Samanyoluhaber.com yazarlarından Vedat Bilgiç kaleme aldığı yeni kitabını tanıttı...
Vedat Bilgiç, yeni çıkan ' Politika ve Psikoloji Müşfik Diktatör' kitabıyla ilgili dikkat çeken açıklamalarda bulundu.
İşte Bilgiç'in o röportajı;
1.Vedat bey, kısaca kendiniz hakkında bilgi verir misiniz?
Burdur Tefenni ilçesinde doğdum.Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun olduktan sonra Yozgat ve Burdur’da pratisyen hekim olarak görev yaptım.Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde psikiyatri ihtisasımı tamamladıktan sonra Medeniyet Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Osmancık Devlet Hastanelerinde çalıştım. 2012 yılından beri Fatih Üniversitesi Tıp Fakültesinde psikiyatrist ve öğretim üyesi olarak görev yapıyorum.
2. Psikitaristsiniz. Her bilim dalında farklı akımlar söz konusudur. Sizin psikiyatri, psikoloji alanında benimsediğiniz, kendinizi içinde gördüğünüz alan veya akım hangisidir?
Psikiyatri çok geniş bir alanı kapsayan bir bilim dalı. Tıbbın bütün dalları, felsefe, sosyoloji, antropoloji, politika ve sanat dalları ve teoloji gibi bir çok disiplin ile ilgisi olan bir bilim dalı. Modern zamanda psikiyatri artık sadece akıl hastalarının hastalıkları ile değil pazarlama, medya, sinema ve dizilerin ilgisini çeken, toplumun tüm fertlerinin sorunlarına çözüm aranılan bir mecra haline geldi.Ben klasik psikiyatrinin yanında psikoterapist olarak da kendimi yetiştirmeye çalışanlardanım.Yani psikoterapi eğitimleri alarak hastaların ruhsal sorunlarının sadece biyolojik yönüne değil psikolojik ve sosyal yönlerine de bakmaya gayret ediyorum.Bunun için ilaç tedavilerinin yanı sıra bireysel psikoterapi ve grup terapileriyle psikoterapi desteği sağlamaya gayret ediyorum.Ayrıca sinemaya olan ilgimden dolayı özel seçilmiş sinema filmleriyle ruhsal çözümlemeler yaptığım seminerlerle ruh sağlığı için farkındalık oluşturacak aktiviteler yapıyorum.Toplumu ilgilendiren konularda psikiyatri biliminden faydalanarak yazılar kaleme aldığım gibi terapist gözüyle film senaryosu ve roman projelerim devam ediyor. Bunun sebebi insanların bize bavurduklarındaki beklentileri. İnsanlar psikiyatriden mevcut sunulandan daha fazlasını bekliyorlar. Sosyal hayatta, evlilikte, çocuk eğitiminde,varoluşsal sorunlarında psikiyatriste başvuruyorlar artık bir çok kişi.Bu nedenle bir psikiyatrist olarak sadece hastalıklardan fazlasını bilmeniz ve çeşitli problemlere yönelik çözüm önerileriniz olması gerekiyor.Bu beklentilere ben sinema, sanat ve edebiyattan yararlanarak cevap vermeye çalışıyorum.
3. Gelelim kitabınızın konusuna. Müşfik Diktatörlük adında bir kitabınız çıktı.Bu kitaba neden ihtiyaç duydunuz?
Bir internet sitesinde köşe yazıları yazma teklifi aldım. İnsanı ve davranışlarını anlamaya çalışan ve hergün yeni şeyler öğrenen biriyim.Benim en büyük öğretmenlerim hastalarım. İnsanları okumayı kitapları okumak kadar seviyorum. Zaten film okumaları yapan birisi olarak toplumdaki olayları politik ve sosyal hayatı psikoloji gözüyle okumak, bireyden yola çıkarak toplumu, topluma bakarak bireyi anlama çabası bu kitabı doğurdu diyebilirim.Yaklaşık bir buçuk yılda yazdığım yazılar bir kitap olarak ete kemiğe büründü.Çünkü yazıların güceli işleyen yazılardan ziyade her zaman geçerli olan analizlerden oluşmasına gayret ettim.
4. Kitabı okuyunca Türkiye’den manzaralar insanın zihninde canlanıyor. Ama isim vermiyorsunuz. Neden? Yoksa bu durum bile diktatörlüğün varlığının bir emaresi mi?İsim vermeniz halinde hakaretten dava açılacağı endişesi mi söz konusu?
Kitabın isminin kışkırtıcılığının farkındayım.Kitapta bahsettiğim diktatörlük sadece politik diktatörlük değil, aile, iş, okul ve insanın kendi iç dünyasındaki farklı diktatörlük çeşitleridir.Kitabı okuyanlar politikadan daha çok psikoloji konusunda bilgi aldıklarını söylüyorlar.Aslında kitap dış dünyanın politik çatışmalarından yola çıkarak bireyin psikolojik iç çatışmalarına odaklanıyor.Bir bilim insanı olarak politikanın sığ sularında yüzmek yerine bilimin derin okyanusuna açılmayı tercih ettim. İçinde bulunduğumuz politik ortamdan elbette etkilenmemek mümkün değil. İster sanatçı isterse bilim insanı olsun yaşadığı çağdan etkilenir.Bu etkilenme onun bazı konulara yönelmesine yol açar sadece.Politikadan hiç hoşlanmayan biri olarak insanı ve tolumu anlamak isterken politik alana da girmek zorunda kaldım.Ancak ben bir terzi gibi bir elbise diktim.Üstüne uyan alıp giyebilir.Amacım politika yapmak değil, olaylara bilimsel bakış ile bazı politik analizler yapmak.Zaten bilim tümden olmasa da en azından ahlaki düzeyde tarafsız olmak zorundadır.Ben de bu kitapta kimseyi doğrudan hedef almıyorum.Aslında sanat da, hukuk da, bilim de asgari bir tarafsızlık ile ilerleyebilir.
5. Diktatörlük genelde buyurganlık, katılık, astığım astık kestiğim kestik sıfatları çağrıştırır. Müşfik diktatörlükten kasıt nedir?
Etrafımız müşfik diktatörlerle dolu.Her ego kendi hakimiyetini kurma peşinde. Kendi hegomanyasını kabul edenlere karşı müşfik, karşı çıkanlara karşı şiddetli davranıyorlar. Diktatör kelimesi dikte etme kökünden geliyor yani emretme demek.Diktatörlük, bir kişinin dikte ediciliğidir. Bu dikte edicilik birey, aile ve toplumun birçok katmanında sık olarak görünen bir durum aslında. Örneğin yazarlar dikte edicidirler. Kendilerine ait bir içsel dünyanın tek hâkimidirler çünkü. Hâkimler de dikte ederler, ‘yaz kızım diyerek’ yazdırırlar emirlerini, çünkü mahkemenin tek hâkimidirler. Hekimler reçeteyi yazarken, cerrahlar ise ameliyat yaparken dikte edicidir. Yönetmen mutlak hâkimi olduğu filmi çekerken dikte eder. Hepsinin ortak noktası tek bir ‘erk’in dikte ediciliği ve mutlak hâkimiyetidir. Ancak politik hayattaki karşılığı bir yöneticinin her istediğini yaptığı demokrasinin tersi bir durumu tanımlar. Müşfik diktatörlük sözlüklerde şöyle tanımlanır: “Liderin sadece kendi kişisel çıkarına veya nüfusun sadece küçük bir bölümünün yararına değil de toplumun bütününün faydasına çalıştığı izlenimi vardır. Müşfik ve hayırsever bir diktatör referandumlar yoluyla bazı demokratik kararların alınmasına izin verebilir. Napolyon ve Tito gibi bazı liderler müşfik diktatörler olarak vasıflandırılırlar.”
6. Her bilim dalı olaylara kendi penceresinden bakıyor. Bir psikiyatristin penceresinden diktatörlüğü ortaya çıkaran sebepler, faktörler nelerdir?Bir diktatörün psikolojisi, kişilik yapısı nasıl tarif edilebilir?
Diktatör psikolojisi kitabının yazarı Moghaddam'a göre; diktatörlük bazen bir darbeyle gelir, bazen de demokratik seçim sandığından toplumsal barış vaatleriyle çıkar ve adeta bir kanser gibi toplumu sinsice pençesine alır. Hadisi Şerif’te söylendiği gibi “Bir toplum nasılsa öyle yönetilir”. Yani sütün cinsi neyse kaymağı ondan oluşur. Toplumların yapısı yönetim şekillerini belirliyor. Sanki coğrafya önemli bir etken gibi,Doğu toplumlarının demokrasileri ortada. Doğu toplumlarının aile yapısında aile büyüğü dede veya baba güvenilen itaat edilen kişidir. Devletin başındaki kişiyi ailenin babası gibi algılar toplum şuuraltı, ona güvenmek ister. Bir yanlışı olsa da kolay kabullenemez. Bir de maalesef bu dönemde doğu toplumlarında her şeyi belirleyen tek erk güç. Gücü elinde bulunduran kesim iktidar, hukuk ve paraya hükmediyor. Oysa bir toplumda gücün esas kaynağı hikmet, adalet, sanat ve bilimden beslenirse o toplumda demokrasi yerleşir. Yoksa doğu tarzı demokrasi görünümlü diktatörlük ile yönetilir ülkeler.
7. Bugün diktatörleşen politik şahsiyetler hakkında bazı tıbbi meslek kuruluşları duygu durumu konusunda analizlerde bulundu, açıklamalar yaptı. Böyle on planda olan biri hakkında uzaktan psikolojik tahlil yapmak ne kadar güvenilir? Sizin tahliliniz ne olurdu?
Bir kişi hakkında uzaktan tanı koymak tıp ahlakına uymaz.Böyle bir yaklaşımı çok yanlış buluyorum.Hekimlerin görevi uzaktan tanı koymak değildir.Hekimler adli soruşturma veya kişinin kendi isteği doğrultusunda tanı koyarlar.Son dönemde her türlü olumsuzluk medikalizasyona tabi tutuluyor. Medikalizasyon (tıbbıleştirme) ‘hastalık ile açıklama’ demek.Sosyal hayattaki “her kötülüğü hastalıkla açıklama hastalığı” diyelim buna.Bir kişinin davranışlarındaki bozukluk hastalıktan kaynaklanıyorsa o kişi masumdur.Kötülüğü hastalık ile karıştırmak hem hastalara hakarettir hem de kötülüğü masumlaştırmaktır.Bu bakış açısına göre bütün kötülükler bir hastalık ise cehennem de bir hastane olması gerekir.
O yüzden kimse istemedikten sonra onun hakkında psikolojik tahlil yapmam. Ancak insani olarak politik tahliller yapma hakkına da hepimiz sahibiz.
8. Türkiye’de çokça algı operasyonlarından bahsediliyor. Algı operasyonu nedir? Nereye kadar sürer, gerçekler hangi şartlarda ve ne zaman algı operasyonunu alt eder?
Makyavelist Gobbles tarzı politik algı oyunları başarılı olsaydı bunu ilk kullananlardan biri olan Hitler başarılı olması gerekirdi.Nihayetinde Hitler başardı mı, hayır başaramadı?Demek ki geçici bir sure işe yarıyor ve sonunda mutlaka çöküyor. İnsanların algılarıyla oynayarak toplumu yönlendirme son yetmiş seksen yılda zirve yaptı.Bunun ilk örneğini Kuranı Kerimde anlatıldığına göre Firavun ve sihirbazlarının kullandığını anlıyoruz.Yani insanları illüzyonlarla etki altına almak bir çeşit toplumsal hipnoz veya büyü.Algı oyunları bir süreliğine işe yarasa da gerçekler karşısında yalanın ömrü kısadır.
9. Birçokları Türkiye’deki durum geçici diyor. Türkiye bir Rusya veya Mısır olmaz diyor.Ancak halkın da neredeyse yüzde 40’lik gibi bir bölümü yolsuzluk ve hukuksuzlukla anılan bir iktidar destekliyor.Siz ne dersiniz?Bu yüzde 40 aldatılıyor mu, yoksa aldatılmak mı istiyor?
Kitle psikolojisi ve grup aidiyeti gibi nedenle tarafgirliklerin yarıştığı bir ortamda haklı haksız ayrımı yapılamaz.Etnik ve ideolojik aidiyet ve bunlardan beslenen siyasal yönelişler hakikatin değil tarafının kazanmasını ister.Politikanın kendi seyri içinde bunlar doğaldır.Toplumlar tıpkı bireyler gibi belli buhran dönemlerinden geçer.Toplumumuz siyasal, ekonomik ve ahlaki bir buhran döneminden geçmekte.Geçmişte muhafazakar kesime inancından dolayı baskılar yapıldı. İlk defa gücü eline geçiren kesim daha önceleri askeri vesayetin kendilerine reva gördüğü baskıyı şimdi karşı tarafa yapılmasına rıza gösteriyor.Tıpkı geçmişte geniş bir halk kitlesinin diğer bir kesime yapılan baskıya rıza gösterdiği gibi.Aslında olup bitenler bir empati şansı doğurdu herkese.Artık kimse “devlet gücü benden yana, benim tarafımda olan baskıcı iktidar iyidir” diyemeyecek.Demokrasi ve özgürlük ve adaletin herkes için en iyisi olduğu anlaşılacak.Bunlar doğum sancıları.Ülkemizin geleceğini aydınlık görüyorum.Büyük buhranlardan sonra büyük sıçramalar olur.Umarım bu buhran dönemini kazasız belasız atlatırız.Batı bu süreçleri geçirdi şimdi sıra bizde.
10. Size halktan biri sorsa, manipülasyon-propagandaya karşı kendimi nasıl koruyabilirim, kendimi aldatılmaktan koruyabilirim diye ona tavsiyeniz ne olurdu? Manipülasyon bombardımanı karşısında vatandaşın ruh sağlığını, sağduyusunu, gerçekleri anlama kabiliyetini koruması adına bir ruh hekimi olarak ne tavsiye edebilirsiniz?
Bireysel olarak yapmamız gereken Kuranı Kerimin ilk emrine uymamızdır. İlk emir “oku” der. Varlık alemindeki her nesne hadise bir harftir. Olayları hadiseleri okumak kitap okumak kadar önemlidir. Okumak aynı zamanda davet etmektir.Her birey varlık ve hadiseleri okumalı sonra da bunu duyurmalıdır.Toplumsal olarak da gerçeklerle yüzleşmesini bilmemiz gerekiyor.Bireyin ve toplumun kendiyle yüzleşmesi de yine kendini okumaktan geçer.Bütün bu olup bitenler neden oluyor.Okumasını bilene her hadise gerçekleri zaten haykırmaktadır. İnsanların bilinçaltı gerçeği bilir.Ancak gerçeği sıkça örterek kendimize yalan söyleriz. İnsan canı yandığı zaman kendiyle yüzleşir. Malesef toplum da canı yanmadan gerçeklerle yüzleşmeyecek. İnsanlar canı yandıkça uyanır.Umarım daha kötü ekonomik ve siyasi felaketlere uğramadan toplum uyanır.