Ver elini Eskimo diyarına

samanyoluhaber.com yazarlarından Abdullah Aymaz yeni köşe yazısını bir devam yazısı olarak ve "Ver elini Eskimo diyarına" başlığı ile kaleme aldı.
İkram Çarpan devamla diyor ki:

Sonrasında şöyle bir sıkıntı geldi başımıza. Sadece çok küçük, 18 saniyelik bir telefon konuşmasından dolayı, kız kardeşim gözaltına alındı. O şekilde bir şey yaşadık. Sonrasında yurt dışı yasağı koymadan bir an önce çıkalım dedik ama geç kalmıştık. Bir buçuk gün sonra Balkanlara çıkmaya çalışırken kız kardeşim benim gözümün önünde aldılar. Sonra ben tabii gitmek istemedim. 30 saniye arayla onu aldılar, beni geçirdiler. Aynı soyad, aynı şey, hiçbir şey yok. Ben gitmek istemedim ama “Bir masraf yapılacaksa aynı masrafı sana da yapacağız, o yüzden sen hazır uçağa binmişken git” dedi babamlar. Ben gittim.

Zaten o günler çok zor geçti. Kosova’ya gittim. Kız kardeşim de bir ay sonra Yunanistan’a geçti. Her zaman derim hani onun yaşadıklarına rağmen benim yaşamam gerekiyordu sebepler dairesinde. Ama Rabbim bildiği bir şey vardır. Kosova’ya gittim. Kosova’da bana bir hazırlık kampı gibi bir şey oldu. Gerçekten çünkü Türkiye’de birçok şeyden uzaklaşıyorsunuz. Maneviyattan, programlardan, kitap okumadan, ahlaktan, diyalogdan, her şeyden fersah fersah uzak kalıyorsunuz mecburen. Fikriniz, zikriniz değişiyor, manevi hayatınız etkileniyor. Belki direkt Kanada’ya gelseydim şu anki Kanada’da yaptıklarımı yapamamış olurdum. Ama o beş aylık Kosova gerçekten çok güzel şeyler kattı bana. Ufak ufak orada birkaç tane gençle muhabbet etmeye, bir şeyler yapmaya, eve davet etmeye; ondan sonra kitap okumaya, ders çalışmaya, bowlinge, filme gitmeye. Ve tekrardan neden yaşadığımı, neden bu dünyada olduğumu, ucundan da olsa hayali de olsa peygamber mesleği ne olduğunu orada tekrardan idrak ettim. Misyonumuzu, hedefimizi, hayallerimizi. Beş ay çok güzel geçti Kosova’da. Orayı çok güzel yâd ederim. Çok güzel insanlarla tanıştım, çok güzel şeyler yaşadım, tecrübe edindim.

Sonrasında aile birleşimi gerçekleşti, Kanada’ya geldim. Kanada’nın Kitchener–Waterloo şehrinde çok güzel insanlar var. Üç sene geçirdim. Orada rehberlikte elimden geldiğince bir şeyler yapmaya çalıştım. Çok güzel hatıralar, anılar biriktirdik. Gerçekten çok güzel bir neslin yetiştiğine de canı gönülden söyleyebilirim. Buna parmağımı basabilirim yani tabiri caizse. Sonrasında üçüncü senenin sonunda Toronto’ya geçtim. Toronto’da Nil Akademi’de çalışmaya başladım. Orada bir sene görev yaptım. Orada da çok güzel hatıralar geçirdim, çok güzel şeyler yaşadım. Yani acısıyla tatlısıyla çok şeyler öğrendim.

Ve sonrasında da babam Mayıs ayında Kanada’nın her yerine iş başvurusu yapmıştı öğretmenlik olarak. Çünkü kendisi buraya geldiği günden beri tek hayali öğretmenlik yapmaktı. Başka hiçbir şey değil. Herkes gibi tabii ki Uber Eats yaptı, boya yaptı, fence–deck yaptı. Bir sürü farklı işlerde bulundu, farklı işlerde çalıştı. Ama ilk geldiği andan itibaren üniversitede okudu, başvurularını yaptı, gerekli formları doldurdu, gerekli kurslara, eğitimlere gitti, sertifikalar aldı vs. Gerçekten %1’den daha az bir dilime girdi. Yani bu çabasıyla bu şeyle şu an Ontario’ya öğretmen sertifikasını alan çok çok az insan var, gelen kişi sayısına, rakamına göre. Yani bir elin parmaklarını geçiyor. 7–8 kişi geldi. İlk elin parmaklarını geçmiyor. Yüzlerce kişi geldi Kanada’ya, hâlâ da gelmeye devam ediyor.

Evet, sonrasında babam Mayıs ayında Eskimo eyaletine başvurmuştu. Ben de başvurdum. Sonrasında reddettiler. Hani benim çünkü sertifikam yok daha, eğitim sertifikam, öğretmenlik. Şu an başvuru sürecinde. Devamında aradan bir ay 10 gün geçti. Bir anda tekrardan mail geldi. Ve “Biz sizi öğretmen olarak mülakat almak istiyoruz. Kabul ediyor musunuz?” dediler. Tamam, mülakata girdim. Ondan sonra bir karar aşamasına girmem gerekiyordu benim. Karşı taraf kabul etmişti. 9 kişiyle istişare ettim. Gerçekten emin değildim, bilmiyordum. Neyin doğru olduğunu, neyin gerçekten bana fayda sağlayabileceğini. Ondan dolayı 9 kişiyle istişare ettim.

Aslında şu cevabı arıyordum: Yani bir Hizmet insanı ne yapar? Yani çünkü bir abiye soruyordum, o kendi düsturuna göre bir şey söylüyordu. Bir abiye soruyordum, hadis, sünnete göre söylüyordu. Bir arkadaşıma soruyordum, benim fıtratıma, benim tabiatımı göz önüne alarak “gitme” diyordu. Kimisi “git”, kimisi “gitme” diyordu. Kimisi “Toronto’da kal, böyle işler var” diyordu. Kimisi “git, çünkü bu çok güzel bir şey. Bu fırsat bir daha gelmez, çok mükemmel bir şey” diyorlardı.

En sonunda bir tane abiyle oturduk. 9. istişare ettiğim kişiydi. Ve hiçbir şekilde 8 kişinin de hiçbir fikrim, zikrim oturmamıştı. Ne yapacağıma dair çok kararsız ve çok bunalmıştım artık 3–4 gündür. İçimde hiçbir şey oluşmuyordu. Artık “Şuraya gideceksin” diyen bir mekanizma, bir kurum da yok. Hizmet artık tamamen bir sistem, bir topluluk. Ama herkes kendi kararını kendisi veriyor. O sebepten dolayı kendi kararımı kendim vermem gerekiyordu.

Çok değer verdiğim, sevdiğim bir abiyle buluştum. Oturduk, anlattım meseleyi. O dedi ki, “Toronto’da kal, gitme.” Ama bana verdiği örnekler öyle örneklerdi ki, yani sanki o abi bana Toronto’da kal demese cümlelerinin sonunda, ben onun beni gitmeye, ikna etmeye çalıştığına kanaat getiriyordum. Çünkü verdiği örnekler… Mesela bir örnek verdi: “Toronto’da kalmamız lazım çünkü sahildeki deniz yıldızları…” dedi. “Sahildeki deniz yıldızlarını atmamız lazım. Toronto sahilindeki deniz yıldızlarını denize atmamız gerekiyor, tekrardan hayatla buluştuğumuz, buradaki gençlere yardımcı olmamız gerekiyor” derken, ben Toronto sahilinde birçok insanın olduğunu biliyorum. Ama burada şu an bulunduğum yerde, buradaki sahilde kimse yok sebepler dairesinde.

Sonrasında “en önemli mesele iman” dedi. “Kalplerdeki iman” dedi. Ben dedim ki, benim Toronto’da tanıdığım tanımadığım nüfuz edip edemeyeceğim herkes bir şekilde bir imana sahip diyebiliyorum sebepler dairesinde. Ama Eskimolar ülkesine baktığımızda, burada olaylar öyle değil. Ve gerçekten ondan sonra üçüncü şey dedi, “Bizim ileride oraya 10 tane 20 tane İkram gönderebilmemiz için (hani metafor olarak kullanıyor) şu an durup burada o İkramları yetiştirmemiz lazım” dedi.

Ben de düşündüm, Hizmet’te hiçbir zaman ilk bir belgeye, yeni bir yere gidilirken, hicret edilirken 10 kişi 20 kişi gitmemiş. Hep birkaç, 1–2 kişi, birkaç kişi gitmiş. Ardından onlar 20’ler gelmiş. O yüzden abi bu üç örneği anlatıp bana kalmamı söylüyordu. Ama o kadar güzel bir Hizmet insanını anlattı ki, ben orada kalbim mutmain oldu. Rahata erdi, huzura erdi. Gerçekten gitmem gerektiğini anladım. Ondan sonra hazırlıklar, vedalar, arkadaşlarım vs. buralara geldik.

Ve gerçekten geldiğimizden beri de bu Eskimolar diyarında her şey çok çok çok güzel gidiyor. Rabbim belki ben buraya gelerek birçok zevkimden, birçok çevremden, arkadaşlarımdan, eğlencelerimden, haz aldığım, zevk aldığım, güzel vakit geçirdiğim insanlardan ve işlerden, olaylardan çok vazgeçerek uzaklaştım. Ama Rabbim çok başka şeyler bahşetti, lütfetti. Gerçekten hani hiçbirini neredeyse aramıyor insan. Çok tatlı bir özlemle hatırlıyor, yâd ediyor. Daha kısa bir süre oldu tabii ki. Bakalım nasip neler gösterir. Allah razı olsun, bütün kardeşlerimizden.
14 Ekim 2025 10:43
DİĞER HABERLER