Ya dün söylenenleri inkar, ya da yarın söyleyeceklerini...

Ya dün söylenenleri inkar, ya da yarın söyleyeceklerini...
Bülent Arınç'ın dünkü kağıt parçası açıklaması bizi 3 yıl geriye götürdü.

Çok değil sadece 3 yıl önce Anadolu Ajansı'nın servis ettiği bir haber, şu an konuşanların ne büyük bir dönüşüm(!) geçirdiğini, o zamanki söylem ve itiraflarını nasıl bugün hizmet hareketine karşı kullandıklarını, nasıl bir ittifak içine girdiklerini gözler önüne seriyor...

Beştepe'deki ilk Bakanlar Kurulu sonrası Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, mutad olduğu üzere yaptığı basın açıklamasında MİT Tırlarıyla ilgili şunları söylüyordu: 
"Bu konuda ellerinde hiçbir bilgi ve belge olmadan birilerinin altına imza atıp 'tutanaktır' diye servis ettikleri bir kağıt parçası ile dünya kamuoyunu aldatmaya çalışıyorlar. Kesinlikle doğru değildir." 

Arınç, askeri makamlardan sızdırıldığı izlenimi veren Tır hadisesine ait ifade tutanaklarına 'kağıt parçası' diyordu. İfade alanlar, verenler hayattayken, henüz geçmiş yıla ait bir meselede hem de... İnanıp inanmamak size kalmış, ancak kağıt parçası sözünde ilginç bir ayrıntı gizli...

''ISLAK İMZAYA KAĞIT PARÇASI DİYEN ADAM''

Bülent Arınç, bundan tam 3 yıl önce 18 Ocak 2012'de TV8'de Erkan Tan'ın programına katılıyor ve orada kendisine yönelik suikast iddialarıyla ilgili şu sözleri sarf ediyor, (Radikal gazetesine yansıyan haber metninden okuyalım): 

(...)
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, hükümete karşı kurulan internet siteleriyle ilgili Andıç davası kapsamında tutuklanan eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'la ilgili ilginç değerlendirmelerde bulundu. Arınç, 'Başbuğ'un savunmasının bir yerinde 'Hani nerede o iddialar, kim suikast yapıyormuş?' ifadelerini kullandığının hatırlatılması üzerine "Sayın Başbuğ, aynı zamanda eline LAW silahını alıp ona boru diyen bir insandı. Islak imza, bilmem ne imza tartışmalarına da 'kâğıt parçası' diyen birisiydi. Bırakınız onu söylemesini, benimle ilgili iddiaları, 'O gözetleme emrini ben verdim' diyen kişiydi. Yani neyi, ne zamanda, ne kadar doğru söylediğini bilemiyorum. Herhalde yargı, bunların hepsini değerlendirecektir.'' dedi. 

Arınç'ın sözünü ettiği olay 19 Aralık 2009'da yaşandı. Emniyete gelen bir ihbar üzerine polis ekipleri Arınç'ın Çukurambar'daki evinin etrafında dolaşan iki şüpheliyi gözaltına aldı. Şüphelilerin daha sonra Genelkurmay'da görevli iki subay olduğu anlaşıldı. Subaylardan birinin, bu sırada üzerinden çıkan ve Arınç'ın evinin krokisini gösteren kâğıdı yutmaya çalıştığı iddia edilmişti. Olayın ardından Özel Yetkili Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği olayla ilgili soruşturma başlattı. Soruşturma kapsamında Genelkurmay Başkanlığı'na bağlı Seferberlik Tetkik Kurulu'nun 'Kozmik Oda'sında günlerce arama yapıldı. 

Başbuğ, daha sonra internete düşen ses kaydında Arınç'ı gözetleme emrini kendisinin verdiğini itiraf etmişti.
Başbuğ orada ''Ankara Seferberlik Kurulu Bölge Başkanlığı'ndaki yaşadığımız bir olay. Evet, bunlara biz görev verdik. Ben verdim, hiç kimse de ırgalamasın, ben verdim. O görevi arkadaşlar icra ediyorlar. Uzun süredir icra ediyorlar. Yapılan ne, bu adamlar sürekli orada, yapılan ne? Nedir yapılan? Daha görev yaptığınız bölgenin karakteristiğini bir kere tam bilmeniz lazım yani.'' diyordu.

İlker Başbuğ, aynı konuşmada Seferberlik Tetkik Kurulu'ndaki aramalara da izin vermesini de Efendim işte bu Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı'na gelecekler, arayacaklar. Yani ne yapacaksınız? Bir: Aratmayacaksınız, Aratmazsanız ne olacak? Arayabilirler mi? Girdim. Giremezsiniz desen ne yapacaklar, girebilirler mi oraya? Nah girerler... diye açıklıyordu.

''VE GELİYORUZ YENİ TÜRKİYE'YE...''

Şimdiki zamana geri dönelim...Dün Başbuğ için ''law silahına boru diyen, ıslak imza bilmem neye kağıt parçası diyen biriydi'' ifadelerini kullanabilen Arınç aynı sözleri MİT tırları belgeleri için de kullanmaktan çekinmiyor: 
"Bu konuda ellerinde hiçbir bilgi ve belge olmadan birilerinin altına imza atıp 'tutanaktır' diye servis ettikleri bir kağıt parçası ile dünya kamuoyunu aldatmaya çalışıyorlar. Kesinlikle doğru değildir." 

KENDİNİ DE UNUTTU, BAŞBUĞ'U DA UNUTTU

Üstelik geçtiğimiz günlerde kozmik odanın aranmasıyla ilgili söyledikleri daha da ilginç. 27 Aralık 2014'te bu sefer Habertürk'te Arınç bakın kendisine yönelik suikast iddiaları ve kozmik odanın aranmasıyla ilgili neler söylüyor:

''Ben bunun bir suikast teşebbüsü olmadığına hukukçu kimliğiyle o zaman karar vermiştim.  Bazı olayların kumpas olduğu ortaya çıktığı için içimde şüphe zamanla büyüdü. Acaba bu olay sebebiyle benim üzerimden operasyon mu yapıldı diye içinde şüphe büyüyor. 5 yıldır soruşturma sonuçlanmadı.''

İnanılır gibi değil... 

Bülent Arınç, evini gözetleyen subayların bahane edilerek suikast yalanı uydurulduğunu ve o günlerden bu yana bundan şüphe duyduğunu söylüyor. Ö dönem söylediği kendi sözlerini çöpe atıyor. Hatta İlker Başbuğ'un 2010 yılında internete düşen ses kaydındaki ifadelerini bile çöpe atmaktan çekinmiyor.

Ses kaydında Başbuğ Arınç'ın evini gözetleyen subaylara emri verdiğini bizzat kendisi söylüyordu.  Üstelik o kayıtta, "içimizdeki çürükler yüzünden bilgi sızıyor" da diyordu. Bu ses kaydı o dönem TSK tarafından doğrulanmış, (herhalde montaj savunması o dönem kimsenin aklına gelmedi) ''yapılan ilk incelemede, söz konusu ses kaydının, Sayın Genelkurmay Başkanı'nın yurtdışında askerî personele yapmış olduğu bir konuşmadan yararlanılarak düzenlendiği anlaşılmıştır" denmişti.

Haber haberi açtı, biraz daha detaylandırsam nereye varır kimbilir...

Gazeteci Mustafa Hoş, Erdoğan'ın yükselişini anlattığı 'Big Boss' kitabının girişinde 'Neo Türkiye'nin panzehiri hafızadır' diyor. 
Evet... Yeni Türkiye'de bugün söylenenler ya dün söylenenlerin inkarı, ya da yarın söyleyeceklerinin.
Savrulmanınsa bu kadarı zor görünür. Yolsuzluk iddialarından kurtulmak adına (manevra alanı sağlamak, karşı cepheyi genişletmek için demek daha doğru) darbe davalarında tutuklananların serbest kaldığı dönemden bu yana süren ittifak başka nasıl açıklanır ki zaten? 

Fuat KARAZEYBEK

20 Ocak 2015 12:32
DİĞER HABERLER