Toplamda hayatını kaybeden insan sayısı 2 bini buldu.
Diyarbakır’ın tarihî Sur semtinde Ulu Camii ve dört ayaklı minare çatışmalarda ağır hasar gördü.
Demokrasi, insan hakları ve özgürlük alanlarındaki gerilemeler yüzünden Türkiye, içerde ve dışarda sürekli alan kaybediyor.
Kürt meselesini çözen bir Türkiye için Suriye’de oluşacak bir Kürt bölgesi üzüntü değil sevinç vesilesi olurdu.
Rojava’ya hamilik yaparak kendisine yeni bir etki ve nüfuz alanı oluşturabilirdi.
Bugün neredeyse bütün komşularıyla sorun yaşayan Türkiye’nin bölgedeki tek dostu Kuzey Irak’taki bölgesel Kürt yönetimi kaldı.
‘Etnik sorun’ inkar edilmeden çözüm aramak gerekiyor
Aslında Kürt meselesinde yaşanan tıkanmanın temel sebeplerinden biri, Cumhuriyetin kuruluş dönemindeki ‘ulus-devlet’ anlayışının yeni bir versiyonla yeniden tedavüle sokulmasından kaynaklanıyor.
Ülkedeki dini ve etnik farklılığı sorun olarak gören zihniyet, yıllar içerisinde çözüm olarak kimi zaman arındırma, kimi zaman mübadele, kimi zaman tehcir, kimi zaman asimilasyonu öne çıkardı.
Türk’ten başka millet tanımayan devlet, ilk dönemlerde Kürt meselesine eşkiyalık, aşiret ve gericilik temelinde yaklaştı.
Şeyhler, ağalar ve beyler etkisiz hale getirilirse sorunun çözüleceğini düşünüldü.
Yıllar içinde Kürt sorununu, ‘bölgesel geri kalmışlık meselesi’ olarak algılayan yönetimler de oldu, ‘dış mihraklarca kışkırtılan suni bir konu’ olarak görenler de…
Meselenin etnik mahiyetli siyasi bir sorun olduğu sürekli inkâr edildi.
Önümüzde iki yol var
Bugün de aynı yanlış devam ediyor. Bütün ülkeyi umutlandıran çözüm süreci maalesef felaketle sonuçlandı.
Türkiye’nin yanlış dış politikası, ittihatçıların maceralarına rahmet okutan yaklaşımlar ve Suriye’deki iç savaş, Kürt sorununu yeni bir aşamaya taşıdı.
Suriye-Kobani tecrübesiyle umutlanan PKK, savaşı şehirlere taşıdı, sivil yerleşim alanlarını savaş alanına çevirdi.
Şimdi Türkiye’nin önünde iki yol var. Ya mevcut devam ettirilerek daha büyük acılara kapı aralanacak.
Ya da Kürt sorununda yeni bir yol haritası hazırlanacak. Sandık ayarlı ve kandırmaya dayalı politikalara son verilerek sorunu temelden çözmeye yönelik adımlar atılacak.
Vicdan sahibi hiç kimse PKK şiddetini benimsemez
Vicdan ve akıl sahibi hiç kimsenin PKK’nın şiddet ve terörünü benimsemesi mümkün değil.
Terör kuralsız bir savaştır ve sivillerin canına kasteder.
Son dönemlerde PKK’nın eylemlerini eleştiren, kirli ve provokatif bulan Kürtlerin sayısı hiç de az değil.
Şiddetle arasına yeterince mesafe koymaması, hendek ve barikatlara karşı sesini yeterince yükseltmemesi HDP’ye yönelik eleştirileri de artırıyor.
Yapılan anketler, PKK’nın şiddet ve hendek stratejisinin HDP’yi barajın altına doğru çektiğini gösteriyor.
ktidar ise dokunulmazlık dosyalarını gündeme getirerek HDP’yi hedef tahtasına oturtuyor.
Halkın oylarıyla Meclis’e giren milletvekillerini Parlamento’dan çıkarıp hapse atmak, ülkeye çözüm olarak sunuluyor.
Oysa Türkiye bunu ve daha ağırlarını geçmişte yaşadı. 1993-1999 arasındaki kanlı günlere dönmenin çözüm olmadığı ortada.
Şimdi Türkiye’nin önünde iki yol var. Ya mevcut devam ettirilerek daha büyük acılara kapı aralanacak.
Ya da Kürt sorununda yeni bir yol haritası hazırlanacak. Sandık ayarlı ve kandırmaya dayalı politikalara son verilerek sorunu temelden çözmeye yönelik adımlar atılacak.
Tabi uluslararası dengeleri, bölgenin yeniden dizayn edildiğini, Kürt petrolünü ve doğalgaz kaynaklarını unutmadan…
Siyasal krizler halkı bölerek çözülmez
Abdulbaki Erdoğmuş
Geldiğimiz noktaya bakınca bir kez daha başa dönmüşe benziyoruz. İktidar/Devlet şiddeti, baskıyı, zulmü bir çözüm yöntemi olarak uygulama gayretindedir.
Oysa yakarak, yıkarak, öldürerek, sürerek bu sorun daha da karmaşık hale gelir.
Kürtler Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde yapılan zulümlerin travmasını üstlerinden atamadan yaklaşık kırk yıldır başka bir zulüm fırtınası ile karşı karşıya.
Bugünkü yaklaşım ile “Kamu düzenini sağlamak” mümkün değildir. Tabloya bakılırsa 12 Eylül Otoriter devlet zihniyeti yeniden hortlamışa benziyor.
Gelecekle ilgili öngörülerde sadece Türkiye üzerinden bakmak çok gerçekçi değil. Genel olarak Ortadoğu coğrafyası yeniden şekilleniyor.
Ne yazık ki Türkiye Suriye’de yaptıklarının vebalini aktör olamamakla ödüyor.
Kürtlere yönelik yaklaşımı ise işini daha da zorlaştırcağı anlamına geliyor.
Bu kadar acıdan sonra, Irak ve Suriye’deki kazanımlardan sonra bölgeyi baskı ile bir arada tutmak mümkün değildir.
Türkiye ya Kürtleri kazanacak ya da kendisi de kaybedecek. Bu kadar acıya, şiddete rağmen bunun hala mümkün olabileceği kanaatindeyim.
Aksi taktirde Türkiye’nin insiyatif kullanamayacağı bir süreç gelişir. Elbette bu ne Türkiye’ye yarar ne de Ortadoğu’ya huzur getirir.
Silahların susması için örgütle müzakere yapılsın
Önce neyin çözüm olmayacağını söyleyeyim. Başbakan’ın iddia ettiği “sorunu sivil toplum örgütleriyle çözeceğiz” yaklaşımı kesinlikle çözüm değildir.
Hangi sivil toplum örgütü? Bu ülkede sivil toplum örgütleri ne kadar sivil? Bir de sizin “Çözüm Süreci”nde yaptığınız hataların bedelini neden toplum ödesin?
Neden yine toplumu bölecek, fitneye sebebiyet verecek yaklaşımlar sergileniyor doğrusu anlamış değilim. Siyasal sorunları halkı bölerek, birbirine düşman kamplara ayırarak veya işbirlikçilerle çözmek mümkün değildir.
Çözüm Sürecinde sorun iktidarın kendi iktidar hesaplarını bu sürece bağlamasıydı. Oysa bu sorunun çözümü ciddi bir sorumluk ve siyasi vebal gerektiriyor.
Adalet ve eşitlik sağlanırsa kavga biter
Kemal Burkay
Kürt sorunu 200 yıla yakın süredir Osmanlı döneminden başlayıp bugüne kadar sürüklendi ve çözüm bulmadı.
Çok büyük bir sorun Ortadoğu’da. Yani Filistin sorunundan daha küçük değil. Nüfus ve coğrafya olarak çok daha büyük.
Yapılması gereken eşitlik temelinde bir çözümdür. Yani bu halkın haklı ve meşru haklarını teslim etmektir.
1975’te Irak’taki Kürt ulusal hareketi yenilgiye uğradı. Barzani orayı terk ettiği zaman Hasan El Heykel Mısır’ın ünlü bir gazetesinin başyazarıydı.
Saddam Hüseyin’e aynen şunları söyledi: “Kürt halkının haklı hakları var, bugün yenilmiş olabilir ama sana düşen bu halkın meşru haklarını kabul etmendir, bu olmadığı sürece Irak’a barış gelmez.”
Dolayısıyla bu sorunun adalet temelinde çözülmesi lazım. Aynı şey Türkiye, Suriye için de söz konusu.
Yani biz komşu halklarız. Türkler, Kürtler, Araplar, Farslar bu coğrafyada bir arada yaşıyoruz.
Dolayısıyla bu sorunu barışçıl yöntemlerle çözmeliyiz. Adalet, eşitlik temelinde çözmeliyiz.
Bu olduğu zaman bu kavga biter ve herkes rahatlar. Ülkenin gelişmesinin önündeki engeller de ortadan kalkar.
Zihniyet değişimi gerekli
Demokratikleşme, daha da gelişmek, uluslararası standartlara ulaşmak bununla mümkün olur.
Onun için herkese yeni bir zihniyet değişimi gerek. En başta devlete ve iktidara gelen partilere gerek.
Buna AKP de dahil CHP de dahil. Ama aynı zamanda Kürtler de dahil. Kürtler de politikalarını yenilemeliler.
Yani eski, günü geçmiş ve artık bir yarar getirmeyen yöntemlerden ısrar etmek yanlıştır, bunun kimseye yararı yoktur.
Şiddete son vermeliyiz, barışçıl yöntemlerle mücadelemizi sürdürmeliyiz. Bize gerekli olan zihniyet değişimi budur.
Devlete ve Türk tarafına gerekli olan da Kürtleri anlamaktır. Bu sorunu çağdaş örneklere göre çözmektir.
Dünyanın başka yerlerinde benzer sorunlar nasıl çözüldüyse Türkiye’de de öyle çözülmeli. Kürtlerin meşru hakları tanınmalı, eşitlik temelinde çözülmeli.
Barış için cesaret gerek
Şu an ki durum iyi değil. Bu yeni bir şey de değil. Çatışma 1984’te başladı. Öncesinde de olaylar vardı.
Bunlar Kürt halkına çok büyük acılar yaşattı. Türkiye de bundan büyük kayıplara uğradı.
Türk halkına da acılar yaşattı, bugün de yaşatıyor. Burada ölen polis, asker bizi de üzüyor.
İnsanca olan bu sorunu çözmektir. Kolay değil tabii barışçı bir çözüm bulmak.
Ama bunun için cesaret gerekiyor her iki tarafa.
Yani devlete gerekli olan doğru dürüst bir çözüm projesi ortaya koymak, palyatif tedbirlerle bu işler olmuyor.
Böyle ufak tefek şeylerle Kürt halkını oyalamak mümkün değil.
Kürt halkının meşru haklarının tanıcağı cesur projeler gerek. Bunu yapabilirsek gediği aşarız.
Bunu yapamazsak maalesef acı çekmeye devam ederiz ve bu çok pahalıya mal olabilir.
Ülkemiz bir Suriye olmasın. Sorunu çözümezsek nereye gideceğimiz hiç belli olmaz.
YARIN: Tek muhatap PKK olmasın
Aziz İstegün