Ümit Nağmeleri ekibi, Vuslatın Ardından programı ile Fethullah Gülen Hocaefendi'yi anlattı. Almanya'nın Hannover şehrindeki, en prestijli salonlardan Congress Centrum'da düzenlenen buluşmaya binlerce kişi katıldı.
Gençler, sergiledikleri performanslarla, izleyenleri adeta Hocaefendi ile bir araya getirdi. Hocaefendi'nin Erzurum’daki doğumundan, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki vefatına kadar olan süreçteki önemli kesitler animasyon gösterileri ve skeçlerle yeniden hayat buldu. Dünya'nın çeşitli ülkelerinden gelen gençler, gösterileriyle izleyenleri duygulandırırken, zaman zaman da izleyenlere eğlenceli dakikalar yaşattı.
Programın sunuculuğunu tecrübeli program yapımcısı Reha Yeprem yaptı.
Organizasyon Heyeti Başkanı Aziz Koçoğlu, Hocaefendi’nin hedefe koyduğu şeyleri sadece hayal ederek değil, sahada gerçekleştirerek başardığını söyledi. Hocaefendi’nin geleceğin emanetçisi olan gençliğe büyük ümit bağladığını belirten Koçoğlu; “Onları sadece bir nesil değil, medeniyetin taşıyıcıları olarak görürdü.” dedi.
Gençler, “Namın Duyulsun” parçasını okumaya başladığında, salondaki herkes artık şafağın sökmesini ve zulüm dönemin son bulmasını ümit etti. O anda herkesin hissiyatı ortaktı. Zulümlerin getirdiği yorgunluk herkesin üzerine çökmüştü; ancak bu parça seslendirildiğinde bütün salon ümidini yeniden tazeledi. Yepyeni bir bahara uyanmak ümidi doğdu.
Hocaefendi’nin Erzurum’daki çocukluk yılları skeç olarak gösterime girdiğinde salonu hüzün kapladı. Dört yaşında ki bir çocuğun Kur’an’ı hatmetmesi ve babasının merkebiyle başkasının bahçesinden geçerken, merkebin haram yememesi için ağzını bağlaması hassasiyeti anlatıldığında, herkes böyle bir zatın peşinden gittiği için Allah’a şükretti.
“Efendim” parçasını dinlediğimizde hüzünlendik, içimizi çektik. Orta Asya’nın genç sanatçılarından Faruk, bir hafta sonra çocuğu dünyaya gelecekti; ama arkadaşlarını ve hizmeti yalnız bırakmamak için programa katıldı. Eski Türkçe Olimpiyatları şampiyonu olan Faruk sahneye çıktığında, salonda ki seyircileri fedakarlık ve diğergamlık duygusu sardı. Bunlar artık ayağa kalkamaz diyen fitnecilere inat, herkes o anda ayağa kalktı. Anka kuşu misali, küllerimizden doğuyorduk. Faruk bütün salona bunu resmetmişti.
Okunan naatlar, şiirler, şarkılar kah hüzünlendiriyor, kah sevince gark ediyor, kah eğlendiriyordu. Salondaki duygu seli her köşeye sinmişti. Sevinçler, ruhların kıpırdanışı ve dirilişi de her köşeye sinmişti. Geleceğe ümitle bakmak salondaki atmosferi sarıp sarmalamıştı. Müthiş bir sinerji, büyülü bir hava her köşe başını kaplamıştı. Hocaefendi artık bedenen aramızda değildi; ama manen aramızdaydı. Gençler o sinerjileriyle Hocaefendi’yi, “Ruhunun Heykelini Dikerken” kitabındaki gibi, ruhunun heykelini önümüzde dikmişlerdi.
Genç sanatçı Erkam, “Bir gün gitsen bile hatıran yeter.” dediğinde, misafirler duygularına hakim olamayarak hıçkırıklara boğuldu ve eski anıları yad etti. “Seni yaşatacak neler var neler” nakaratı salonu inlettiğinde, “Söz verdik Allah’a, geri dönmeyeceğiz!” naraları salonun dört bir köşesinden yükseldi. Adeta onun mirasını yaşatmaya verilen söz, sessiz çığlıklarla salonu kapladı.
Öğrencilerin yurttan kaçması skeç olarak sahnelendiğinde, Hocaefendi’nin “yaşatmak için yaşama” idealine ışık tutuluyordu. Yaşatmanın sadece maddi boyutu değil, öğrencilerin kaçmasından kendini sorumlu tutmasıyla manevi boyutu da gözler önüne serildi.
Genç sanatçı Ebubekir, “Bu adam benim Hocam.” dediğinde, salonu bir babaya sahip çıkıyormuşçasına bir duygu dalgası sardı.
Sunucu Reha Yeprem’in dediği gibi, Hocaefendi sefillerin Jan Valjean’ı gibi adım adım izlenmişti; ama inandığı mefkuresinden asla taviz vermemişti. Hocaefendi’nin bu kararlılığı, bunca çekilen çileye rağmen mefkureyi devam ettirme azmine ilham kaynağı olmuştu.
Polis sorgusunda Hocaefendi’nin söylediği “Ben akılla kalbin izdivacını hedefliyorum.” sözü hem ilme hem tasavvufi düşünceye ışık tutuyordu.
Tanzanyalı Amin, “Önden giden atlılar” dediğinde, hayatlarını bir bavula sığdırarak, bilmedikleri diyarlara hicret edenlerin fedakarlığı gözler önüne serildi. Günümüzde zoraki hicrete maruz kalan Hizmet erleri bu sahnede hıçkırıklara boğuldu.
Hocaefendi, Kur’an nesli hayali kuruyordu. Kur’an’ın ruhunda derinleşen, sanatla da buluşan bir nesil... Reha Yeprem’in ifadesiyle, Hocaefendi Kur’an ruhundan ilham alan bir nesil hayal ediyordu.
“Ne olur, hiç olmazsa gurubum tulu olsun.” demişti Hocaefendi, sevgiliye yazılan bir naatında. “Hiçbir şey yolunda gitmediyse bile, bari sonum yeni bir başlangıca dönüşsün.” diyerek, aslında vefatının her şeyin sonu değil, bir başlangıç olduğunu bütün salona anlatmıştı.
Ve yeni bir Dünya kurma hayali: Her taraf gökler gibi pırıl pırıl... Sevgiyle, hoşgörüyle yeni bir dünya kurma hayalini Hocaefendi bizlere sevdirmişti. Bu sevgi etrafında kenetlenerek yola devam etme ufkunu, gelecek nesiller yaşatmaya devam edecek.
Programa katılan misafirler, etkinliğin akıcılığına duydukları memnuniyeti dile getirdi. Organizasyonun profesyonelce hazırlandığını ifade eden katılımcılar, bu güne kadarki en etkileyici program olduğunu vurguladılar. İnsicamlı, disiplinli skeç oyunları, naatlar ve şarkılar büyük bir özveriyle hazırlanmıştı. Hocaefendi’nin bereketiyle manevi atmosferi çok yüksekti ve bir o kadar da suhuletliydi. Rabbim, programı hizmetlerin inkişafına vesile kılsın diyerek görüşlerini dile getirdiler.