Türkiye'de darbe girişimi öne sürülerek masum insanlara yönelik sürdürülen soykırıma varan uygulamaların tarihte farklı versiyonları görüldü. Samanyoluhaber.com yazarı Salih Yusuf, biçare insanlara musallat olan bu zulüm rantçılarını Samanyolu Haber'e yazdı
Hizmet Hareketi gönüllüleri, bugün ülkelerinde akıl almaz bir cenderenin içinde hayatını idame ettirmeye çalışıyor.
Gelecek dönemlerin tarih, edebiyat ve sanat dünyasının konusu olacak haksızlıklar hali hazırda yaşanıyor.
Yeryüzünün her tarafında iyi niyetlerini ispatlamış insanlar, Türkiye’de devlet imkanlarıyla, hayatlarında en hafifine bile başvurmadıkları şiddetin en korkunçlarıyla suçlanıp; ev kadınlarından, ak sakallı yaşlılarına kadar çeşitli eziyetlere maruz kalıyorlar.
Hayatın her kademesinden iyilik timsali on binlerce insan hapishanelerde şakî muamelesi görüyor. Güneşi görebilenler ise kendilerini büyük baskılar altında hissediyorlar.
Çevrelerindeki insanlar tarafından propagandif yayınların etkisiyle, sanki teröristmiş gibi ihbar edilme endişesi duyuyorlar.
Bırakın düşünce serdetmeyi, “Biz suç işlemedik” savunmasına dahi tahammül edilmiyor.
Yakınları içeride olan milyona yakın, çoluk çocuk insan, acılarını, hasretlerini seslendiremeyip içlerine atmış durumdalar.
Dua etmekten başka ellerinden gelen bir şey yok.
Yargılanmadan evvel siyasiler ve tek sesli medya tarafından isnat edilen suçlarla haklarında hükümleri verilmiş ama mahkemede o gürültülü suçlamalara ait delil sunulmayan ama yine de zindanlara atılan veya atılma endişesi yaşayan mazlumlar..
Zulüm Rantçılarına Dikkat
Hizmet’e gönül vermişlerin ağzını açamadığı, birbirlerinin hatırını sormaya korktuğu böyle bir puslu bir dönemde bir de ortaya kubur fareleri çıktı.
Kendilerini çaresiz hisseden insanların mağduriyetini fırsat addeden sırtlan ve akbaba vasıflı güruh ..
Gerçi tarihin hiçbir döneminde bu dip insanlar eksik olmadı ya!..
2. Dünya savaşında Naziler tarafından katledilmemeleri için, iyi kalpli Polonyalılar tarafından saklanan Yahudi ailelere musallat olan simsarlar gibi.
Çocukları adına korkudan titreyen bu zor durumdaki insanları ihbar etme şantajıyla servet istiyorlardı. Düşünün siz olsaydınız benzer durumda başka ne yapabilirdiniz..?
Tâ ki onlara karşı harekete geçen Polonyalı yurtsever bir tim ortaya çıkana kadar bu haysiyetsizlik prim yaptı.
Bir benzerini de eski ittihatçılardan Rıza Nur’un hatıralarında rastlıyoruz.
1. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı’nın İttihatçı Hükümeti, Anadolu’nun bir tarafına sürmek ve hapsetmek için İstanbul’daki Ermeni eliti toplar. Bu kişilerin geride kalan yakınları onları kurtarmak için çalmadıkları kapı kalmaz. Gözü yaşlı eşler, kocalarını kurtarmak için tanıdıkları İttihatçı yetkililerden yardım istediler. Bu devlet yetkililerinden bazıları bu insanlara iğrenç tekliflerde bulundular.
Rıza Nur günlüklerinde, çirkin teklifleri karşılananların, va’d ettikleri yardımlar için uğraşmadıklarını anlatır. Yaptıkları o çirkinliği de gençlik heveslerine verir. O tutuklanan aydın, yazar, bilim, sanat ve iş adamlarından az bir kısmı hariç diğerlerinden bir daha haber alınamadığını da ekleyeyim..
Başörtü Yasağından İstifade Eden Dindarların Hastaneleri
Hadi bu zulüm rantçılarından bir örnek de yakın bir dönemden verelim. Başörtü yasağının en şiddetli uygulandığı 1990’lı yıllarda, kamu hastanelerinde başörtüleriyle çalışma imkanı bulamayan bayan sağlık elemanlarına, İslamî tandanslı özel hastanelerde, meslektaşlarından daha düşük ücret verildiğini bilir misiniz?
Bir yanda “Türban Yasağı” nedeniyle laik vesayete tepki verilirken diğer taraftan bu yasağın ekmeğini yiyen alnı secdeli kapitalistler vardı.
Başörtülü doktor ve hemşireler o dönemde bu sözde dindarların hastanelerinde çalışmaya mecbur idiler. Zira inançlarından dolayı başka kurumlarda çalışma imkanları yoktu.
O zamanlar başörtülüye az maaş, bu tip özel hastanelerde kanıksanacak kadar yaygın idi.
Bazı bayan sağlıkçılar için imtihan halini alan bu durum nedeniyle başlarını açıp devlet hastanelerine geçenler oluyordu.
Çünkü devlet hastaneleri hem çalışma şartları hem de ekonomik imkanlar açısından onlara daha iyi imkanlar sunuyordu.
İstanbul’daki o özel hastanelerin sahiplerinden ikisinin bugün hükümette önemli konumlarda bulunduğunu da söylersem, buna artık şaşırmayacağınızı tahmin ediyorum.
Sözün özü, canavarlığa maruz kalanlar, sonrasında çakallarla, sırtlanlarla uğraşmak zorunda kalıyor. Bu fırsatçıların kimisi ise anlattığımız üzere yaralı kurbanlarına güler yüzleriyle “sağ taraftan” yanaşanlar.
Yaralı Hizmet Gönüllülerine Musallat Olanlar
Bu alçaklığa farklı ölçekte Hizmet mensuplarının da maruz kaldığını duyuyoruz.
15 Temmuz’a kadar basit nedenlerle, sonrasında ise alakaları olmadıkları cinayetler bahanesiyle masum insanların mallarına, makamlarına hatta namuslarına göz dikenlerin olduğuna şahit olduk.
Canavar ruhlu muktedir, İnsanların ömürlerini vererek kazandığı servetlerini; vatan, devlet söylemlerine sarmalayıp avaneleriyle yağmalarken, bahsettiğim tıynettekiler de diğer insanları böyle bir yağmayla korkutup mal varlıklarını ucuzdan kapatmaya çalışıyorlar. Bir de bunu iyilik adı altında yapıyorlar. Bu olayların bir kısmı medyaya haber olarak düşmüştü.
Devlet dairelerinde göz diktiği makamlara gelebilmek adına; insanları, işlerinden, özgürlüklerinden, çocuklarından eden iflah olmaz fırsatçıların varlığı da bir hayli fazla..
Bunların hepsi 17 ağustos’ta depremzedelerin mallarını, canlarını, namuslarını yağmalayan güruhun farklı versiyonları.
Elbette ilk çağlardan günümüze hiç eksik olmadı cehenneminin yutmak için sabırsızla beklediği bu “belhüm adal”lar..
Günümüz Mağdurlarının Peşindeki Sosyal Medya Akbabaları
Her baskıcı devlet ilkel yurtseverlik propagandasıyla herkesi muhbirliğe davet eder.
Bugün Türkiye’de devletten vergi kaçırmadan, kirayı düşük göstermekten tutun her türlü ihaneti yaşamının bir parçası halini getirmiş insanlar, ilkel bir yurtseverlik duygusuyla muhbir haline getirilmişler.
Bu nedenle Hizmete gönül vermiş olanlar kimseyi arayamaz ve haber alamaz bir hale geldi.
Bu keyfiyet, hapse girenlerin, yakınlarının, işlerinden edilmişlerin, endişeyle yaşayanlardan bir kısmının bir nebze sahipsiz bırakıldıklarını düşünmelerine neden oldu.
İşte böyle bir boşluk hengamesinde yazının bahsi olan kişiliklerin bu boşluktan istifade etmeye çalıştığını duyuyoruz..
Herkesin sessiz kaldığı bir ortamda, Hizmet Gönüllülerinin argümanlarını kullanan ve özellikle sosyal medyada, zalimlere sert sözler eden bir takım insanlar ortaya çıktı.
Mazlumların sesi olması iddiasındaki bu kişilerle kontağa geçip onların yardım vaadine inanan ama sonrasında daha da zor duruma düşen insanlarımız var.
Bunların niyetlerinden şüphelenip dostlarını uyaran kardeşlerimize, bu kişiler tarafından tehditler ve küfürler edildiğine dair elimize bilgiler geliyor.
Eşleri sebepsiz içeri alınmış, kendileri de işlerinden edilmiş olup çocuklarıyla onur mücadelesi veren masumelerin, bu zor durumundan istifade etmeye tevessül eden kişilerin, aldatıcı söylemlerine karşı son derece uyanık olunmalı.
İnsanların dil ucuyla dahi olsa uğradıkları haksızlıkları dillendiremedikleri bir ortamı oluşturan muktedir ve avaneleri hakkında, doğru veya yanlış, ülke içinde en ağır ifadelerin açıkça söylenebilmesi, bu dönem tek başına için aslında yeterli bir şüphe.
Bu tip söylemleri olanların, mağduriyetleri artıracak bir organizasyonun parçası olabilecekleri hatırdan çıkarılmamalı. Birçok gözaltı bahanesinin sosyal medya mesajları ve görüşmeleri olduğu hepimizin malumu.
Aldatmanın ve manipülasyonun en rahat yapılabildiği bir ortamda insanlar hakkındaki hüsn-ü zân kriterlerimiz, bizlere zulmedenlere okkalı laf çakması, okkalı küfretmesi değil elbet. Bilakis bu tip üslup Hizmet değerlerine aykırılığının başlıca göstergesidir.
“Yeni Bir Dünya Elbet Kurulacak”
Dünya bütün kasvetiyle üzerimize gelmeye devam etmekte.
Bizler de sahabeler gibi:
“Evet tüm bu arka arkaya gelen musibetler, Allah’ın ve Resulü’nün bizlere va’d ettiği imtihanlar” diyoruz.
Ve bugün yaşadıklarımızı önceden haber verdikleri gibi aynı şekilde bu badireyi de aşacağımıza dair vaadlerine tüm kalbimizle inanıyoruz. Zira bizler bize atfedilen o çirkinlikleri yapmadığımızı halk bilemese dahi Hakk’ın bildiğini biliyor ve bu durumu da evvelinde:
“O (cc) razı olduktan sonra tüm dünya küsse manası yok!” ahdiyle hazır olduğumuzu söylüyoruz.
Evet Allah’ın lütfuna sabrımızı vesile kılarak, hayatın bu dar mahpesinden kurtulacağımıza ve davamızın önemini daha bir anlamış bir şekilde, adalet ve sevgi temelli “yeni bir dünya” kurulacağına dair hiçbir şüphemiz yok diyoruz.
Salih Yusuf