''Genel olarak, yaptırımların Rusya için olumsuz sonuçları olduğu bir gerçek. Yaşam standartlarının düşmesi, üretimin azalması, dış pazarların kaybı, teknolojik gerilemeler, finansal sistemin istikrarsızlaşması, ülke dışında yatırım imkânlarının kısıtlanması fark edilen sonuçlar. ''
Kırım’ın 2014 Mart ayında bir referandum sonucu Rusya ile birleşmesi ve Doğu Ukrayna’daki ayrılıkçılara Rusya desteğinin olduğu iddiası, Moskova ve Batı ilişkilerini sürekli ivmesi artan gerilimli sürece soktu. Bu yıldan sonra Batı ülkeleri tarafından Rusya’ya değişik yaptırımlar başlatıldı. Özellikle ekonomik yaptırımlar kısa vadede Rusya ekonomisi için önemli zorluklar doğurdu. Piyasa dalgalanmalarının yaşanmasına, finansal istikrarsızlığın artmasına, ülkeden sermaye çıkışı artışına, yabancı sermaye girişinin düşmesine neden oldu.
Yaptırımlardan en çok etkilenme makroekonomik göstergelerde, döviz kuru ve enflasyonda olmasının yanında petrol ve gaz üretimini etkilemiş, nükleer ve askeri sanayi ürünlerin satışını düşürmüş ve ayrıca bankacılık sektörüne yansımıştır. Bu yaptırımlar özellikle Rusya ile bağlantılı tüm ülkeleri de derinden etkilemiş, ekonomik anlamda çıkmazlar doğurmuştur. Krizin alanı teritoriyal olarak genişlemiştir.
Yaptırımlar Rusya için olumsuz sonuçlar doğuruyor
Yukarıda bahsedilen ana sebep dışında, 2018 sonbaharında Rusya ve Ukrayna arasında Azak Denizi ve Kerç Boğazı’ndaki egemenlik haklarına ilişkin anlaşmazlığı ve 4 Mart 2018’de İngiltere'nin Salisbury kentinde eski Rus çifte ajan Sergey Skripal ve kızına yönelik suikast girişimini de eklersek Rusya’ya yaptırımların nedenlerini bir araya getirmiş oluruz. Bütün bu olaylar nedeniyle farklı alanlarda yaptırımları görmekteyiz.
Diplomatik Yaptırımlar çerçevesinde, AB üyeleri Rusya’nın Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği (OECD) ve Uluslararası Enerji Ajansı gibi örgütlere katılımına yönelik müzakereleri ve Rusya’yla ikili görüşmeleri askıya aldı. AB ülkelerinin talebi üzerine Rusya, G-8’ler grubundan çıkarıldı.
NATO Genel Sekreteri Anders Rasmussen bütün organizasyonlarının Rusya Federasyonu ile işbirliğini sonlandırdıklarını beyan etti. Avrupa Yatırım Bankası, Rusya'da yeni projelerin finansmanını durdurdu. Rus Ulusal Ticaret Bankasına yaptırım kararı alındı. Ayrıca Kırım ve Sivastopol’e karşı ticaret ve yatırım alanlarında da yaptırım uygulanmaya başlandı; altyapı, ulaştırma, haberleşme ve enerji sektörlerine yatırım yasağı getirildi. AB şirketlerinin Kırım’da gayrimenkul edinmeleri ve yatırım yapmaları yasaklandı. AB seyahat şirketlerinin Kırım’a hava veya deniz yoluyla yolcu taşıması durduruldu.
ABD tarafından da 2014’ten bugüne Rusya’ya benzeri yaptırımlar ayrıca uygulamaya konuldu. ‘Ukrayna’daki demokratik süreçleri ve kurumları hedef alan ve bu ülkenin barışını, güvenliğini, egemenliğini, istikrarını ve toprak bütünlüğünü bozduğu’ iddia edilen kişi ve kuruluşların ABD’deki hesapları dondurulmuş durumda. ABD, Rusya’ya mali yaptırımların yanında enerji ve savunma sanayii alanında da son 5 yılda kapsamı genişletilen yaptırımlar uygulamayı sürdürüyor. Aralık 2016'da Barack Obama yönetimi 35 Rus diplomatı sınır dışı etti ve Rusya'ya ait iki diplomatik misyonu da kapattı. Bu hamlenin gerekçesi ise Rusya’nın ABD'de düzenlenen başkanlık seçimine müdahale ettiğine yönelik iddialardı. Moskova bu suçlamaları da reddediyor.
Rusya bir kez daha batıya direniyor
Genel olarak, yaptırımların Rusya için olumsuz sonuçları olduğu bir gerçek. Yaşam standartlarının düşmesi, üretimin azalması, dış pazarların kaybı, teknolojik gerilemeler, finansal sistemin istikrarsızlaşması, ülke dışında yatırım imkânlarının kısıtlanması fark edilen sonuçlar.
Fakat şunu bilmek gerekiyor ki Brüksel ve Washington’dan gelen bu tepkiler, Moskova’nın 2014’te aldığı karardan vazgeçmesine yol açmadı. Uluslararası yaptırımların amacı ülkeyi kısmen veya tamamen izole etmektir. Ancak Rusya’yı tamamen izole etmek ve yaptırımların uygulanması ABD ve Avrupa’nın amaçlarına aykırı olarak, onların beklemediği sonuçların oluşmasına yol açmışa benziyor. Rusya’yı her şeyden tecrit etme gayretleri Moskova’nın, Çin, Hindistan, İran, Latin Amerika ve Afrika'ya yönelmesini sonuç verdi. Hatta bunu fark eden bazı Avrupa ülkeleri yatırımların etkisini azaltmak için bankacılık sistemini desteklemek, finansal istikrarı sağlamak ve kredi düşüşünü önlemek amacıyla geçici sermaye destek programları yürürlüğe sokmak istediler. Yine bazı Avrupa ülkeleri, Rusya'dan Almanya'ya doğalgaz taşıyacak Nord Stream boru hattı gibi büyük altyapı projelerine yatırım yapan Avrupa şirketlerinin zarar görmesinden endişe etti/ediyor. Almanya eski Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel ve Avusturya Başbakanı Christian Kern, "Avrupa'nın enerji tedariki ABD'nin değil Avrupa'nın meselesidir" diyerek yeni yaptırımların ABD-AB ilişkilerine olumsuz bir boyut katacağını açıkladı.
Çin Ticaret Bakanlığı, geçtiğimiz yılın Aralık ayında, Rusya ve Çin arasındaki ticaret hacminin 100 milyar doları aşarak tarihi bir rekor kırdığını söyledi. Çin'in ticaret ortakları arasında hacim bakımından Rusya'nın ilk sırada yer aldığını hatırlatan bakanlık yetkilisi, Moskova'nın listesinde Çin'in onuncu sırada olduğunu belirtti. Rusya ile Hindistan arasındaki ticari ilişkilerin tarihi ise eskilere dayanıyor. Hindistan, Rus menşeli ürünler için muazzam bir pazar. Rus enerji devi Gazprom ve Hint enerji şirketi GAIL arasında sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) anlaşması yapıldı. Ortak projelerin arasında Su-30MKİ jetleri, T-72M1, T-90C tankları ve daha birçok ürünle ilgili anlaşmalar mevcut.
Batı’nın yaptırımları sonrası Moskova’nın, Ankara ve Tahran ile girdiği diyalog çok iyi bilinen bir gerçek.
Gözüktüğü gibi Rusya, yaptırımların etkisini azaltmak için, kendi çıkarları adına bölgesel işbirliklerini artırdı. AB ve ABD’nin Rusya’ya yada Çin’e karşı yaptırım şeklindeki tutumları Rusya-Çin işbirliği yada Rusya-Türkiye işbirliği şeklinde karşımıza çıktı. Bu durum yeni bloklaşmayı doğurdu.
Rus uzmanlar Kremlin’in uluslararası ilişkilerdeki taviz vermez duruşunun altında Batı'nın, Moskova’dan gelebilecek herhangi bir ödünü zayıflık işareti olarak göreceğine ve tavizle taleplerin artacağına dair kaygısına bağlıyorlar. Rusya'nın tek taraflı taviz vermeyeceğini ve sonuna kadar kendi koşullarını dayatmaya devam edeceğini belirten uzmanlar, Çar Petro’dan bugüne bütün Rusya tarihi boyunca benzer durumlarda Rus halkının devletinin yanında olduğunu belirtiyorlar.
Rusya’ya özgü reçete
Yaptırımlar ve global dalgalanmalar etkisiyle petrol fiyatlarının inişli çıkışlı bir seyir izlediği ortamda, Rusya kendine özgü reçetesiyle ekonomisini ayakta tutuyor. Rusya’nın ekonomisi yeni yeni çeşitleniyor olmasına rağmen petrol ve doğalgazın ülke gelirinde ana eksen olduğu aşikâr. Nitekim ülke gelirinin yüzde 50’sinden fazlası petrol ve doğal gazdan elde ediliyor.
Rusya Ulusal Araştırma Üniversitesi-Enerji Politikaları Merkezi Başkanı Dr. Vitaliy Yermakov, şimdiye kadar Rusya’nın ekonomik krizlere karşı makroekonomik politikasını bazı temel hareketlere dayandırdığına dikkat çekiyor: Rusya’nın mevcut anti-kriz politikası, 2008-2009 yılında yaşadığı resesyona karşı uyguladığı politikasının tamamen zıttı. O dönemde Rusya Merkez Bankası dolar satarak rublenin değerini korumaya çalışmış ve bunun üzerine rezervlerinde 100 milyar dolar civarı bir azalmaya tanık olmuştu. Yermakov, Merkez Bankası’nın petrol fiyatlarının düşük seyrettiği 2014 -2015 döneminde, ekonomik resesyonun başladığı 2014 yılı sonları itibariyle “managed depreciation” (yönetilen devalüasyon) stratejisini uygulamaya koyduğunu ve rublenin korunması için para piyasalarına büyük çaplı müdahaleleri de engellediğini kaydetti. Bu durum, rubleden dolara büyük bir yönelimi durdururken, rubleye yönelik spekülasyonları da aşırı pahalı hale getirdi. Rus hükümeti 2018 yılında da bilinçli olarak zayıf para politikasını uygulamaya başladı. Bu politika Rusya’nın bütçesini rahatlatırken, 2018 yılında petrol fiyatlarının yükselmesiyle federal bütçesinde fazlalık meydana getirdi.
Demografi, yoksulluk ve füzeler
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Şubat ayında yıllık Federal Meclis binasında ulusa sesleniş konuşmasını gerçekleştirdi. Azalan ülke nüfusu, ekonomik veriler, yoksulluk ve sağlık hizmetleri gibi birçok konuya değindi.
Rusya ekonomisinin büyüme oranının 2021'de yüzde 3 hedefini belirtti. Rusya'nın devlet rezervlerinin tarihte ilk defa ülkenin dış borcunun tümünü karşılayabilecek seviyede olduğunu kaydetti. Putin birikmiş olan finansal kaynakları ekonomik istikrarı bozmadan yatırımlar için harcamaya başlayacaklarını da ekledi. Rusya ekonomisine yatırımların 2020'de yüzde 6-7 oranında artmasını beklediğini söyledi. Rusya lideri, ülkenin tarım ihracatınınsa 2024'e kadar yıllık 45 milyar dolara yükselmesini hedeflediklerini belirtti. Askeri yatırımlara da vurgu yapan Putin, "Rusya yeni silahlar geliştirmeye devam edecek. Poseidon tipi uzun menzilli nükleer torpidolarla silahlandırılmış ilk denizaltı bu baharda suya indirilecek. Tsirkon tipi gemi savar füzeler ve yeni savaş gemileri de geliştiriyoruz" ifadelerini kullandı.
Fakat Rusya'da faaliyet gösteren bağımsız araştırma merkezi Levada Center'ın yaptığı araştırmaya göre ülkede artan fiyatlar, düşük gelirler ve istihdam sorunu, Rusların mevcut hükümete yönelik başlıca şikayetleri arasında geliyor.
Araştırmaya katılanların yüzde 57'si, hükümetin artan fiyatlar ve düşen gelirlerle ilgili sorunları çözemediğini söylüyor. Yüzde 46 hükümetin insanlara iş sağlayamayacağına inanıyor, yüzde 43 ise halkın sosyal refahının önemsenmediği görüşünde. Rusların üçte birinden fazlası (yüzde 36) hükümetin mevcut yapısının ekonomideki krizle başa çıkamayacağına inanıyor. Çalışmaya göre katılımcıların yüzde 30'u, kabine için iyi düşünülmüş bir ekonomik kalkınma programının bulunmadığını söylüyor. Öyle ya da böyle, yanıt verenlerin yüzde 53'ü mevcut hükümetin istifasını destekliyor, yüzde 40 ise tam tersi görüşe sahip.
Bölgesel güç ve Doğu Bloku ortaya çıkıyor
Rusya ekonomisinin dış faktörler açısından petrolle ilişkili olmasının yanında, yaptırımlar sonrası farklı alanlarında artık gelişmekte olduğu gözüküyor.
Petrol fiyatlarının da jeopolitik nedenlerden ötürü 60 dolar ve üzeri seviyelerinde seyrettiği bir ortamda bu yaptırımların Rus ekonomisine geçici etki edeceği ve uzun vadeli devam etmeyeceği düşünülüyor. Siyasi bir etki doğurması zaten pek beklenmiyor.
Yaptırımlar yoluyla Rusya’yı cezalandırma ve onu istediğiniz noktaya getirme şekli asırlar boyu tutmayan bir hakikat olarak bugün de tekerrür etmişe benziyor. Yaptırımlar etkisiyle Rusya bölgesel güç olma ve ‘doğu bloku’ oluşturmada sonuç alıcı ilişkilere girmiş bulunuyor.