Yanlış hesap Bağdat'tan döner...

Türkiye Irak'ta, Amerika'yla 'yanlış bir dalga boyu'nda buluştuğu ve Kürtlerin de 'Sünni' olduğunu göz önüne almadığı için hata yaptı. Geçen hafta perşembe gecesi, Bağdat’ta Celal Talabani Cumhurbaşkanı seçildiği vakit, daha önce de yazdığım gibi, Talabani’nin “siyasi üssü” olan Süleymaniye kentindeydim. Ertesi sabah, Erbil’e hareket etmeden önce iPad’imi açıp Türk basınına bir göz attım. En çok dikkatimi çeken, Milliyet’te yayımlanan “Türkiye Irak’ta Niçin Kaybetti?” başlıklı yazı oldu. İlk paragrafı doğru cümlelerle örülmüştü: “Ankara’da sessizlik. Doğruya doğru; Irak’ta yeni kurulan hükümet, (burası yanlış, çünkü daha hükümet kurulmadı; hükümet krizi aşıldı. cç) Türkiye’nin istediği doğrultuda gelişmedi. Bağdat’ta iktidarı, İran damgalı olan güçlü bir Şii blok ele geçirdi. Ankara’nın Sünnileri kollama ve İran’ı dengeleme çabaları beklenen sonucu vermemiş gözüküyor. Üstelik son dakikada Celal Talabani’ye alternatif cumhurbaşkanı çıkarma girişimleri tam anlamıyla geri tepti. Bu yüzden de medyada ‘Ankara yanlış ata oynadı’ yorumları var. (Benden başka bu yorumu medyada kimse yapmamıştı!) Dolayısıyla yazının geri kalan bölümü bana cevap niteliğinde görünüyordu. “Ahmet Davutoğlu’nun yürüttüğü Irak politikası başarısız bulunuyor. Bu böyle mi?” Öyle. Yanlış bilgiler, yanlış savunma Öyle ama “yazdırılmış” yazarımız cevap yetiştiriyor: “Bence sadece sonuca bakıp ‘Türkiye kaybetti’ demek doğru değil. Öncelikle Irak’ta kaybeden, Türkiye’nin yanında, ABD ve sekter olmayan bütünleşmiş Irak projesi.” Yanlış. ABD’nin Kürtleri ekarte edip, Sünni Arap cumhurbaşkanı projesinin neresi “sekter olmayan bütünleşmiş Irak projesi”? Türkiye’nin de rol aldığı proje, Suudi Arabistan ve Katar gibi ülkelerin Sünni Arap şahsiyetleri fonladığı düpedüz bir “sekter proje” idi ve Irak’ta kanlı ve mezhebi iç savaşı daha da tetikleyecek Amerika’nın kötü bir projesiydi. “Yazdırılmış” yazarımız devam ediyor: “Biraz da ilkelere ve doğrulara bakmak lazım. Dış politika, sadece pragmatizm üzerine kurulu değildir. Ankara, Şii blokun lideri Nuri el-Maliki’ye karşı bir denge arayışında haklıydı...” Irak’tan alınacak ders Yanlış politikaya “pragmatizme karşı” sanki “ilkeye dayalı” olmak gibi geçersiz bir “ahlaki kılıf” geçirilmek istenmiş. Bir kere Nuri el-Maliki, Şii blokun lideri değildi. “Şii blok” vardı ve Nuri el-Maliki o “blok”ta değildi. Bilgi yanlış. Son cümleler: “Evet, sonuçta istenen olmadı... Sonuçta bu bir maç değil; maraton. Bugün gol yemiş olabilirsiniz; ama önemli olan sonuna kadar sahada kalabilmek.” Türkiye-Irak jeopolitiği hiçbir dönem değişmeyeceği için Türkiye zaten sonuna kadar sahada kalacaktır. Konu o değil; o yüzden böyle saçma, siyaset dışı cümlelerle Türkiye’nin Irak politikasının yanlışları meşrulaştırılamaz ve savunulamaz. Yapılacak iş, yanlıştan ders almak; sağa sola laf yetiştirmek değil. Ne dersini almak? Eğer aynı gün çıkan Washington Post başyazısı okunursa, ne ders alınacağı da anlaşılabilir. “Irak’ta istikrar kazandı” başlıklı başyazı şöyle başlıyordu: “Irak parlamento seçimleri ve Nuri el-Maliki’nin Başbakanlığa tekrar aday gösterilmesi arasında geçen sekiz ay acılı ve tehlike dolu idi. Ama bu dönem aynı zamanda Iraklılar ve komşuları için gerekli bir öğrenme süreci oldu... Bu, kaçamayacağınız iki siyasi gerçeğin anlaşılmasının uzun bir vakit alması demektir: Eğer Irak bir arada tutulacaksa, tüm fraksiyonların iktidarı paylaşması gerekir, ve nüfusun yüzde 60’ını oluşturan Şiileri temsil eden partiler ön almalıdır. Sünnilerin çoğunluğu tarafından desteklenen blokun başına çeken İyad Allavi, bu gerçeklere inatla direnenler arasındaydı. Kendisi Şii olmakla birlikte Allavi, Irak’ın batı vilayetlerinde ve Suudi Arabistan ve Ürdün gibi komşularında, Saddam Hüseyin döneminde olduğu gibi Sünnilerin hala Irak hükümetine yönetebileceklerine ilişkin duyguları besledi... Yeni hükümet kuruluşu üzerindeki manevralar çoğunlukla İran ile Amerika arasında bir çekişme olarak sunuldu ve ABD işgaline karşı olanların çoğu İran’ı galip ilan ettiler. Bu da Irak gerçeğini göz ardı eden bir yaklaşım...” Başyazı, Amerikan gücünün sınırlarına ve kurulacak hükümetin bundan öncekinden daha fazla İran denetiminde olmayacağına dair doğru tespitlerle devam ediyor. Yeni Irak gerçeği Irak’ın 2003’ten itibaren tescillenen gerçeği, ülkenin Şii-Kürt ekseni üzerinde yeniden inşa edileceğidir. Sünni Araplar, bu yeni iktidar eksenine, ülke nüfusundaki oranları ve güçleri oranında katılabilirler ama Irak’ı eskiden olduğu gibi münhasıran yönetemezler. Tarih tekerleği geri döndürülemez. Türkiye’nin Irak politikası, Amerika ile “yanlış bir dalga boyu”nda buluştuğu ve Kürtlerin de “Sünni” olduğunu göz önüne almadığı için hata yapmıştır. Arap milliyetçiliği ve İslamcılık koalisyonuna dayanan Arap Sünnilerin “iktidar nostaljisi”ni teşvik eden bir politikaya öncelik verdiği için hata yapmıştır. Kamran Karadaghi, önceki gün Twitter’da “Sünni hegemonyanın Irak’ta artık sona erdiğini anlamanın zamanı gelmiştir” diye yazmıştı. Kubat Talabani’nin cevabı twit’i ise “Bu gerçek kabul edilirse, Irak ileriye doğru harekete geçer” oldu. Türkiye’nin “maratonda” ipi göğüslemesi için, söz konusu gerçeğe göre davranması yetecektir.
17 Kasım 2010 09:33
DİĞER HABERLER