İki aydır, ahlaksız ve vicdansız bir güruhun saldırısı altındayım... “Ulan dal...”la başlayan, “Ananı, bacını...” diye devam eden bir sürü ileti... İçlerinde tehditler de var.
Bir ikisini savcılığa vermiştim... Yalvarıp zırlayıp şikâyetimi geri aldırdılar... “Abi asgari ücretle çalışıyorum... Abi işsizim... Abi ben bir hata ettim... Abi çocuğum hasta...”
Böyle de tabansız herifler.
Tükenmiyorlar... Biri vazgeçse, biri başlıyor.
Belki de hep aynı kişiler ve tek bir “merkez”den yönlendiriliyorlar. Bilemiyorum.
En efendileri Aygen Toruner’di...
Sonunda o da delirdi, ağzını ve ahlakını bozdu.
Bu zat Kanada’da yaşıyor... Bilmem ne profesörüymüş. Adam yerine koyup bir süre yazışmıştım bununla... Sabırla iletilerine cevap vermiştim. Küçük tacizlerine ve “centilmence olmayan” davranışlarına göz yummuştum.
Bu küfretmiyor. Profesör ya...
Bildiği hakaret sözcüklerini sıralıyor ve güya dalga geçiyor.
Okumuş olanı böyle...
Bir de “zırcahil taifesi” var ki, nasıl başa çıkacağımı bilemiyorum.
Kendileri gönül rahatlığıyla Kılıçdaroğlucu, Bahçelici, Ergenekoncu, ulusalcı, “hayır”cı, Fazıl Saycı, şucu bucu olabiliyorlar; bu en doğal hakları... Ama başkaları başka bir şeyci olamıyorlar.
Bir düşünceyi savunmak “suç” bu güruha göre... Siyasi iktidarın kimi politikalarını desteklemek dünyanın en rezil işi... Referandumda “evet” demek ise “hem gaflet, hem dalalet, hem hıyanet...”
Bunu bu şekilde, ölçü ve edep dairesi içinde anlatmıyorlar tabii...
Küfrediyorlar. Kuru küfür...
Hayır, yadırgamıyorum.
Koskoca CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçda
roğlu (üstelik “efendi adam” diye pazarlıyorlar), muarızına “Recep, kalpazan, haramzade, koca kulaklı” diye saldıracak...
Taraftarları küfretmiş, çok mu?
Dünyanın tanıdığı büyük sanatçı Fazıl Say, hoşlanmadığı ve anlamaya çalışmadığı müziği “yavşaklıkla” suçlayacak.
Hayranları küfretmeyecek...
Harika çocuk Bedri Baykam spermli peçeteyi “sanat eseri” diye sergileyecek, referandumda evet oyu kullanacakları “geri dönülmez bir şekilde vatan haini” ilan edecek...
İzleyicileri küfretmeyecek...
Koskoca profesör Süheyl Batum, Türkiye’nin vicdanı ve yüz akı olmuş Sezen Aksu’yu “sazan” diye aşağılayacak.
Destekçileri küfretmeyecek...
Muharrem İnce her konuşmasında “Yüce Divan’a otobüs kaldıracaklarını” söyleyecek... Ulusalcı ve Kılıçdaroğlu hayranı Vecihi Timuroğlu başörtülü kadın gördüğünde “erkekliğini” hatırlayacak (Bu adam şair aynı zamanda)... CHP’nin çiçeği burnunda PM üyesi Mehmet Faraç, Süheyl Batum’un bir adım önüne geçip “minik serçe”den “deve kuşu” üretecek... Türkücü Pınar Sağ referandumda “evet” oyu kullananları “koyun sürüsü”ne benzetecek... İliştirilmiş gazeteciler “Tayyibist yargı geliyor” diye aşağılık yalanlar uyduracak... Arka bahçe sakinleri “Bu aşamada Öcalan’a çok ihtiyaç var” deyip kaostan ve terörden medet umacak...
Müntesipler küfretmeyecek... Mümkün mü?
Elbette yadırgamıyorum.
Sadece üzülüyorum.
Bu “ölçüsüz” tepkinin nedenini anlamaya çalışıyorum ve anlayamıyorum.
Nedir bu arkadaşları böylesine delirten ve zıvanadan çıkaran?
Ne çok severlermiş cunta anayasasını... Ne çok hayranlarmış Kenan Evren’e... Ne de bayılırlarmış “yargı oligarşisi”ne...