Belgesiz gazetecilik ve belgesiz siyaset yeni Türkiye’nin en popüler kavramları haline geldi. Gerek ülkeyi yönetenler, gerekse varlık sebepleri iktidarı kayıtsız şartsız desteklemek olan gazete ve televizyonlar yalan söylemekten, yalan yazmaktan çekinmiyor. Kaynağı olmayan, somut bir kanıt, gerekçe, belge, bilgi göstermeden iktidar medyasının açıktan söylediği yalanlarla kamuoyu yönlendirilmeye çalışılıyor. İddialar ise ya muhatapları tarafından çürütülüyor ya da kendileri bir belge ortaya koyamıyor. Ama buna rağmen yalanda ısrar etmekten vazgeçmiyorlar. Bunun son örneği geçtiğimiz hafta yaşandı. Başbakan Ahmet Davutoğlu, Gümüşhane’de düzenlenen AKP mitinginde Hidayet Karaca ve polislerle ilgili tahliye kararının Fethullah Gülen Hocaefendi’nin talimatıyla yapıldığını iddia ederek, “Bir hafta önce Pensilvanya’dan bir talimat aldılar, kayıtları var bizde.” diye konuştu. Yandaş medyaya göre Hocaefendi’nin Herkül.org’da yayınlanan haftalık sohbetindeki dua talimattı. Hocaefendi’nin avukatları da iddiaları yargıya taşıyarak Davutoğlu’na “Elindeki kayıtları mahkemeye sun ve iddianı ispat et.” çağrısı yaptı. Aradan bir hafta geçti ama Davutoğlu hâlâ belgenin ne olduğunu açıklayamadı. Aynı şekilde Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı’nın HDP’li belediye başkanıyla yaptığı ve gazetede yayınlanan görüşmesi için de gizli toplantı iddiasında bulundu. Bunun da yalan olduğu görüntülerle belgelendi.
Kabataş yalanı kabına sığmadı…
Gezi protestolarının devam ettiği 1 Haziran’da türbanlı bir kadının 90-100 kişilik üstleri çıplak, ellerinde deri eldivenler bulunan, başları sargılı kişilerce taciz edildiği ve bebeğiyle birlikte şiddete maruz kaldığı iddia edilmiş, dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan da bu iddiayı dile getirmişti. Bunun üzerine iktidar yanlısı birçok gazete, olayı Gezi eylemcilerine mal ederek yazmıştı. Sözde mağdurla yapılan ve manşetlerden servis edilen haberler, toplumun kutuplaşmasını zirveye çıkarmıştı. Daha sonra Bahçelievler Belediye Başkanı Osman Develioğlu’nun gelini olduğu öğrenilen Zehra Develioğlu’nun yaşadıklarını gösteren Mobese görüntüleri olduğu söylenmişti. Hatta Erdoğan, 2013 Haziran ayında ‘Cuma günü görüntülerini açıklayacağız’ demişti. Aradan yıllar geçti ancak olayı kanıtlayan bir görüntü yayınlanmadı. Şubat 2014’te çok konuşulan ve nefreti tetikleyen bu iddianın kamera görüntülerini yayınladı Kanal D. Görüntülerde, iddia edildiği gibi yarı çıplak 90-100 kişilik grup şiddeti yoktu. Tüm ülke neredeyse her cuma Erdoğan’ın görüntüleri açıklamasını beklerken, bir kesim, kadının tacize uğradığı konusunda ısrarlıydı. Ta ki, Z.D. ile görüşen gazeteci Balçiçek İlter özür dileyene kadar. “Ben kendi adıma bir genç kadının hezeyanlarını sizlerle paylaştığım için özür dilerim. Yanıltıldım.” sözlerini diğer bir gazeteci Elif Çakır’ın avukatı Fidel Okan’ın olayın abartıldığını söylemesi ve Çakır’ı yalanlaması izledi. Derken olayın ateşli savunucularından İsmet Berkan da özür diledi.
Camide içki…
Gezi Parkı olaylarının tazeliğini koruduğu günler… Yer Kabataş Bezm-i Alem Valide Sultan Camii. Toplumu ikiye bölecek bir iddia daha: Camide içki içildi. Dönemin başbakanı Erdoğan, 11 Haziran 2013’teki AK Parti Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmasında, “Dolmabahçe Bezm-i Alem Valide Sultan Camii… Ayakkabılarla içine gireceksiniz. Orada içeceksiniz. Ve bu ülkenin dini mabetlerine karşı bu saygısızlığı yapacaksınız. Ne adına? Çevre adına. Caminin müezzinini tehdit edeceksiniz. Bütün görüntüler elimizde. Cuma günü arkadaşlarımıza bunları görüntüyle vereceğiz.” ifadelerini kullanmıştı. Eylemcilerin sığındığı caminin müezzini Fuat Yıldırım, Emniyet’te altı saat süreyle tanık olarak ifadenin ardından, “Ben camide içki içen görmedim, olsa muhakkak görürdüm.” demesinin ardından çok zaman geçmeden Başakşehir’e bağlı Kayabaşı köyüne sürülmüştü. Caminin imamı Halil Necipoğlu Zeytinburnu’na, Beyoğlu Müftüsü Recai Albayrak ise Karadeniz Ereğli’ye tayin altında sürülmüştü. Yayınlanan görüntülerde de içki içildiğine dair somut bir kanıt yoktu.
Sümeyye’ye suikast iddiasını TwItter yalanladı
Bu kez yalana konu olan isimler hayli şaşırtıcı. Biri Twitter fenomeni sanal bir kullanıcı olan Fuat Avni, diğeri CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran. Yalan ise ‘Umut Oran ile @fuatavni_f arasında Twitter’da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kızı Sümeyye Erdoğan’a yönelik suikast hazırlığı da dâhil bir dizi plan yapıldığı iddiası. Bu yalanı iktidara yakın Star, Akşam ve Güneş gazeteleri gündeme getirmişti. CHP’li Umut Oran, konuyla ilgili TBMM’de yaptığı basın toplantısında kendisine ve partisine yönelik saldırıda bulunan yandaş medyayı sert ifadelerle eleştirmiş ve yalanlamıştı. Umut Oran, iktidara yakın medyanın kendisiyle ilgili iddialarını Twitter’ın ABD’deki merkezinden gelen yazıyla bir kez daha çürüttü. Twitter’dan gelen cevapta, Umut Oran ve @fuatavni_f adlı kullanıcıların birbirini takip etmediği ve ‘DM’ yoluyla mesajlaşmalarının mümkün olmadığı, Oran’ın 73 sayfalık görüşme dökümünde böyle bir kayda rastlanmadığı belirtilmişti. Umut Oran suikast yalanını Twitter’dan gelen belgeler ve “Siz bir terör örgütüsünüz, kumpasçısınız, tetikçisiniz ve müfterisiniz. Yaptığınız anayasal düzene, hukuk devletine darbedir.” sözleriyle çürütmüş oldu.
Böceği koyan buldu
2011'in Aralık ayında dönemin başbakanı Erdoğan'ın Ankara Subayevleri Mahallesi'nde evinin bulunduğu binadaki ofisinde bir dinleme cihazı görüldüğü iddia edilmişti. O tarihten bu yana Ankara'yı meşgul eden böcek soruşturması 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasından sonra bir anda yeniden gündeme getirilmişti. Erdoğan, Şubat 2014'te yaptığı açıklamada, böcekleri yerleştiren kişilerin belirlendiğini ve bu kişilerin yurtdışına kaçtığını iddia etmişti. Ancak aradan çok geçmeden böcekleri yerleştiren kişi olduğu öne sürülen S.D.'nin yurtdışına kaçmadığı ve resmi görevle yurtdışında bulunduğu ortaya çıkmıştı. Daha sonra aynı müdüre inceleme yaptırmadıkları, hazırladığı raporu değiştirmeyince de yurtdışı görevine sürüldüğü ortaya çıkmıştı. Daha sonra böcek olarak adlandırılan dinleme cihazı konulmasıyla ilgili 13 kişi hakkında dava açıldı. Böceklerin bulunduğu sırada olay yerinde olan dönemin Başbakanlık Müşaviri, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mustafa Varank tanık olarak dinlendi. MİT ekibiyle birlikte böceği bulduklarını belirten Varank, gerekmesine rağmen bir tutanak tutmadıklarını itiraf etti. Efkan Ala'nın talimatıyla aramada bütün polislerin dışarı çıkarıldığını, MİT mensuplarının içeride kaldığını söyledi. Bunun yanı sıra böcek olayıyla ilgili TÜBİTAK'tan geçmiş tarihli bir rapor istendiği ortaya çıktı. İstedikleri şekilde rapor yazmadığı için TÜBİTAK eski başkan yardımcısı Hasan Palaz, daha önce gözaltına alınıp bırakılmasına rağmen, ikinci kez gözaltına alınıp tutuklandı. Varank, ifadesinde MİT ve Efkan Ala'yı işaret ederek, Hasan Palaz ise raporda tahrifat yapmadığı için görevden alındığını söyleyerek böcek yalanını çürütüyor.
Faiz lobisi dedi, açılışına katıldı
31 Mayıs 2013’te başlayan Gezi Parkı olayları akabinde dönemin başbakanının dile getirmesiyle bir kavram girdi hayatımıza: Faiz lobisi. Neydi bu faiz lobisi? Dönemin başbakanı Erdoğan'a göre, protestoculara destek veren Koç, Boyner gibi dış bağlantıları olan, ekonominin nabzını tutan, iş dünyasının önde gelen isimleri... Uzun süre komplo teorilerinin, kara propaganda listelerinin başında yer aldı faiz lobisi. Ancak aradan geçen zamanda Koç grubunun iddia edildiği gibi bir faiz lobisi olduğu yalanını Erdoğan bizzat kendisi çürüttü. Gezi Parkı sonrası Kasım 2013'te düzenlenen ‘Türkiye İnovasyon Haftası’nda, Ali Koç'a İnovasyon Liderliği ödülünü Erdoğan vermişti. Faiz lobisinin bırakın kim olduğunu, nasıl yönetildiğini, dış bağlantılarını ortaya çıkarmayı; Erdoğan, daha sonra faiz lobisi olmakla suçladığı Koç'un bir fabrikasının açılışına da katılmıştı.
7 bin kişi dinlendi efsanesi
23 Şubat 2014'te Star ve Yeni Şafak, aynı manşetle çıktı. ‘7 bin kişiyi dinlemişler' ve ‘Derin Kulak Pensilvanya' başlıklı haberlerde iki TMK savcısının 'Selam Terör Örgütü' soruşturması altında mahkemelerden aldığı izinlerle üç yıl boyunca dinleme yaptığı iddia edilmişti. Havuz medyasına ilk yalanlama İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Hadi Salihoğlu'ndan gelmişti. Salihoğlu'na göre dolaylı dinlemelerle birlikte bu rakam 2 bin 280 idi. Dinlemeyi yapanlar ise 7 Şubat 2012'de yaşanan MİT soruşturması krizi sonrasında özel yetkileri alınan Adnan Çimen ve sonrasında soruşturmayı devam ettiren Adem Özcan'dı. Savcı Adem Özcan, haberdeki bilgilerin doğru olmadığını açıklarken, Savcı Adnan Çimen de HSYK'dan dosyanın incelenmesi için müfettiş talep etmişti. İktidarın getirdiği savcılardan İrfan Fidan ise takipsizlik kararı verdiği dosyada dinlenen kişi sayısını 238 olarak açıklayarak yalanı belgelemiş oldu.
Dolarların belgesini hâlâ gösteremedi
17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonundan hemen sonra, soruşturmanın seyrini değiştirmek adına atılan iftiralardan Bank Asya da nasibini almıştı. Önce havuz medyasında yalan haberler yayılmıştı. Güya, Bank Asya, 17 Aralık 2013 tarihli rüşvet ve yolsuzluk operasyonundan haberdar imiş ve bunu fırsata çevirmek için yüklü miktarda döviz toplamış. Vurgun 2 milyar dolarmış. Ekonomistler, dövizden bu büyüklükte kâr etmek için 30 milyar dolar almanın yetmeyeceğini söylediği halde bu kez bir devlet yetkilisi konuyu gündeme getirmişti. İçişleri Bakanı Efkan Ala çıktığı bir televizyon programında, “Operasyon öncesi dolarları kim aldı diye soruyorsam şüpheden değil, elimde belgeler olduğundan soruyorum.” demişti. Bank Asya’nın, uzmanların açıklamalarına rağmen bu yalan sürdürülmüştü. Olayın üzerinden bir yıldan fazla süre geçti. Efkan Ala hâlâ elindeki belgeleri gösteremedi.
Bir yıl geçti, ‘Kim tehdit etti?' açıklayamadı
Başbakan Yardımcısı ve hükümet sözcüsü Bülent Arınç'ın, 2 Mart 2014 tarihinde CNN Türk'teki konuşmasında, "Dershaneler konusunda Cemaat, Başbakan'ı (Tayyip Erdoğan) tehdit etti". sözlerinin üzerinden bir yıldan fazla zaman geçti. Arınç bu sözleri bizatihi Erdoğan'dan duyduğunu anlatmıştı. "Bana geldiler, 'Elimizde kasetler var piyasaya süreriz, hükümetini yıkarız' diye konuştular. Ben de restini gördüm. ‘Sonunda bu alçaklığı da yapacak mıydınız?' diye onlara söyledim." dediğini aktarmıştı. Birkaç gün sonra tehdit konusu Bülent Arınç'a tekrar sorulduğunda cevap, “Bugün isim vermemi mi istiyorsunuz? O akşamki konuşmalarıma ilave edecek herhangi bir husus yok.” şeklinde olmuştu. Aradan geçen sürede ne Arınç ne Erdoğan bu isimleri açıklamadı.
Baykal kasedi iddiasını bizzat muhatabı çürüttü
Dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan, yolsuzluk dosyalarındaki ses kayıtlarını kamufle etmek için, 17 Aralık sonrası ısrarla 2011 seçimleri öncesinde internete sızdırılan Baykal ve MHP kasetlerini gündeme getirmişti. Şubat 2014'te partisinin grup toplantısında da hiçbir somut delil göstermeden bu kasetlerin arkasında ‘paralel yapı'nın olduğunu öne sürmüştü. Hâlbuki Baykal, defalarca aksi yönde açıklama yapmış, kumpasın arkasında hükümetin olduğunu söylemişti.
Nerede yazıyor dönemin başbakanı?
Yalova mitinginde yaptığı konuşmada, yolsuzluk ve rüşvet soruşturması kapsamında hazırlanan fezlekelerde kendisi hakkında ‘dönemin başbakanı’ ifadesinin kullanıldığını iddia etmişti, dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan. Oysa savcılığa giden fezlekede 10 kez ‘Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’, 43 kez de ‘R. Tayyip Erdoğan’ kullanıldığı ortaya çıkmıştı. Yani Başbakan’ın iddia ettiği gibi, fezlekenin hiçbir yerinde ‘dönemin başbakanı’ ya da havuz medyasının dillendirdiği gibi ‘devrik başbakan’ ifadesi yer almıyordu. Aradan çok geçmeden eski Mali Şube Müdürü Yakub Saygılı ‘dönemin başbakanı’ şeklinde bir ifadenin hiçbir çalışmada yer almadığını söylemişti. Operasyonların ardından dosyadan el çektirilen Savcı Celal Kara da, “Dönemin başbakanı ifadesi hiçbir fezlekede veya evrakımızda yer almamaktadır.” diyerek yalanı çürütmüştü.
Bunlar da Bonus yalanlar
Erdoğan: 80 öncesi kızım bana not yazdı! (Esra Hanım 1983 doğumlu)
Cemaatin Yargıtay imamı var. (Söyleyen kişi iddiasından vaz geçti)
Dışişlerini ‘paralel yapı’ dinledi. (Delil yok, kanaat var)
PKK ve Cemaat ortak çalışıyor, belge var. (O belge hâlâ sunulamadı)
Ayakkabı kutusundaki paraları polis koydu. (O paraları sahipleri faiziyle geri aldı)
PKK ile görüşmüyoruz, görüşen şerefsizdir. (Erdoğan görüştüklerini açıkladı)
Urla’daki villalar 30 yıl önce yapıldı. (4 yıl öncesine kadar olmadıkları ispatlandı)
Cemaat mensuplarını fişlemedik. (2004’ten beri fişledikleri belgelendi)
Z. Çağlayan: 700 bin TL’lik saati ben aldım. (Kendisi Zarrab’ın aldığını itiraf etti)
HDP’li Diyarbakır Belediye Başkanıyla arka kapıdan girip gizlice görüştüler.(Görüşme gazetede haber olarak yer aldı. Ortaya çıkan görüntüler de iddiaları yalanlıyordu.)
Zaman