"Ben yaşlı bir insanım. Ne zaman öleceğimi bilemiyorum. Ama şunu diyebilirim ki büyük bir ümitle öleceğim. Çünkü bu Türk kardeşlerim benim ve sayın Gülen’in misyonunu tamamlayacaklar. Ve ölürken de gönlüm gül-gülistan olacak."
2012’deki Sempozyumumuz münasebetiyle o zaman kendisiyle görüştüğümüz Prof. Vahidüddin Khan ile ilgili yazdığım yazıyı sizlere aynen takdim ediyorum.
***
“İlmin Işığında İslâm” isimli kitabın yazarı, 87 yaşındaki Hindistanlı âlim Vahidüddin Khan’nın Gaziantep’teki “Sosyal Problemler Peygamber Yolundan Çözümler” sempozyumundaki açılış konuşmasının tam metnini mütalaalarınıza arz ediyorum:
Bismillahirrahmanirrahim
Bu tarihi sempozyumu organize edenlere çok teşekkür ediyorum. Ayrıca bana böyle bir kitleye hitap etme fırsatını verdikleri için müteşekkirim. Bu benim Türkiye’ye ilk ziyaretim. Adeta bir keşif yolculuğundayım. Bu seyahatte bir inkılap insanına denk geldim. Fethullah Gülen’i tanıdım. Milyonlarca insana ilham olmuş bir zat. Kendisinin fikirlerinden ilham alan birçok insanla tanıştım. Eğitimde, sağlıkta, sosyal reformda muazzam işler yapan insanlarla tanıştım. Binlerce eğitim müesseseleri kurdular, sadece Türkiyede değil, bütün dünyada. Adeta bir eğitim imparatorluğu. Muazzam, kendi şahsına münhasır bir iş. İstanbul’dayken Sultan Eyûb’u ziyaret ettim. Efendimizin sahabelerinden. Ta İstanbul’a gelmiş ve burada vefat etmiş. Türbesinin önünde dururken şu âyet aklıma geldi. ‘Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.’ Türbe sessizdi ama sanki bana şöyle diyordu. Ey siz Ümmet-i Muhammed. Tarihte, İslâm peygamberi Yedinci Asırda büyük bir inkılap, bir tecdid yapmıştı bütün bir dünyada. Şimdi sıra sizde. 21. Asırda bu dönüşümü yapacak sizlersiniz. Şimdi bu kadar imkanlar var, haberleşme var. Karşılıklı iletişim imkanları var. Yani her sene 31 milyondan fazla insan turist olarak Türkiye’ye geliyor. Adeta Allah’ın mesajını duymak üzere buraya akıyor insanlar. Kapınıza geliyorlar. Ey Ümmet-i Muhammed. Allah’ın kitabı sizin elinizde, Efendimizin sünneti var. Sizler buradasınız. Bu nimetleri paylaşalım diye geliyorlar. Kardeşimiz Gülen bu gerçeği ve fırsatı fark etti. Gülen yine modern çağın şartlarının farkına varan birisidir. Ve bu maksatla bir nesil yetiştirdi. Kahramanca mücadele edecek bir nesil. Bu davanın en önemli misyonu tabii ki Kur’an-ı Kerim’in yeniden anlaşılmasıdır. Kur’an korunmuş tek vahiydir. Böyle başka bir kitap yok. Asıl haliyle korunmuş başka bir kutsal metin yok. Ve bu kitap sizin elinizde. Gülen bu Kitab’ın rehberliğinde bu davaya başlamış.
Bu Kitabın ehemmiyeti nedir? Bütün dünya ümitsizlik içerisinde yaşıyor. Çağımızda dünyada her türlü gelişmişlik, kalkınma yapıldı. Ama ne oldu? Bir örnek vereceğim. Yeni Delhi’de bir adamcağız yolda yürüyordu. Nerelisiniz dedim? “ Kanadalıyım. Güzel evlerimiz, eşlerimiz var. Orası rahat, maddi anlamda her türlü imkanlar var. Ama bütün bu imkanlara rağmen ruhumda vicdanımda bir açlık, bir eksiklik var. ” Kanadalının bu durumu bütün dünya için geçerli aslında. Maddi anlamda her şey var, fakat böyle bir açlık içerisindeler. Çünkü ellerinde onları yönlendirecek böyle bir ilahi nur yok. Kur’an-ı Kerim bu çağrının cevabıdır. Ben kimim, niçin yaratıldım, niye bu gezegendeyim, ölüm nedir, ölümden sonra ne var, yaratma sebebi nedir, bunlar bilinmiyor. Ve herkes de bunların cevabını arıyor. Bütün bunlara cevap olabilecek bir tek kitap var. Kur’an-ı Kerim. Fethullah Gülen bunu fark etti, ve onun mesajı da Kur’an-ı Kerimdir. Bu bizim de mesuliyetimizdir. Bütün dünyaya anlatmakla mükellefiz.
Biz Kur’an-ı Kerim’in elimdeki İngilizce tercümesini yaptık. Biz de benzer bir misyon anlayışıyla Kur’an’ın mesajını dünyaya yaymak istiyoruz. Elimdeki günümüz İngilizcesiyle hazırlanmış bir mealdir. Herkesin Kur’an’ın içerisinde ne olduğunu bilmesi gerekiyor. Yaşadığımız tecrübeler elbette ki çok teşvik edici. Yeni Delhi’de bir İngiliz çift var. Hastalanmışlar. Bizim vakfımızdan bir üyemiz onları hastanede ziyaret etmiş ve Kur’an meali hediye etmiş. İngiliz, ‘Ruhuma, aklıma hitap eden, kafamdaki sorulara cevap veren başka bir hakikati duymaya çok ihtiyacım vardı’ demiş. Gülen de misyonunu Kur’an’a ve Efendimizin misyonuna dayandırdı. Ve bütün bu açlık içerisinde yaşayan dünyaya bunları ulaştırmayı hedefledi. Allah’ın ümid aşılayan mesajını bu insanlara ulaştırmaya çalışıyor. İstanbul’da Eyyûb el-Ensarî’yi ziyaret ederken bir ses işittim. Ses şunu diyordu: Ümmet-i Muhammed neredesiniz? Bütün insanlık açlıktayken siz nerelerdesiniz? Bütün dünya açlık içerisinde. Allah’ı tanımak istiyorlar. Bizi niçin yarattı bilmek istiyorlar. Ölüm nedir bilmek istiyorlar. Cennet nedir, cehennem nedir? Ümmet-i Muhammed neredesiniz? Benim Türkiye’de duyduğum mesaj buydu. Türkiye çok farklı bir ülke. Doğuyla Batı arasında bir köprü sanki. Bu işte tabii ki Allah’ın bir planı var. Doğunun hikmetini Batıya nakletme planı. Doğuyu Batıya taşıma. Çok ümitvarım. Sayın Gülen’e ve talebelerine çok teşekkür ediyorum. Buradaki kurumlara teşekkür ediyorum. İstanbul’da ve Türkiye’de gördüğüm kurumlar çok iyi yönetilen kurumlardı. Bu kurumlarda bir derinlik, bir maneviyat gördüm. Bir İslam kültürü gördüm. Ve bu benim ümidimi yeşertti, büyük bir ümit verdi. Bu Türkiye’ye has bir durum sanki. İslam’ın tarihini yeniden ihya etme sanki Türkiye’nin üzerinde bir görev. Sahabenin yedinci-sekizinci asırlarda yaptıklarını tekrar ettirmek sanki bu milletin görevi gibi. Ve sayın Gülen’in varlığı da buna bir delil. Çok mutluyum.
Ben yaşlı bir insanım. Ne zaman öleceğimi bilemiyorum. Ama şunu diyebilirim ki büyük bir ümitle öleceğim. Çünkü bu Türk kardeşlerim benim ve sayın Gülen’in misyonunu tamamlayacaklar. Ve ölürken de gönlüm gül-gülistan olacak. Çünkü Türk insanının bu misyonu tamamlayacağına inanıyorum. Allah sizlerin yardımcınız olsun ve bu asil davayı tamamlamayı nasip etsin."