Posta gazetesinden Oral Çalışlar bugünkü köşesinde ceza avukatı Ergin Cinmen’in mektubuna yer verdi.
Cinmen mektubunda yargıdaki sorunlu tablolara değinirken ‘yargı standartlarına göre delil sayılmayan olgu ve şeylere delil muamelesi yapıldığını’ ifade etti.
Cinmen Osman Kavala, Altanlar, Nazlı Ilıcak, Şahin Alpay davası gibi davalardan yola çıkarak ağır ceza mahkemeleri, Anayasa Mahkemesi ve HSK’nın kararları üzerinden yargıda adı konulmamış bir çekişme olduğunu öne sürdü.
Çalışlar’ın bugünkü yazısının tamamı şöyle:
Avukat Ergin Cinmen’in mektubu
Ceza davalarının deneyimli avukatı Ergin Cinmen’den bir mektup aldım. Yargıda son dönemde ortaya çıkan sorunlu tabloya işaret ediyor. Paylaşıyorum:
“Yargıda geçmişte yaşadıklarımıza benzer bir şeyler oluyor. Anayasa Mahkemesi, (hem de Genel Kurulu) bir karar veriyor. Anayasa’nın 153/son maddesine göre bu kararın yargı organlarını da bağlaması gerek.
Buna rağmen ilk derece mahkemeleri Yüksek Mahkemenin kararlarına uymayabiliyor. Savcılar, mahkemeler bu kararlara yok muamelesi yapabiliyor.
Türk yargı standartlarına göre delil sayılmayan olgu ve “şeylere” delil muamelesi yapılıyor. İnsanların zamanında suç sayılmayan eylemleri, suç haline getiriliyor. İfade özgürlüğü hiçbir zaman olmadığı kadar ihlal ediliyor. Bunların kamuoyunca bilinenlerinin dışında çok fazla bilinmeyenleri var.
Bilinen örnekleri yinelersek, Osman Kavala, Altanlar, Nazlı Ilıcak, Şahin Alpay davası gibi davalar.
21 Eylül’de Altanlar ve Ilıcak davası diye bilinen davanın istinaf bölümünün ilk celsesi görüldü. Savcı esas hakkında mütalaa verdi. Bir sayfalık mütalaanın içinde Mehmet Altan’la ilgili verilen ancak Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak’ı da kapsayan Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu kararının adı bile anılmadı; davadaki tüm sanıklar hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istendi.
Oysa bu davada Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, yargılananların gözaltına alınmalarına dahi yetecek kanıt olmadığına karar vermişti. Bu karar yalnız bu dava ile ilgili değildi.
Yargıtay, Berberoğlu hakkında onanan hükme rağmen yeniden milletvekili seçildiği için tahliye kararı verdi. Milletvekili seçilen bazı HDP’li vekiller ise hâlâ tutuklu.
Yargıda birileri geçmişte olduğu gibi yine hukukla oynuyor. Bir yanda Anayasa Mahkemesi, diğer yanda yukarıdaki ve benzer davalarda yargı görevi gören ağır ceza mahkemeleri var. Bir tarafta da HSK. HSK, tahliye kararları veren (Atilla Taş ve diğerleri davası) 25. Ağır Ceza Mahkemesi hakimlerini görevden alıp soruşturma açıyor. Ara kararlara varıncaya kadar mahkeme denetimi yapmak HSK’nın görevleri arasında değil. Öte yandan HSK, Anayasa Mahkemesi Genel Kurul kararlarına uymayan hakimler için hiçbir işlem yapmıyor.
Tahliye edilen 20 avukatın tahliye kararlarına savcı itiraz edince, aynı mahkeme kararını geri aldı. Aynı heyetin kısa sürede kendi kararını geri alması, acaba bu arada neler oldu sorusunu gündeme getiriyor.
Acaba kumpas sistemi başka kimliklerle geri mi döndü?
Netice olarak ortada yargıda henüz adı konmamış olan bir çekişme mevcut. Yargıda bir şeyler oluyor.