi. Rahmetli Hacı Arif abi de
‘’Yapma be kardeşim’’ dedi, ‘’Eğer bizim elimizden tutulmasaydı, Fethullah Gülen Hoca efendi gibi güzel bir kılavuz bulamasaydık, belki biz de onun gibi olurduk. Eğer o bir kılavuz bulabilseydi, veya elinden tutulup yol gösterilebilseydi ,belki bizim şimdiki durumumuzdan bile daha iyi olabilirdi. Onun için onun şimdi her şeyden daha çok yardıma ihtiyacı var, keşke ona yardım edebilseydik ‘’demişti.
Demek ki her vesileyi değerlendirip İnsanlarla ilişkiler geliştirilmeli, herkese ulaşılabileceğinin bilinci içinde olunmalı.
Böyle bir gayret sarf edilirken de, hiçbir zaman ‘’ben karşıdaki insandan daha iyi biliyorum, ona belli şeyler anlatacağım, bazı şeyleri öğreteceğim’’ düşünce ve davranışı içinde olmayıp, ondan da benim kim bilir daha nice güzel şeyler almam, öğrenmem gerekebilir şeklindeki bir yaklaşım içinde olunmalıdır, olmalıyız.
Kültürümüzde de bunları teyit eden çok güzel atasözleri vardır. ‘’El elden üstündür’’ denir. Her insanda sevilebilecek yanlar bulunur. Bir define avcısı gibi, işte bu güzellikleri bulma çabası, belki de çabaların en güzeli ve en hayırlısıdır.
Bütün bu gayretler neticesinde de tanışılan, tecrübelerin paylaşıldığı insanlar topluluğundan oluşan cemiyette, toplumlarda da insanlar birbirlerini sever, saygı duyar ve böylece huzurlu bir toplum meydana gelir. Huzurlu toplumda da gelecek nesillere örnek olabilecek insanların sayısı artar. Hiçbir art düşünce olmadan bu vesileleri değerlendirmeye çalışan insanlar da ,hem bu alemde, ama en önemlisi esas kalıcı olan öbür alemde de kazanılması gereken güzellikleri kazanmış olurlar.
Allahın yarattığı her çeşit bitki, canlı, hayvan, insan gibi yaratıklara karşı daima şefkatli olma, onların dertlerini çözmeye çalışma, onlara yardımcı olmaya gayret etme gibi insani özellikleri de insan hem kendi edinmeli, hem bunların pratiklerini yapmalı, hem de başka insanların da bu güzellikleri yapması için onlara kılavuz olunmalıdır.
Yukardaki örnekler, her ne kadar bir uç örneğe benzese de, bunun değişik versiyonları ile her zaman her yerde karşılaşabiliyoruz. Bundan sonra da ömrümüz vefa ettikçe karşılaşacağız. İnsan olma ortak paydasından hareketle, dinin, ahlakın, genel adetlerin ,kırmızı çizgilerine girmeden her canlıyı Allahın yaratığı olarak sevebilme , bu yolda gayret etme, herhalde insan olmanın, olabilmenin bir özelliği olsa gerek.
Bu gibi örneklerden dersler çıkarma, daha sonra da bunların bir ömür boyu benzerlerinin pratiklerini yapma, başkalarının da bu pratikleri yapmalarına yardımcı ve vesile yani kılavuz olma çok önemlidir.Yapılan bu insani davranışları da kendinden bilmeden, örnek olması açısından da yazılı ve sözlü medyada sık sık paylaşma, herhalde bu dünyadaki kazanma kuşağında kazandıracak davranışlardır, hareketlerdir.
Öncelikle, dili, dini, rengi, ırki, milliyeti ne olursa olsun her insana karşı saygılı olma, sevgiyle davranma, maddi manevi neyi varsa onları o insanlarla paylaşabilme yanında, Allahın yarattığı bitkiler, küçük canlılar, her çeşit hayvanlara karşı da yine bu şefkat ve merhametle davranma da yine kazanma kuşağında kaybetmeme anlamına gelir.
Rabbim hepimizi bu şuurla donatsın, devam ettirsin, daha sonra da bunların karşılığını hiç kimseden değil ,ama sadece ve sadece kendisinden bekleyerek, onun bize öbür alemde gözlerin görmediği, kulakların duymadığı güzellikleri vermesini dileyip bu yolda devam edelim.
Yolumuz açık olsun.