Virüs kaptığını reddeden Trump'çılar

"Maske takmayı şiddetle reddeden bazıları, maske takan hemşirelere “Niye maske takıyorsunuz? Virüs diye bir şey yok!” diye de çıkışıyorlarmış. Son seçimlerde, çoğunluk itibariyle Trump'a oy veren Güney Dakota, salgından ölenlerin en yüksek olduğu eyaletlerden biri."
Kadir Gürcan / ABD
Acil'de...!

ABD'nin Güney Dakota Eyaletinde hemşirelik yapan Jodi Doering,(1) Covid-19'dan ölen bir çok hastanın, son anda bile salgından öldüklerine inanmadıklarına şahit olmuş. Oksijen tüpüne bağlı bazı hastalar “Joe Biden, Amerika için bir felaket!” diye bağırıyormuş. 

Maske takmayı şiddetle reddeden bazıları, maske takan hemşirelere “Niye maske takıyorsunuz? Virüs diye bir şey yok!” diye de çıkışıyorlarmış. Son seçimlerde, çoğunluk itibariyle Trump'a oy veren Güney Dakota, salgından ölenlerin en yüksek olduğu eyaletlerden biri. 

Geçen yıldan bu yana Başkan Trump'ın Kasım Seçimlerini kaybetme korkusuyla virüs aleyhinde oluşturduğu karşı kampanya, hem kendisine hem de seçmenlerine çok pahalıya mal oldu. Ta başından itibaren, Covid-19'un, başkanlığı elinden almak için başta demokratlar sonra da Çin tarafından uydurulmuş bir yalan olduğu teorisinde ısrar eden Trump ve katı-muhafazakar seçmenler, ülke genelinde yaşanan trajediyi küçük göstermek için ellerinden geleni yaptılar. 

Maske takmamak, maske takanlara fiziki saldırıda bulunmak, insanların yüzlerine karşı öksürmek ve hapşırmak, seçim mitinglerinde sarmaş-dolaş olarak virüsü umursamadıklarını göstermek yaptıkları çocukluklardan sadece bir kaçı. Lokal hükümetlerin aldığı tedbirleri hiçe sayanlar, soluğu hastahanelerde aldı. Bereket versin ki, sağlık kurumları, günlük vaka ve verileri dakikası dakikasına sağlık bakanlıklarına bildirmeyi ihmal etmediler de, merak edenler herşeyi rakamları ile görme şansını yakaladı. Meğer virüs, herkesten daha muhafazakar(!), milliyetçi(!), mütevekkil(!) ve parti liderine ölesiye bağlı olanları daha kolay bulmuş. 

Beyaz Saray'da yaşadığı halde kendini salgından koruyamayan başta Trump ve yakın çevresi, kendilerine sunulan VIP hizmeti ile hastalığı kolay atlattılar. En son, katıldığı bir toplantıda konuşmacının maskesini çıkarmasını isteyen,Trump'ın şahsi avukatı Rudy Giuliani de virüse yakalandı. O da, Beyaz Saray'a yakın olmanın ayrıcalığından sonuna kadar faydalandı ve hastalığı kolay atlattı. Rudy, müvekkili Trump'ın Kasım ayında kaybettiği seçimleri tersine çevirip, tekrarlatmak için çok uğraştı ama, artık iş işten geçti. Rezil olduğuyla kaldı. Amerikan seyircilerinin bir aydır, efsane New York Belediye Başkanı'na gülmekten karınlarına sancılar girdi.

Geçtiğimiz hafta Amerika genelinde dağıtılmaya başlayan aşılar, belirlenen öncelik sırasına göre servis edilmeye başlandı. Başkan Trump'ın aşı olma konusunda nasıl tepki göstereceği merak ediliyordu. Seçim yenilgisinin tesirinden kurtulamayan Trump'tan şifahi bir cevap gelmedi ama, tepkileri azaltmak için, her zaman olduğu gibi, mayınları patlatmak için Başkan Yardımcısı Pence'i devreye soktu. Bir kaç gün önce kameralar önünde aşı olan Mike Pence, Başkan'a son bir iyilik daha yapmış oldu. Bana mı öyle geldi bilmem ama, sanki Başkan Yardımcısının elleri titriyor gibiydi! Pisi pisine gitmekten korkmuş olmalı! Kim bilir belki de, “Trump için bu yapılır mı?” diye pişman olmuştur.

Türkiye'de 17-25 Aralık sürecini farklı göstermek için gayret sarf eden Saray Soytarıları, ülkenin dibe çakılmasına ikna edici bahane bulmakta zorlanıyorlar. Her yıl aynı tarihte benzer şeyleri yazmak onların vazifesi. 17-25 Aralık'tan itibaren, Türkiye'nin hem bölgede hem de dünyada itibarsız bir ülke haline gelmesine sebep olan aktörler hala iktidarda ve hala sarayda hükümet ediyorlar. Yedi sene içindeki beceriksizliklerini listelemek epey vakit alır. 

Geçen yılın Mart ayından itibaren Türkiye'de iktidar ve Saray'ın Covid-19 salgını karşısında içine düştüğü acınası durum bütün tariflerin ötesinde. Salgından vefat edenlerin sayılarını gizleyerek, yanlış rakamlar vererek bu güne kadar geldiler. Daha ilk haftadan “Biz aşıyı bulduk!” demelerine rağmen, güç bela, Çin aşısına mahkum oldular. 

Buraya kadar her şey güzel de, Çin de aşıyı Almanya'dan sipariş etmiş. Komünist Çin Hükümeti, en asgari hayat standartlarından mahrum ettiği halkına, kendi ürettiği aşıyı vurmaya cesaret edememiş. Ne olacak şimdi? Bir de haddini bilmez birkaç akıldane “Sayın Cumhurbaşkanımız, ilk aşı için teşrif ve tenezzül buyururlar mı?” diye boşboğazlık yapınca, ortalık Salı Pazarına döndü. Öyle ya, “Acemi nalbant kendisini fakir merkebinde denermiş!”. Çin aşısına Sayın Cumhurbaşkanı'ndan başlamayı teklif etmenin hangi ağır cezayı gerektirdiğini bilmiyorlar herhalde! 

17-25 Aralık'tan sonra, mevcut iktidar ve Saray sayesinde Türkiye korkunç bir yıkılış sürecine girdi. Demokrasiden dikta bir rejime geçiş çok pahalıya mal oldu. Sistem çöktü. Yere göre sığmayan 'Başkanlık' karaya oturdu. Ülke dünya gündeminden çoktan koptu. Hükümet ve iktidar Türkiye'yi temsil etmiyor. Bunu biz söylemiyoruz. “Seksen milyonluk Türk Halkı ile bir problemimiz yok! Asıl sorun Saray!” diyen ülke liderlerine her gün bir yenisi ekleniyor. Avrupa'nın Türkiye'si kabul edilen İtalya bile, yaptığı son ankette, bölgedeki en tehlikeli ülkenin Türkiye olduğu sonucunu çıkarmış. 

Büyük çoğunluğu ile Amerikan Halkı, Başkan Trump'ın başlarına açtığı belayı fazla sürdürmeme kararı alarak, Kasım seçimlerinde Biden'i tercih etti. Seçim kaybından sonra Başkan Trump'ın sipariş verdiği yüz milyon aşının resmi işlemlerini durduğu söyleniyor. Şimdiye kadar bunu yalanlayan bir haber de çıkmadı. Geçenlerde, Covid-19'dan hastaneye kaldırılan Başkan Trump taraftarı, Cumhuriyetçi bir bürokrat ölmeden önce, “Covid-19 konusunda çok büyük hata yaptık. Her şeyi berbat ettik!” itirafında bulunmuş.

Türkiye, mevcut hükümet ve Saray'ın açtığı derin yaralardan dolayı acilde değil, Yoğun Bakım Ünitesinde hayat mücadelesi veriyordu. Saray Soytarılarının dalga geçtiği ambargolar uygulanmaya başladığında, yoğun bakımdan iyi haberler geleceğini zannetmiyoruz! Bundan sonra ölüm sebebinin, Covid-19 mu, ambargolar mı, dolar mı ya da yüksek tansiyon mu olacağının bir ehemmiyeti olmayacak. 

Güney Dakota'lı hemşire Jodi, yoğun bakım ünitesinde olan hastaların yakınları ile telefon görüşmelerine kulak misafiri olmuş. Hastalar, yüz yüze görüşemedikleri yakınlarını telefonda “Covid-19 değilim, akciğer kanseriyim!” diye ikna etmeye çalışıyorlarmış!

Kadir Gürcan
20 Aralık 2020 16:14
DİĞER HABERLER