Geçtiğimiz kasım ayında başkentte Yağmur Dergisi’nin şairleri bir araya gelmişti. Programda şiir ve edebiyata dair birçok şey söylenmiş, öğrencilerin ve Ankaralı edebiyatseverlerin katılımıyla hummalı bir şiir günü gerçekleşmişti. Aradan soğuk kış geçip günler bahara bağlandığında Samanyolu Eğitim Kurumları’nın ev sahipliğinde bu kez hikâye, roman ve deneme yazarları bir araya geldi.
Yağmur Dergisi’nde kalem oynatan yazarların katılımıyla gerçekleşen program sabah oturumuyla başladı. Yazarların hikâye ve edebiyat üzerine düşüncelerini tartıştıkları bu oturumda hikâye ve denemeleriyle edebiyatımıza birçok eser kazandırmış olan M. Said Türkoğlu başkanlık yaptı. Mehmet Doğan’ın yenilenme dönemi edebiyatıyla ilgili ‘içimize sokulan Truva atı’ sözü oturumun genelinde konuşulan, üstüne eklemeler yapılan ifade olarak hafızalara kazındı. Şimdiye kadar okullarda okutulan edebiyatın kendi ruhumuzu taşımadığını ifade eden Doğan, yazarların üstüne düşen görevin, bu toprakların ve toplumun ruhuna uygun eserleri estetik prensipleri de göz ardı etmeden yazmaları olduğuna dikkat çekti. Sabah oturumunda Ali Şanverdi Kur’ân’ın her bir kıssasının bir mesel olduğunu ve bu gözle bakıldığında Kur’ân-ı Kerim’de hikâyelerin ve hatta hikâye dizilerinin var olduğunu görmek gerektiğini söyledi. Recep Şükrü Güngör ise hikâye yazmaya başlarken Dede Korkut’tan başlayarak kendi anlatımızı dikkatle incelemek gerektiğini söyledi. Nihat Dağlı’nın hikâyede anlatılan insana gerçekleriyle, çelişkileriyle yer verilmesi gerektiği hususunda beyan ettiği görüşler salonda farklı bir tartışmanın gündeme gelmesine neden oldu. Kimi yazarlar insana ait olumsuzluklardan bahsetmenin kötü durumları artırabileceğini savunurken kimi yazarlar ise insanın kötü yanlarının anlatılmasının bu kötülüğü benimsemek olmayacağına dikkat çekti. Bu tartışma sonucunda ise insana ait kötü düşünce ve hallerin romana metaforlar yoluyla dahil edilebileceği görüşü ağırlık kazandı. Yağmur Dergisi yazarlarından Hüdayi Can ise edebiyat denilince hâlâ Batıdan ithal edilen kuramların dayanak olarak kabul edildiğini söyledi. Yeni bir kuramın oluşmasında ise ilahiyatçıların bir yol çizmesinin bir gereklilik olduğunu söyleyerek konuşulanlara bir çözüm önerisi sunmuş oldu.
Fantastik edebiyatın genç kalemleri de oradaydı
Günün bir diğer konusu ise fantastik edebiyat romanlarıydı. Bu metinlerin inancımıza ve kültürümüze nasıl uygulanabileceği hakkında ise iki genç yazar Cenk Enes Özer ve Hacı Şaban Boztaş konuştu. Gençlerin daha çok ilgi duyduğu ve merakla takip ettiği bu tür romanların doğru bir mesajla nasıl yoğrulabileceği hakkında fikirlerini anlatan Hacı Şaban Boztaş, metaforik anlatımı insana ait kötülükleri anlatırken daha çok tercih ettiğini ifade etti. Kendisini metaforlara zorlayan bu ‘iyi’, ‘kötü’ savaşının Kurgan’ın temel felsefesini oluşturduğunu anlattı. Hizmetkâr serisinin yazarı Cenk Enes Özer ise kendi yazdıklarını fantastik olarak tanımlamaktan kaçınarak yazma serüveninin “Hakikatlerimizi çocuklarıma nasıl anlatırım?” sorusuyla başladığını söyledi. Hizmetkâr serisinin edebiyat yapmaktan çok bir ihtiyacı karşılamak amacıyla yazıldığını ifade eden yazar beslendiği kaynakları ise Kur’ân ve hadisler ve bunlardan yola çıkan temel eserler olduğunu ifade etti. Emrah Bilge Merdivan, Zekeriyya Kantaş, Hüdayi Can, Şemsettin Yapar, Muhammet Erdevir ve Yusuf Ünal’ın da yazma hayatına dair fikirlerini ifade ettiği programın öğleden sonraki ayağında yazar ve öğrenci buluşmaları yer aldı.
Önce yazarlar sonra öğrenciler sahneye çıkarsa…
Cuma günü akşamında Ankaralı edebiyatseverlerin katılımıyla gerçekleşen panelin konusu ise Yazarlığın Yokuşları’ydı. Edebiyat ilgililerinin katılımıyla gerçekleşen panelde her hikâyeci yazın hayatında karşılaştığı ‘yokuş’ları ve zorlukları anlattı. Güzel anekdotların paylaşıldığı akşamın sonunda ise sürpriz bir şekilde yazarlar öğrencileri sahneye aldı ve kendileri dinleyici koltuğuna oturdu. Öğrencilerle soru cevabın yapıldığı bu eğlenceli programla edebiyatla geçen bir Yağmur programı daha sona erdi.