Yer ile güneş arasındaki alan olarak kabul edilen uzay havasındaki tüm değişikliklerin günlük yaşamı etkilediği bildirildi.
Soruları yanıtlayan ODTÜ Havacılık ve Uzay Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Yurdanur Tulunay, uzay havası etkilerinin yüzde 90'ının, ilk 500-600 kilometrelik yere yakın uzay ortamında görüldüğünü belirtti. Tulunay ''Bunlar, ortamın fiziksel özelliklerinin değişimi sonucunda oluşan, örneğin sürtünmeyi, radyo dalgaları yayılımını ve ikincil elektromanyetik (em) etkileri içerir'' dedi.
Yere yakın uzayda sürekli yağan enerji yüklü parçacıkların, uzay aracı işletimlerinde, uluslararası uzay laboratuvar ve uzay araçlarının elektriklenmesinde etkili olduğuna işaret eden Tulunay, şunları kaydetti:
''Uzay havası ile etkileşimde güneş pilleri, DNA gibi örneklerde görülebilecek radyasyon kökenli bozulmalar, mikroelektronik yapıların durumlarını değiştiren tekil olaylar görülmektedir.
Kozmik ışınların tetiklediği katı hal elektronikli bellek bozulmaları, artık günümüzde bir hava-uzay (aerospace) konusu olarak değil de bir otomotiv elektroniği sistem tasarımı konusu olarak bile ele alınmaktadır. Buna, günlük yaşamdan taşıt araçlarındaki güvenlik sistemlerinin tasarımı, sayısal elektronikte güvenilirliğin sınırlanması ve yüksek gerilimli elektriksel sistem tasarım ve işletimi konuları da örnek gösterilebilir.''
-GÜNEŞ FIRTINALARI-
''Uzay havasının en önemli aktörü olan güneş fırtınaları, Manyetosfer, İyonosfer ve yer manyetik alanı fırtınalarını tetikler'' diyen Tulunay, ''Yere yakın uzayın, elektromanyetik dalgaların yayılımını denetleyen plazma ortamı olan İyonosfer 1920'lerin başında keşfedilmesine karşın, elektromanyetik dalganın yayılımının yasaları 1930'ların başında oluşturulabildi'' dedi.
Tulunay, yer manyetik alan fırtınalarının etkilerinin, maden ve petrol arama çalışmalarındaki önemli aksaklıklardan, göç eden kuşların yön duyularının bozulmasına, iletişim bağlantılarının devre dışı kalmasından, uyduların kaybolmasına, tren sinyalizasyonlarının hatalı bilgi vermesinden, uçaklarda avionik sistem arızaları olmasına kadar bir çok alanda kendisini gösterdiğini ifade etti.
Yerin manyetik alanına bağlı olarak çeşitli ölçümlerde hatalar yaşanabildiğini anlatan Tulunay, ''Örneğin, manyetik alanın petrol aramak için sondaj yapan bir matkabın ölçüm sistemi üzerinde yarattığı yanıltıcı etki sonucunda oluşacak küçük açı hataları, petrol olduğu düşünülen bir alana doğru binlerce metreye dek açılabilecek bir sondajda çok büyük sapmalara neden olabilir ve bu durum o sondajın boşa gitmesi durumunu bile yaratabilir'' diye konuştu.
Yer küreyi ''koca bir mıknatıs'' olarak değerlendiren Tulunay, bu mıknatısın manyetik alanının dünyayı galaktik ve güneşsel kozmik ışınlardan bir kalkan gibi koruduğunu vurguladı. Tulunay, Uluslararası Uzay İstasyonu'nun yer manyetik alanının koruyucu etkisinde olsa da radyasyon ve neden olabileceği DNA bozulmaları ile kanser riskinin astronotları doğrudan tehdit ettiğini söyledi.
Ay ve Mars'ın yer manyetik alanı tarafından korunduğuna işaret eden Tulunay, 1968 yılında ABD'nin gerçekleştirdiği APOLLO projesi ile aya gidilmesinin tümüyle bir şans eseri olarak herhangi bir ölüm ve aygıt bozulmasına neden olmadan tamamlandığını belirtti.
-KUTUP BÖLGELERİ DAHA ÇOK ETKİLENİYOR-
Prof. Dr. Yurdanur Tulunay, yüksek enlemler ve özellikle kutup bölgelerinin uzay havası etkilerine çok açık olduğunu söyledi.
1983 yılında yaşanan manyetik fırtına sonucu Kanada'nın Quebec bölgesinde tam bir hafta boyunca elektriklerin kesildiğini anlatan Tulunay, 13-14 Mart 1989 günleri yaşanan uzay havası olaylarının sonucunda ise yine Kanada'nın ANIK 1 ve 2 uyduları başka olmak üzere bir çok uydunun yer ile bağlantılarının kesildiğine işaret etti. Tulunay, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Uydular yörüngeden çıkıp kayboldular. Uydu ile bağlantı kesilince rotasında çıkıyor. Yer ile iletişimi kaybolan uydularda ayrıca ortamda artan sürtünme nedeniyle yörüngelerde yükseklik azalmaları olmakta. Bu nedenle, uydu yer istasyonlarından uyduların tanımlanmış yörüngelerde hareketini sağlamak için manevralar yapılmakta. Bu işlemler, hem pahalı, hem de uydunun yaşam süresini kısaltmakta.
28 Ekim 2003 yılında güneşte büyük bir fırtına oldu. Bir gün sonra Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü'nün izleme cihazları, yer manyetik alanında oluşan büyük değişimi ya da fırtınayı saptadı.''
-SİGORTA ŞİRKETLERİ TAKİP EDİYOR-
Tulunay, gelişmiş ülkelerde sigorta şirketlerinin, uydu ve uçak sigorta primlerini Uzay Havası ile olası etkileşim senaryolarına göre artırdığını ya da azalttığını belirtti.
Tulunay, bazı hava yolu şirketlerinin özellikle, kıtalar arası, kutup üstü yapılan uçuşlarda radyasyon ölçümleri yaptığını, bazen de uzay havası etkilerine bağlı olarak güzergahlarını değiştirdiklerini ifade etti.
Prof. Dr. Tulunay, güneş lekeleri ve bunun yarattığı elektromanyetik etkilerin, iklim değişikliklerinde de etkili olabileceğini ifade etti. Tulunay, 2008 yılında güneş lekeleri sayısının 8-10 gibi çok düşük düzeyde olmasının beklendiğini vurguladı. Güneş lekeleri ile geçmişte yaşanan buzul çağlarının ilişkisinin ispatlandığına dikkati çeken Tulunay, 1600'lü yıllarda güneşte çok az leke oluştuğu için dünyada buzul çağı yaşandığını kaydetti. Tulunay, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Güneşin en çok bilinen periyodu, güneş lekelerinin sayılarının izlendiği 10-11 yıllık dönemlerdir. Buna karşın, güneşin çok daha uzun olan periyotlarını tam olarak bilmiyoruz. Örneğin, 'biz şu sıralarda güneşin 300 yıllık büyük maksimumunda mıyız' sorusu güncel bir konu.
Örneğin, Avrupa'da çok aşırı soğuk bir dönemi anımsatan 'küçük buzul dönemi' diye de adlandırılan 1645-1718 yılları arasında 30 yıl boyunca güneş lekeleri sayısı 50'nin altındaydı.''
-DEPREMLER-
Prof. Dr. Tulunay, bir başka hipoteze göre de depremlerin yere yakın uzayda bazı işaretler verdiğini bildirdi.
Tulunay, 1999 Marmara Depremi de aralarında olmak üzere bir çok deprem örneğinde yerden 200-250 kilometre yükseklikteki İyonosfer'de depremlerden bir hafta ya da on gün öncesinde olağan dışı iniş çıkışlar yaşandığının uluslararası konferanslarda dile getirildiğini kaydetti. Tulunay, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Türkiye'de yer manyetik alanıyla ilgili ölçümler, sürekli olarak Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü'nde (KRDAE) yapılmaktadır.
Yer manyetik alanının zamana bağımlı olarak düzenli bir değişimi vardır ancak güneş fırtınaları olduğu zaman bu olağan değişimin üzerinde olağan dışı büyük sapmalar olabilmektedir. Örneğin, 27 Ekim 2003 uzay havası olayları sırasında KRDAE'nin manyetik alan kayıtlarını incelediğimizde 29 Ekim 2003'te bu büyük fırtınanın neden olduğu olağan dışı değişimleri açık bir biçimde izledik.''
-UZAY HAVASI İZLEME MERKEZİ-
ODTÜ Havacılık ve Uzay Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Tulunay, uzay havasının Türkiye üzerine etkilerinin araştırılması için Türkiye'nin de öteki gelişmiş ülkeler gibi Uzay Havası İzleme Merkezi kurması gerektiğini bildirdi.
Dünyada bu çalışmaların 1940'lı yıllarda ilk olarak ABD'de başladığını anlatan Tulunay, gözlenen verilerin uluslararası veri bankalarında paylaşıldığını ve saklandığını anlattı. Türkiye'de de böyle çalışmalar yapılabilmesi için bir grup Türk bilim adamı ile Uzay Havası Ulusal Eylem Grubu'nu (UHUEG) Aralık 2007'de kurduklarını anlatan Tulunay, amaçlarının hükümetin ilgisini konuya çekerek söz konusu merkez için bir fon oluşturmak olduğunu belirtti. Tulunay, Türkiye'nin bu konuda elini çabuk tutması gerektiğine işaret ederek, ''Bu etkiler, yalnızca yere yakın uzayla sınırlı kalmayıp örneğin, elektronik sistemleri, elektriksel güç üretim ve iletim sistemlerini, gaz ve sıvı iletim boru sistemlerini, raylı ulaşım sinyalizasyon sistemlerini, veri ve bilgi iletişim ağlarını, biyoloji sistemleri de içine alan geniş bir uygulama alanını kapsamaktadır'' dedi.