Eski Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz Yeniçağ gazetesi Ankara temsilcisi Ahmet Takan ile ekonomiyi konuştu.
Eski Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz Yeniçağ gazetesi Ankara temsilcisi Ahmet Takan ile ekonomiyi konuştu.
İşte Ahmet Takan'ın yazısından ilgili bölüm..
***
Durmuş Yılmaz'a ilk olarak; "Sürekli, vatandaşa dövizinizi bozdurun Türk lirasına yönelin diyorlar. Vatandaşın döviz bozdurması ile ekonomi düzelir mi?" diye sordum. Eski Merkez Bankası Başkanı Yılmaz, önce hepimizin yakından takip ettiği iktidar sözcülerinin açıklamalarını hatırlattı;
"Merkez Bankası'nın elini serbest bırakın"
"Bütün bu söylenenlerin hepsi sebep değil bunlar birer sonuç. Soruyu şöyle sormaları lazım. 'Niye Türkiye'de insanlar... Sokaktaki vatandaş, sanayici değil, iş adamı değil, tüccar değil vs... değil -içlerinde bunlar da var ama- niye 90 milyar küsur dolarlık tasarruf biriktiriyor?' Neden Türk lirası olarak biriktirmiyor? Üzerinde kendi devletinin Merkez Bankası'nın Başkanı'nın imzası olan, Bakanlar Kurulu'nun imzası olan parasına güvenmiyor da yabancının parasına güveniyor? Sorulması gereken soru bu. Vatandaş güvenmiyor çünkü devlet vatandaşının cebine koyduğu paranın satın alma gücünü bugün itibariyle yılda ortalama yüzde 7 ile 10 arasında aşındırıyor. Senenin başında cebinize koyduğunuz 100 lira ortalamada 92 liraya, 90 liraya düşüyor. 30 yıl, 35 yıl uzun yüksek 70'li- 80'li enflasyon ile yaşadık. Şu anda bu hafızalar taze. İnsanlar en küçük bir çalkantıda- o nesil halen yaşıyor olduğu için- o hafıza canlanıyor kafasında ve korkuyor gidiyor dövize yöneliyor. Dolayısıyla biz enflasyonla mücadelede başarılı olamadığımız için paramızın itibarını sağlayamadığımız için vatandaş altına ve dövize yöneliyor. Kendini bir bakıma koruma altına alıyor. Burada yapılması gereken şey, hiç böyle uzatmaya gerek yok. Millete çıkıp denilse ki; 'biz itibarımız olan ulusal paramızın satın alma gücünü, değerini koruyamadık, koruyamıyoruz.' Evet, 10 yıl 15 yıl öncesine göre daha başarılıyız. Yüzde 70, 80 enflasyonlardan bugün tek haneliye düştük. Hâlâ da fiyat istikrarını sağlayamadık o nedenle vatandaşın hafızasında o eski günler canlı. En küçük bir çalkantıda korkuyor dövize yöneliyor. Bu söylense, 'biz bunun için gerekeni yapacağız bunun için de Merkez Bankasının elini serbest bırakacağız' deseler bence iş daha çok yoluna girer.
"Her yıl 200 milyar dolar bulmamız lazım"
Şu anda Türkiye'de Türk lirasının iki sorunu var; bunlardan bir tanesi reel. Yani temel ekonomik göstergeler ile ilgili. O da nedir? Türkiye, bugün itibariyle borçlu bir ülke. Toplamda 421 milyar dolar dış borcu var. Evet, bunun içerisinde bir yıl vadeden tut, 40 yıl vadeye kadar olan borç var ama bir yıl içerisinde vadesi gelenin toplamı 160-170 milyar dolar. Cari açığı da koyuyorsunuz her yıl 200 küsur milyar dolar para bulması lazım bu ülkenin. Bu bilindiği için vatandaş çalkantının olduğu dönemde eski hatırasını da hatırlıyor dolayısıyla dövize yöneliyor. Bizim burada dediğim gibi yapmamız gereken şey; Türk lirasının sorunu olan temel teknik borcumuzu azaltmamız ve dolayısıyla içerideki tasarrufları yükseltmemiz lazım ki başkasına olan dış bağımlılığımız azalsın. Bu, akşamdan sabaha olacak bir şey değil. Bunun için de şu sorumlu, bu sorumlu değil de hepimiz toplum olarak sorumluyuz. Bunu böyle bir ortaya koyalım. Bu işin teknik tarafı. Bunu körükleyen de tabiî geçen sene bu borç yok muydu, vardı. Önceki sene yok muydu, vardı. Peki, bundan sonra olacak mı? Evet.
"Bu işin adabı var"
Amerika'da seçim oldu, yeni bir anlayış iktidara geldi. Onun bir takım politikaları var. Dolayısıyla onun bütün dünyaya yansımaları var. Diğer ülkeler için bu tetiklendi. Bu dolayısıyla elden gelen düğün bayram tarafı bunun. Bir de Türkiye'ye özgü tarafı var. Türkiye'ye özgü tarafı da tamamen Türk lirasının siyasiler tarafından kamuoyu ile dünya piyasaları ile kurulan yanlış iletişimin sonucunda biz bu noktaya geldik. Siyasiler elbette konuşmalılar. Demokrasinin gereği. Onlar sandıktan yetki aldılar millete hesabı onlar verecekler. Kimsenin siyasetçiye 'konuşma' demeye hakkı yok. Fakat bu işin bir usulü, adabı, yönü, yöntemi vs.. var. Kamuoyu ile ilişki kurmanın da bir usulü var. Eğer doğru dürüst kurulsaydı bugün karşı karşıya kaldığımız sorunu belki çok daha hafif atlatabilirdik. Ama maalesef siyasilerin yerli yersiz, gerekli, gereksiz bozuk ekonomik koordinasyon içerisinde her kafadan bir ses çıkması bizim sorunlarımızı derinleştiriyor."
-Vatandaş döviz bürolarına koşunca ekonomiyi kurtarır mı?"
Hayır, ekonomiyi kurtarmaz. Türkiye'de şu anda bir hesaba göre 5 bin ton, bir hesaba göre 3 bin 500 ton yastık altında altın var. Cumhurbaşkanımız çağırıyor; 'altına dönün' diyor. Zaten altın Türkiye'de insanların TL kazançları ile alındı. Ekonominin can damarında, kılcal damarlarında dolaşan likidite Türk lirası, onunla altın aldı. Cumhurbaşkanımız diyor ki; 'Türk lirası ile satın aldığınız ve de bankacılık sisteminde olsun veya yastık altında olsun dövizlerinizi bankaya götürün satın veya bunun yerine altın alın'. Türk lirası kısmı ekonomiye likidite katar burası doğru. Fakat dövizinizi satıp altına yatırdığınızda ekonomiye bunun hiçbir faydası olmaz çünkü altınla dolar yer değiştiriyor. Zaten altını biz dolarla satın alıyoruz dışarıdan ithal ediyoruz. Sorunuzun cevabı; bunun ekonomiye hiçbir faydası olmaz. Kesin olarak Türkiye'de dövizi olanlar bir daha dövize dönmemek üzere giderler dövizlerini TL'ye karşılık satarlar o TL'leri de bankaya mevduat olarak koyarlar ise ve altını alanlar da bu altını yurt dışına satıp onun karşılığında döviz alıp ekonomiyi tamamen tasarrufları parasal hale getirirlerse faydası olur. Yoksa önce Türk lirası ile altın aldın veya Türk lirası ile önce döviz aldın şimdi dövizini satıyorsun karşılığında Türk lirası alıyorsun dolayısıyla iki varlık yer değiştiriyor. Bu TL kısmı birazcık çalışır ama öbür tarafının çalışması bunun mümkün değil. Onun bazı da döviz."
Bu gidişatı nasıl görüyorsunuz?
"Bu gidişat şöyle; şimdi 2001 krizini yaşadığımızda Türk ekonomisi gerçekten dolarize olmuştu. Bir yükseldi; namusumuz ve itibarımız olan paramızı piyasadan kovmuştuk. Bankalardaki toplam mevduatın neredeyse yüzde 67, 68'i dövizdi. Bütün ticari işlemlerimizi, alışverişimizi tasarrufumuzu, yatırımımızı yabancı para ile yapıyorduk.Şimdi krizden sonra alınan ekonomik tedbirlerle biz bu dolarizasyonu yüzde 28'lere, 30'lara kadar çektik. Ama son 3-4 yılda uygulanan ekonomik politikalar neticesinde tekrar Türk ekonomisi dolarize oluyor. Yani, kendimizi yabancılara borçlandırıyoruz. Vergilendiriyoruz gönüllü olarak.
Aritmetik doğru, hesap yanlış"
Eğer, bugün böyle devam eder ise diyelim ki; kur 3,50-3,60 seviyelerinde 3 ay, 6 ay buralarda kalırsa tabiî bunun belli bir süre geçişkenliği olacak. Önce ithal mallar üzerinden imalat sanayine geçecek. Onların fiyatları artacak. Artan fiyatlardan dolayı piyasadan toplam talep güçlü ise perakende fiyatlar üzerinden enflasyon yükselecek. Enflasyon yükselince tekrar faiz ortamına gireceğiz. Yani başlangıçta hedeflediğimiz düşük faiz ortamının ötesine geçip bugünkü faizleri de arar hale gelebiliriz. Onun dışında tabiî bizim özellikle büyük şirketlerimizin dış borcu çok. Şu anda reel sektörün pozisyon açığı 210 milyar dolar. Şöyle bir hesap yapılıyor. Toplam Türkiye'nin dış borcu ile kurdaki değişiklik çarpılıyor bunun sonucunda deniliyor ki şu kadar milyar TL daha ilave yük bindi. Şimdi bu aritmetik doğru da hesap yanlış. Eğer vadesi gelmiyorsa 10 sene sonra vadesi gelecek veya 5 yıl sonra vadesi gelecek, veyahut da 3 yıl sonra vadesi gelecek döviz üzerinden böyle bir maliyet hesaplaması yapmak doğru değil. Ama bugün için bir yıl içerisinde ödeyeceğimiz para belli. O paranın maliyeti oldukça yüksek. Dolayısıyla şirketler önce kârlarından fedakârlık yapacaklar. Yatırım yapılabilir fonları azalacak."
"Fabrikalarımız elden gider"
Eğer işler biraz daha kötüye gider kur daha da yukarıya giderse bu defa fabrikalar borçlarını ödeyemeyecek, onlar kredilerini ödeyemediği için bankalar sıkıntıya düşecek onu ödemek için onlar mallarını, mülklerini satmaya başlayacaklar. Bunun sonucunda tabiî işsizlik artacak zaten işsizlik Mayıs'tan bu tarafa artıyor. En önemlisi de Türkiye'de sermaye el değiştirebilir. Yani yabancılar buraya gelebilir. Türk mallarının fiyatı, fabrikalarının fiyatı kelepir olabilir, ucuza düşebilir. Öyle olur zaten kriz dönemlerinde. Yabancılar gelir fabrikaları alır ya da Türkiye'de elinde parası olan bir kesim, diğer kesimin malını alır, dolayısıyla Türkiye'de servet yer değiştirir."
Yani yabancıların eline kaptırabiliriz servetimizi?
Tabiî yani dediğim gibi borçlar ödenemediği zaman. Yani şu anda bizim hâlâ akıllı davranırsak alabileceğimiz önlemler var. En önemlisi de bu söylemlerimizi daha akılcıl, daha rasyonel hale getirmek suretiyle topluma, piyasaya güven verebiliriz. Eğer bu haliyle devam eder, kur daha da yukarıya gider borçlar ödenemezse o zaman sanayici sıkıntıya düşer, tüketici sıkıntıya girer, borçlar ödenemez hale gelir. Böyle bir ortamda bu zaten servetler, varlıklar kelepir hale dönüşür. 2001 krizinde olan bu. Yabancılar geldiler, ucuzladı Türk malları. Türkiye'den banka satın aldılar, fabrika satın aldılar. Durum bu
Döviz kuru ne olur?"
Onu bilmem, kimse de bilmiyor onu söyleyeyim. Eğer birisi derse ki ben bu işi biliyorum, ben onun bildiğine de inanmıyorum. O kadar çok faktör var ki; ben yarın sabah Cumhurbaşkanımızın veya Başbakanımızın çıkıp ne söyleyeceğini veya ABD Başkanının ne söyleyeceğini kestiremiyorum, bilemiyorum. Şu olur demek yanlış. Böyle diyene de itibar etmem. Ancak bir yön bildirebiliriz. Yön; Türkiye'de döviz kurunun eğer bu ortam bu şekilde içerideki döviz pozisyon açığı, jeopolitik durum, ABD'deki yeni yönetimin ekonomi politikaları sonucunda faiz artırması vs.. dikkate alındığında; Türkiye'de, Türk lirası değer kaybetmeye devam edebilir diyorum."Eski Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, ekonomik gidişatı açık seçik anlattıktan sonra son noktayı da şöyle koydu;"Hepimiz aynı gemideyiz. Türkiye'nin işlerinin kötüye gitmesinden bu toplumun, hiç kimsenin menfaati olduğunu, olacağını düşünmüyorum. Dolayısıyla herkes sorumlu davranmalı. Akşamdan sabaha bir kriz gibi bir şey beklemiyorum ben. Çünkü, kamu maliyesi tarafı halen güçlü, fakat işler giderek hızlı bir şekilde bozuluyor. Dediğim gibi önlem alınmaz ise bu gidişle ileride duvara toslayabiliriz"
Yeniçağ / Ahmet Takan