Yargıtay eski Başkanı, Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sami Selçuk, insanların düşüncelerinden dolayı kınanamayacağını ifade etti.
Adana Barosu'nun Divan Oteli'nde düzenlediği 'Hukukun tutsaklığı' konulu konferansa konuşmacı olarak katılan Selçuk, "Son dönemde akademik çevrelerin bölgede olup bitenlerle ilgili çıkışlarına hükümetin gösterdiği tavır" hakkındaki düşüncelerinin sorulması üzerine, "Bu konudaki görüşlerim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)'nin kararları doğrultusundadır. Onu söyleyeyim; o da beli. Düşünce özgürlüğü, 'Nasılsınız, iyisiniz' demek için değil. Rahatsız eden düşünceler, görüşler içindir. O görüşlere herkesin katlanması gerekir. Eleştirirsiniz, cevap verirsiniz, yanlış, şurası eksik, dersiniz. Ama düşüncelerinden dolayı bırakın mahkum etmeyi, insanları kınayamazsınız." dedi.
Özellikle bu konuda üniversitelerin daha titiz olması beklendiğine dikkat çeken Sami Selçuk, düşüncelerin en çok orada çarpıştığını ifade etti. Bir yerde üniversite kavramının da bunu doğruladığını dile getiren Yargıtay eski başkanı, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bir evrenselliği anlatıyor. Siz bu evrenselliği üniversitede yerleştirememişseniz ne olacak? Sokaktaki insanı hoş görmek durumundasınız. O nedenle ben bunu düşünce özgürlüğü içerisinde değerlendiriyorum. Hiç bir sorumluğu olmayacağını düşünüyorum. Böyle bir suç olmaz. 'Oldu' diyen varsa yanılır, Türkiye yurt dışında mahcup duruma düşür. Zaten hep düşüyor. Niye bir Norveç, Danimarka sürekli olarak AHİM'de hiç mahkum olmuyor. Adamın hiç mahkumiyeti yok. Ama bizim var. Birinciyiz biz. Bazıları seviniyor, 'Rusya bizi geçti' diye. Hayır, Rusya sizi geçmedi. Rusya'nın nüfusu sizin üç misliniz. Nasıl geçer Rusya sizi. 5, 10, 100 sayıyla geçmiş falan; ama geçti. Sizi kurtarır mı geçmek? Hiç mahkum olmamak kurtarır sizi. Türkiye ilk defa bütün devletler içinde bir rekor kırdı. AİHM'de 7 Temmuz 1999'da bir günde 12 kez hükümlülük giyen tek ülke Türkiye'dir."
"BU İŞLER ÖFKE İLE ÇÖZÜLMEZ"
1999 yılındaki konuşmasını birazda o öfkeyle yazdığına işaret eden Prof. Dr. Selçuk, şöyle devam etti: "Böyle bir ülke olmaz. Çok ayıp bir şey bu. Hukukçusuna da, politikacısına da ayıp. Kendinize çeki düzen verin. Türkiye'de dikkat edin insanlar tartışmıyor, sövüşüyor. Ben size sövsem, bir yaratığa benzetsem, düşüncenizi çürütebilir miyim? Bu nasıl bir kafadır? Ebetteki bu konuda ilk önce siyasetçilerin örnek olması gerekir. Adam diyecek ki, 'siyasetçi böyle yaparsa' sokaktaki hayda hay. İmam cemaat sorunu bu. Bu konuda gerçekten bilinçlenmemiz gerekiyor. Siyasetçisiyle bilinçlenmeliyiz. Bir karşıt görüş ileri sürdüğünüz zaman öfkelenen bir insan varsa onunla hiç tartışmayın. O ilkel biridir. Sonuç alamazsınız. Ben bunu çok sık yaşadım; Yargıtay'da bile. Öfke ile bu işler çözülmez. Bu işler bilinçle, kafa ve bilgiyle çözülür. Türkiye bunu algılayamıyor. Bizde bir tartışma kültürü yok ki... Çok zayıf. Tartışma bizde sonuçta bir zafer kazanmanın amacı içerisinde yürütülüyor. Hayır, tartışma bir imece çalışmasıdır. Siz bana yanlışımı söyleyeceksiniz, ben size söyleyeceğim; birlikte doğruyu bulacağız. Yargılamanın temeli de budur. Birlikte doğruyu bulmaya çalışıyoruz. İddia, savunma, yargıç; karar sadece yargıcın eseri değildir. Biraz da savunmanın ve savcının eseridir. Onun diyalektik içinde çözümüdür, imece çalışmasıdır. Bizde bunlar hiç gerçekleşmiş değil."
"KEŞKE YUKARIDAKİLER BİRAZ AZ KONUŞSA SAVCILAR RAHAT ETSE"
Bir avukatın, "Şu anda birileri emrediyor, savcılar o söyleneni emir kabul ediyor; hemen arkasında soruşturma başlatıyor. O soruşturmanın sonunda davalar açılıyor. Yine yargıç dediğimiz birileri dönüyor, o söylenen sözü emir kabul ettiği için cezalandırıyor. Biz 12 Eylül'den bugüne nasıl geldik." biçimindeki sorusuna Sami Selçuk, şu cevabı verdi: "Bu konuda bir şey söylemek mümkün değil… Savcılar bu emir üzerine mi hareket etti? Öyle bir izlenimin doğması bile yanlış. Yargı böyle bir izlenimi doğurmamak konusunda çok duyarlı olmak zorunda. Bu bakımdan şikayetinizi anlıyorum. Ama bu noktada yüzde yüz bir şey söylemek mümkün değil. Keşke olmasaydı. Cumhuriyet savcıları, orada Cumhuriyetin yasalarını uygulamakla ilgilidir. Cumhuriyet kelimesi orada bir yönetim biçimini anlatmaz. Cumhurun haklarını savunan savcıdır. Kaygılarını anlıyorum. Keşke yukarıdakiler biraz az konuşsa da savcılar rahat hareket etse… Tek çaremiz bu. Eğer yukarıdaki konuşursa, savcı hareket edince ister istemez irtibat onunla kurulacaktır. Konuşmadığı takdirde savcı hareket ederse hiç değilse böyle bir şey olmaz. Ama daha sonra konuşursa zaten savcı takibata başlamıştır demektir. O nedenle yargının önüne gelmesi olası konularda herkesin çok duyarlı olması gerekir."
"YARGIÇ DEĞİŞİNCE DURUŞMA TEKRARLANIR"
Hukukçuların dil bilincine sahip olmasını ve kavramlara iyi nüfuz etmesini isteyen Yargıtay eski başkanı, bu alandaki eksiklikler üzerinde durdu. Her şeyin yozlaştığını anlatan Sami Selçuk, şunları ifade etti: "Yargılamada gerek hukukta gerek cezada en önemli aşama bu yüzden başarılmamıştır. Nedir o? Duruşma. Siz, ben duruşmayı da bilmiyorsunuz ki… O yüzden bu yozlaşmıştır. Böyle bir duruşma yeryüzünde yok. Bugüne kadar avukatları da özendirmeye çalıştım. Bu konuyu AİHM'in önüne götüren de yok. Duruşma yargıcı değişmez. Duruşma yargıcı değişince gerek hukukta gerek cezada duruşma yeniden A'dan Z'ye tekrarlanır. Bu çok ilkel bir bilgidir. Avrupa'da kime sorsanız size bu bilgiye verir. Tekrar duruşma yapılır. Duruşma en önemli aşamadır. Siz daha bunu çözememişsiniz. Duruşma kavramını karşılıklı duruma anlamına almışınız. Hani halk ozanları var ya. Birbirlerine atışırlar cevap verirler. Onların adı duruşma. Ondan esinlenerek, karşılıklı insanlar çatışsın, cevap versin, çelişsin, diyalektik kursun; o anlamda. Ama bizde öyle olmamış. Böyle bir şey batıda; Afrika'da da yok. Bu bir güldürü, bir maskaralıktır. Duruşma yargıcı değiştiği zaman- ki pek değişmeyen yok- AİHM'e gidilse kesin mahkumiyet verir. Ben hepinizi teşvik ediyorum; gidin. Yargıç değişti deyin. 'Bir oturumda duruşma bitmeyecekse, hakimlerden birisinin katılmama ihtimali varsa yedek yargıç bulundur.' Kuralı bizde hiç uygulandı mı? Kimse bunun farkında değil; halbuki ilkeyi uygulamaya mecburdur. Duruşma yargıcı duruşmadan edindiği izlenime göre karar verir. Yargıtay'da buna uymuyor. 4. Ceza Dairesi Başkanı olarak bunlara asla izin vermedim. Benim dönemimde kesinlikle ilk mahkemenin yerine geçerek, sübut konusunda karar verilmemiştir. Kararı bozarsınız; gerekçeden, çelişki vardır, düzeltilmemiştir; çelişkiyi giderse bile hangisi neden tercih ettiğini anlatmamıştır. Neden onu tercih ettiğini açıkla; bitti. Ama ilk mahkemenin yerine geçerek, 'Bu oldu, olmadı' yok öyle şey. Ben görmedim ki adamı? Nereden bileyim adamı terlediğini, çelişkiye düştüğünü. Tutanaklar böyle bir şey söylemiyor bana. Ağlayan, konuşan, kekeleyen, yüzü kızaran tutanak yok. Duruşma bunun için yapılıyor. Biz bu kavramı anlamış değiliz. Türkiye en basit aşamayı bile tam algılayamamıştır. Bunu yıllarca Yargıtay'da söyledim."
"TÜRKİYE'DE HUKUK BİLİNCİ ÇOK ZAYIF"
Adana Barosu Başkanı Mengücek Gazi Çıtırık ve çok sayıda avukatın katıldığı panelde Prof. Dr. Sami Selçuk, Türkiye'de en sade vatandaştan yukarıya hemen her vatandaşın hukuk bilincinin çok zayıf olduğunu anlattı. "Ne zaman bu işin altından kalkacağız." diye devam eden Selçuk, "Kavram dilini zenginleştirmemiz ve Türkçeleştirmemiz şart. Bu dil bilinci son derece önemli. Ben yabancı dilden bir hukuk kitabını çevirirken değişi kavramları aynı sözcüklü cevap vermek durumunda kalmanın sıkıntısını hep yaşadım. Bir Amerikalı çocuk orta öğrenimi bitirinceye kadar 71 bin sözcükle karşılaşıyor. 70 bin sözcükle Alman çocuğu takip ediyor. Suudi Arabistan çocuğu 12 bin 700; Türkiye ise 5 bin 700. Dünyayı sözcüklerle algılarsınız. Bir filozof, 'insanlar sözcükleri belirlemez, sözcükler insanları belirler.'der. Dünyanız kavramlarınız kadar zengindir."
CİHAN