Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin, Yasın Özdemir hakkındaki ‘ifade hürriyetini ihlal’ kararının ardından Hizmet Hareketi’yle ilgili davalarda ‘milat’ tarihi de tartışma konusu oldu. Hizmet Hareketi, 15 Temmuz sonrası Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından 26.09.2017 tarihli kararla ‘silahlı terör örgütü’ ilan edildi. Ancak Ceza Genel Kurulu’nun söz konusu kararı, skandal.
İnsan Hakları Hukukçusu Dr. Gökhan Güneş’in ayrıntılarını paylaştığı karara göre devlet, sadece MİT ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı eliyle masum insanlara kumpas kurmakla yetinmemiş. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nu da ‘işleri hızlandırmak’ için bizzat kumpasa dahil etmiş.
YARGITAY CEZA GENEL KURULU KUMPAS KURUYOR
TR724'ün haberine göre Hizmet Hareketi’ni ‘bir an evvel’ silahlı terör örgütü ilan etmek ve bunu ‘kesinleştirmek’ isteyen Yargıtay, şeytanca bir kumpasa imza atıyor. 18 Kasım 2015’te açılan ve iki hakimin şüpheli olarak yargılandığı bir dosyaya, 8 ay sonra yaşanacak 15 Temmuz olayları monte ediliyor. Suç tarihinden sonra gerçekleşen olaylar hükme esas alınıyor ki bu kanunen mümkün değil.
Yine, silahlı örgüt kabulünde cebir ve şiddet, baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit ‘yöntemlerinden’ biri ve ‘silah kullanılması’ yasal zorunluluk iken, bu dosyada; ‘örgüt mensuplarının silahlar üzerinde gerektiğinde tasarruf imkanının bulunması yeterli’ deniliyor. ‘Silah kullanım zorunluluğu’ göz ardı edilerek, ‘silah kullanma ihtimali’ yeterli sayılıyor.
VARSAYIM VE İHTİMALLER ÜZERİNDEN ‘SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ’ İLANI
Gökhan Güneş, “Ayrıca, Gülen Hareketi’nin Emniyet ve TSK’da yapılandığı ve zorunlu olan bu üç unsurun asker ve polisin doğasında var olan cebir, şiddet ve silah kullanma yetkisinden kaynaklandığı kabul edilmiştir. Oysa ki karar tarihi itibarıyla ‘bu örgütün üyesi olduğu kabul edilen ve cebir şiddet ya da silah kullanarak eylem yapan ve hakkında kesinleşmiş mahkumiyet kararı bulunan Emniyet veya TSK mensubu’ bulunmamaktadır. Kısaca, kararlara gerekçe yapılan tespitler; suç tarihinden sonra meydana gelen olaylar, devam eden idari soruşturmalar, kesinleşmeyen mahkeme kararları, kaynağı gösterilmeyen iddialar ve varsayımsal kabullerdir. İşte, sayıları 1,5 milyonu geçen bir insan topluluğu, hukukun zulme evrildiği bu mahkeme kararıyla sosyal ve medeni ölü haline getirilmiştir.” diyor.
İnsan Hakları Hukukçusu Gökhan Güneş’in konuyla ilgili ayrıntılı paylaşımları şöyle:
Daha önce paylaştığımız 11/5/2016 tarihli MİT sunumundan sonra yargı mercileri adeta silahlı örgüt kabul yarışına girmiş ve bunun neticesinde; hiçbir somut delil ve vahim nitelikli eylem olmasa da, önce Erzincan mahkemesi Gülen Hareketinin (GH) silahlı örgüt olduğuna karar vermiş, ardından Ankara Başsavcılığı “çatı” adını verdiği iddianameyi hazırlamıştır. Bu sayede, silahlı bir örgütün varlığına ilişkin yargı eliyle hazırlanan ortam 15 Temmuzda ete kemiğe büründürülmüştür.
TEKNİK BİR SORUN VAR: DELİL YOK!
Silahlı örgüt olduğuna halkın inandırılması için tüm imkanların seferber edilen GH’de, alt yapısı hazırlanan bu senaryonun gereği olarak, daha olayların başında suçlu ilan edilmiştir. Ancak, kurgulanan senaryo çok iyi işlese de, ortada “teknik!”bir sorun vardır. O da, 15 Temmuz olaylarının GH tarafından gerçekleştirildiğine ilişkin bir mahkeme kararına duyulan ihtiyaçtır. Daha önce Erzincan mahkemesi böyle bir karar verse de, o kararda vahim nitelikli bir eylem olmadığı ve dolayısıyla yanlış bir karar olduğu bilinmektedir.
Zira 100 yıllık Yargıtay içtihatları bunu söylemektedir. Yapılması gereken, 15 Temmuz olaylarının da içine katıldığı bir dosyadan mahkumiyet kararı çıkarılmasıdır ve bu çok hızlı yapılmalıdır. Çünkü, bu sayede hukuk kılıflı “şeytanlaştırma” faaliyeti daha rahat yapılabilecektir.
YARGITAY’IN ACELESİ VAR!
Ancak, karar vericiler de bilmektedir ki, doğrudan 15 Temmuz olaylarının yargılandığı davaların bitmesi yıllar alacaktır ve bugün bile bu olaylarla ilgili kesinleşmiş bir mahkeme kararı yoktur. Ayrıca, bu iş ağır ceza mahkemelerine de bırakılmamalıdır.
Zira bu mahkemelerin karar vermesi, kararın istinaf incelemesi ve en son da Yargıtay’a gelip kesinleşmesi de çok uzun sürecektir ve bu kadar beklemeye tahammül yoktur! Peki ne yapılmalıdır? En kısa sürede bir kararın verilip bu kararı kesinleştirmenin yolu, Yargıtay’ın doğrudan yargılama yaptığı bir dosya 15 Temmuz olaylarının yamanmasıdır. Ancak, Yargıtay’ın ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargıladığı dosya da çok azdır ve bu nitelikte bir dosyanın bulunması halinde hedefe giden yol çok kısalacaktır.
8 AY ÖNCEKİ DOSYAYA, 15 TEMMUZ MONTE EDİLİYOR
Tesadüf o ya, Allah’ın “lütuflarını!” çifter çifter göndermesi midir, yoksa gösterime sunulan tiyatronun hatasız devamı mıdır bilinmez, tam da bu sırada, şeytanlaştırılmasına çoktan karar verilmiş GH’ne mensup oldukları iddiasıyla iki hakim; görevi kötüye kullanma, gizliliğin ihlali ve şartları oluşmasa da silahlı örgüt üyeliği suçlarından 16. CD’de yargılanmaktadır.
Bu yargılamanın başlangıç tarihi de 18/11/2015’dir. Yani Yargıtay, 15 Temmuzdan 8 ay “önce” başlayan bir dosyaya 15 Temmuz olaylarını monte etmiştir. Gelin isterseniz, hikayesi böyle olup tüm yargılamalarda emsal alınan ve 16. CD’nin 24/4/2017’de verip CGK’nın 26/9/2017’de onadığı bu karardaki hukuk garabetlerini ve dolayısıyla vatandaşa kurulan tuzağın “nirvanasını” hep birlikte görelim.
CEBİR VE ŞİDDET YOK AMA ‘İHTİMALİ’ VAR!
Öncelikle, silahlı örgüt kabulü; yaralama, öldürme ve bombalama gibi silahlı örgütün amacına matuf bir ‘vahim eylemin’ yargılandığı dosya kapsamında yapılabilir. 16. CD bu dosyada matuf eylem yargılaması (Hükümete karşı suç-TCK m.312) yapıp bu suçtan BERAAT KARARI vermesine rağmen, emsali görülmedik şekilde silahlı örgüt KABÜLÜNDE bulunmuştur. Ancak yasa ve Yargıtay içtihatları gereğince, matuf eylem yargılaması YAPILMAYAN ve matuf suçtan mahkumiyet kararı VERİLMEYEN bir dosyada silahlı örgüt kabulü YAPILAMAZ.
Zira matuf eylemde bulunduğu tespit edilemeyen yargılamalarda; silahlı örgüt olduğu iddia edilen yapının gerçekleştirmek istediği “amaca yöneldiği”, “elverişli” olduğu ve “yakın ve ciddi tehlike oluşturduğu” hususları da tespit edilemez.
15 TEMMUZ HUKUKEN ESAS ALINAMAZ
Bu dosya da CGK, silahlı örgüt kabulünde matuf eylemi esas alıp almadığını açıkça belirtmemiştir. Kararda yer verilen “matuf/vahim” nitelikli tek eylem 15 Temmuz olaylardır. Eğer, CGK silahlı örgüt kabulü için matuf eylemin gerekli olmadığını düşünüyorsa bu YASAL değildir. Eğer, matuf eylem gereklidir ve 15 Temmuz olaylarını esas aldım derse, bu da hukuken MÜMKÜN değildir.
Bu husus, silahlı örgüt kabulüyle ilgili en büyük eksik olsa da, Gülen Hareketi hakkında verilen ilk kararlarda çok daha fazla hukuksuzluk vardır. Şöyle ki; CGK, GH’nin; “Devletin tüm anayasal kurumlarını ele geçirme amacı taşıyan bir silahlı terör örgütü” olduğunu belirtmiş ve bu kabulü yaparken görseldekileri söylemiştir.
CGK, silahlı örgütün varlığı için cebir ve şiddet kullanımı zorunlu olmasına rağmen; Emniyet ve TSK birimlerinin doğasında var olan cebir ve şiddet kullanma yetkisinin verdiği baskı ve korkutuculuk” diyerek cebir ve şiddet olmasa bile böyle bir ihtimalin varlığını yeterli görmüştür.
SİLAH KULLANMAMIŞLAR AMA KULLANABİLİRLERDİ!
Aynı şekilde, silahlı örgütün “baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden birini” uygulaması zorunlu iken, asker ve polisin var olan yetkisinin bu sonucu doğurduğunu belirterek yasanın hükmüne açıkça aykırı bir değerlendirme yapmıştır.
Yine, silahlı örgüt kabulünde; cebir ve şiddet, baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit “yöntemlerinden” biri ve “silah kullanılması” yasal zorunluluk iken, bu dosyada; “örgüt mensuplarının silahlar üzerinde gerektiğinde tasarruf imkanının bulunması yeterli” denilmiş ve “silah kullanım zorunluluğu” göz ardı edilerek, “silah kullanma ihtimali” yeterli sayılmıştır.
Ayrıca, GH’nin Emniyet ve TSK’da yapılandığı ve zorunlu olan bu üç unsurun asker ve polisin doğasında var olan cebir, şiddet ve silah kullanma yetkisinden kaynaklandığı kabul edilmiştir.Oysa ki karar tarihi itibarıyla “bu örgütün üyesi olduğu kabul edilen ve cebir şiddet ya da silah kullanarak eylem yapan ve hakkında kesinleşmiş mahkumiyet kararı bulunan Emniyet veya TSK mensubu” bulunmamaktadır.
Aslında zorunlu olan bu üç unsurun gerçekleşmediğinin farkında olan CGK, karara “15.07.2016 tarihinde örgüt mensuplarınca silah kullanılmış, birçok sivil vatandaş ve kamu görevlisi şehit edilmiştir” ifadesini ekleyerek, 15 Temmuz olaylarını da esas aldığını açıkça ortaya koymuştur. Ancak, CGK’nın silahlı örgüt kabulünde 15 Temmuzda gerçekleşen eylemleri esas alması hukuken mümkün değildir.
DAVALAR DEVAM EDERKEN CGK HÜKÜM AÇIKLIYOR
Zira ceza yargılaması suç tarihi esas alınarak yapılır ve iddia edilen suçun oluşup oluşmadığı suç tarihi itibarıyla değerlendirilir. Karara konu silahlı örgüt üyeliği suçu bakımından suç tarihleri 30/04/2015 ve 01/05/2015’dir. Dava tarihi ise 18/11/2015’dir.
Yani, 18/11/2015 tarihinden sonra gerçekleşen olaylar hükme esas alınamaz. Yine, CMK’nın kabul ettiği sisteme göre mahkemenin ilk oturumda hüküm vermesi esastır. Mahkeme ilk oturumda karar verseydi, 15 Temmuz olaylarını hükme esas alamayacaktı.
Aynı şekilde, yargılamanın uzaması nedeniyle suç tarihinden sonra gerçekleşen olayların da hükme esas alınması mümkün değildir. Ayrıca, CGK’nın karar tarihinde 15/7/2016 tarihli “matuf eylem yargılamalarının” hepsi devam etmektedir ve hiçbiri kesin hükümle sonuçlanmamıştır.
CGK, derdest olan davaları sanki kesinleşmiş gibi kararına esas alarak “15 Temmuz vahim eylemlerinin” bu yapılanma tarafından gerçekleştirildiğini kabul etmiş ve yine “15.7.2016 tarihli darbe teşebbüsünü gerçekleştiren, pek çok insanın ölümüne ve yaralanmasına sebebiyet verip, bir çok ağır suçu organize şekilde işleyen FETÖ/PDY silahlı terör örgütü” diyerek, 15 Temmuz olayları kapsamında yargılanan sanıkları ve bu yapıyı peşinen mahkum etmiştir.
SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜNÜN HİÇ BİR UNSURU YOK
CGK gibi bir merciinin hukukun en temel ilkesi olan masumiyet karinesi ihlal ederek varsayım ve önyargıyla karar vermesi çok büyük bir skandaldır. Kaldı ki, 16. Ceza Dairesi bile kararında benzer ifadelere yer vermekten kaçınmıştır.
Gerek 16. CD ve gerek CGK, 15 Temmuz olayları dışında GH’nin gerçekleştirdiğini iddia edebildikleri ‘matuf’, ‘silahlı’ veya ‘cebir şiddet içeren’ hiç bir eylem gösterememişler ve söz konusu yapının ‘hukuki görünümlü hukuk dışı yöntemler’ kullandığını belirtmişlerdir. Ancak, silahlı örgütler aynı zamanda suç örgütü ve terör örgütü olduklarından, her ikisinin zorunlu unsurlarını bünyesinde barındırmalıdır. Yani silahlı örgüt kabulünde; suç tarihi itibarıyla TCK’nın 220. maddesindeki suç örgütü ve TMK’nın 7/1. maddesindeki terör örgütünün unsurları ile birlikte, TCK’nın 314. maddesindeki unsurların bir arada bulunduğunun kararda gösterilmesi gerekir.
Başka bir ifadeyle; örgütün amacı ve amaç suçu, dolayısıyla TCK’nın 302, 309, 311 ve 312. maddelerindeki suçlardan birini işlemek üzere bir araya gelindiği, en az üç kişiden oluştuğu, hiyerarşik yapısı, elverişli olduğu, temadi ettiği, cebir ve şiddet kullandığı, baskı,korkutma,yıldırma,sindirme veya tehdit yöntemlerinden birini uyguladığı, suç işlediği, silahlı olduğu, vahim eylemi ve matuf suçu, kısaca tüm unsurları tamamlanmış bir yapılanma olduğu kararda tespit edilmelidir.
Ancak CGK kararında, silahlı örgüt için cebir/şiddet ve silah kullanılması zorunlu olmasına rağmen, kullanılma “ihtimali” yeterli görülmüş, bu yapı tarafından “suç işlendiğine” dair kesinleşmiş bir yargı kararına ve örgütün “silah-suç-elverişlilik” unsurlarını gösteren “matuf” herhangi bir eylemine yer verilmemiştir.
15 TEMMUZ İMDADA YETİŞTİ!
CGK, aslında bu zorunlu unsurların suç tarihi itibarıyla GH’de bulunmadığının farkındadır. Zira kararda, suç tarihi itibariyle mevcut delillerin yeterli olduğunu belirtmesine rağmen, sık sık 15/7/2016 tarihli olaylarında bu yapılanma tarafından gerçekleştirildiğine ve “yeterli olmakla birlikte; 15.07.2016 tarihinde örgüt mensuplarınca silah kullanılmış, birçok sivil vatandaş ve kamu görevlisi şehit edilmiştir” gibi ifadelere yer vermiştir.
Yine, CGK bu yapılanmanın amacı gerçekleştirmeye elverişli olduğunu ve amaca yönelik matuf eylem gerçekleştirdiğini kabul etmesine rağmen, “halka, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi, Meclis binası gibi simge binalar ve birçok kamu binasına karşı ağır silahlarla saldırıda bulunmak suretiyle amaç suçu gerçekleştirmeye elverişli öldürme ve yaralama gibi çok sayıda vahim eylem gerçekleştirildiği” şeklindeki ifadelere yer vererek, açıkça 15 Temmuz olaylarını esas aldığını ortaya koymuştur.
Tüm bunlar, suç tarihi itibariyle mevcut delillerin silahlı örgüt bakımından yetersizliğini CGK’nın da kabul ettiğini ve bu nedenle de silahlı örgüt kabulünde 15 Temmuz olaylarını esas aldığını göstermektedir. Oysaki bu eylemler, suç tarihinden sonra gerçekleştiği gibi yargılamaları da halen devam etmektedir.
Başka bir deyişle, 15/7/2016 tarihli “matuf eylemlerin” GH tarafından gerçekleştirildiğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı CGK’nın karar tarihi itibarıyla yoktur. Buna rağmen, CGK 15 Temmuz olaylarının GH tarafından gerçekleştirildiğini kararına yazabilmiştir. Zira GH’nin şeytanlaştırılması için acilen uydurma bir silahlı örgüt kararı lazımdır ve “Allah’ın lütfu” tam bu sırada imdada yetişmiştir!