Yayıncılığın en zor yanları

Yayıncılığın en zor yanları
Bilgeoğuz yayınlarının sahibi Oğuzhan Cengiz, Oğuz Çetinoğlu'nun sorularına verdiği cevaplarla yayın dünyasının problemlerini masaya yatırdı.
'Okumak, ekmek-su gibi ihtiyaçtır. Okumak-okutmak gibi problemleri olmayan siyasîler; gelecek nesilleri değil, gelecek seçimleri düşünüyorlar.’ Oğuz Çetinoğlu: Yayıncılık hayatına; 2004 yılında başladınız. Ülkücü Hareket’e katıldığınız için konulduğunuz hapishânede tuttuğunuz, Cezaevi Günlüğü’nüzü ‘Kapıaltı’ ismi ile kitaplaştırdığınız eser, yayıncılık hayatınızın ilk ürünü oldu. Teşebbüsünüzün projesi ne zaman hazırlandı, nasıl gelişti? Oğuzhan Cengiz: Dile kolay, 30 yıl gibi uzun bir sürede Türkiye’de yeni bir nesil yetişti. 30 yıl önce fikir suçlusu olarak cezaevine girdiğimde ülkemizde cinnet halinde bir kavga yaşanıyordu. Başında kavak yelleri eserken ülkesindeki gidişattan rahatsız olduğu için kavga eden genç bir delikanlı olarak ‘Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunamayacağı’ gerçeği ile hapishane ortamında karşılaştım. ‘Medrese-i Yusufiye’ adını verdiğimiz cezaevlerinde fikri seviyemizi yükseltebilmemiz için kitaplara sarılıp bilgi dağarcığımızı genişletmeye çaba sarf ettik. Yeterli sayıda ve kalitede kitap bulamayışımız yüzünden ‘Çıkınca bir yayınevi kurmalıyım!’ Diye düşündüm. Ancak bu düşüncem arkadaşlarım tarafından fantezi olarak görülüyordu. Günlük tutmanın yasak olduğu hapishanede imkânsızı başarıp minik sigara kâğıtlarına yazdığım günlükleri kitap haline getirmeyi o günlerde aklıma hiç getirmemiştim. Sosyolojik sorgulamamızı gerçekleştirmek, tarihe not düşmek amacıyla bu günlükleri tutmuştum. Yaklaşık 12 yıl sonra dışarı çıktığımızdaki Türkiye çok farklıydı. Dünya değişmişti adeta. Ama biz yolumuzdan da dâvâmızdan da dönemezdik. Ekonomik sıkıntılar yüzünden öncelikle geçimimizi sağlayacak işler yapmaya gayret ettim. Elimiz ekmek tuttuğunda yayınevi eksikliğini hissediyor, ancak yeterli sermaye bulamıyordum. Derken yakın arkadaşlarımın da fikrini alarak hapishane günlüklerimi kitaplaştırmaya karar verdim. İlk kitabım ‘Yanık Kale’ idi ve Timaş tarafından basıldı. Daha sonra ‘Kapıaltı’ isimli ikinci kitabımı yayına hazırladım fakat aynı yayınevi bu kitabımı basamayacağını ifade etti. Bu reddediş benim için itici bir güç oldu, planladığım yayınevi olayını hızlandırdı, 2003 yılında eşim Ümmühan Cengiz ile birlikte ‘Bilgeoğuz Yayınları’nı kurdum. Yayınevimizin ilk kitabı ‘KAPIALTI’ birçok baskılar yaptı ve hala baskı yapmaya devam etmektedir. Oğuz Çetinoğlu: Yayıncılığı meslek olarak seçişinizdeki etkenler neler oldu? Yayıncı olmanın sizde oluşturduğu duyguları ve yürütürken yaşadığınız ruh hallerini anlatır mısınız? Oğuzhan Cengiz: Yayıncılığı meslek olarak seçtiğimi söyleyemem, birden kendimi sektörün içinde buldum. Kuruluşundan bu yana kâr etmeyi düşünmedim. Okumayı seviyorum, okutmayı amaçlıyordum. Fikir dünyamıza ışık tutma görevini yükledim kendime. Her şeyden önce şunu söyleyeyim; okumayı sevmeyen, fikrî ideali olmayan bir kişi son derece meşakkatli bir iş olan yayıncılığı yapamaz. Yapsa da sadece para kazanmayı amaçlar. Ama mutluluk duyamaz, geceleri rahat uyuyamaz, sabah aynaya bakamaz. Ailesine ve çocuklarına kitap gibi dünyanın en zengin mirasını bırakamaz. Her bir eser, basılmış güzel bir kitap insanın öz çocuğu gibidir. Oğuz Çetinoğlu: Yayınevi sâhibi olarak kitabın kültür hayatımızdaki yeri ile ilgili düşüncelerinizi açıklar mısınız? Oğuzhan Cengiz: Kültür hayatımıza, fikir dünyamıza ışık saçan kitapları Türkiye’mize hizmet için faydalı araçlar olarak görüyorum.Türk edebiyatının güçlü kalemlerinden Ahmet Turan Alkan,kitap için ‘İnsanın akıl defteridir.’ tanımını yapmıştı. Bizim işimiz insanlarımızın akıl defteri sahibi olmalarına yardımcı olmaktır.Yazılı eseri olmayan bir topluluğun kültür, fikir ve sosyolojik zenginliği olabilir mi? Kitabın kültür dünyamızdaki yeri ve önemini birkaç sayfada anlatmak mümkün değil. Özetle; ‘Çok gezen değil, çok okuyan bilir.’ Diyelim. Oğuz Çetinoğlu: Kitap yayıncılığı uzun ve zorlu bir süreç. Yazarların bir kısmı, eserlerini el yazısı ile hazırlıyor. Süreç bu yazıların bilgisayara aktarılması ile başlıyor. Sayfa düzenlenmesi, kapak tasarımı, kâğıt temini, kitabın basımı, ciltlenmesi, tanıtımı, dağıtımı, satışı ve satış bedellerinin tahsili… Eklenecek başkaca bir safha yoksa, soruya geçebiliriz: En çok hangisinde zorlanıyorsunuz? Oğuzhan Cengiz: Yayıncılığın en zor yanlarından biri de yazar tarafından getirilen dosyanın kitap olmasına karar verme işidir. Bilgi ve deneyim gerektirir. Hâlâ eski alışkanlıklarını sürdüren el ile yazan yazarlarımız da yok değil. Dizgi ayrı bir iş oluyor o zaman. Tabii maliyeti de artırıyor, tashih dediğimiz düzeltme işini de uzatıyor haliyle. Baskı aşaması gelişen teknoloji ile bir hayli kolaylaştı. Ancak kapak tasarımı titiz bir iş. Bu konuda yazar-yayınevi-grafiker ilişkisi çok önemli. Biz yazarı, yayınevi sahibi, matbaası, grafikeri ve okuru ile büyük bir aileyiz. Bunları aile içinde tartışarak en güzel sonuca ulaşmaya çalışıyoruz., Şu an en büyük sıkıntımız dağıtım. Dağıtım şirketleri basılan kitapları Türkiye’nin her bölgesindeki kitapçılara götüremiyor. Okuyucu sahip olmak istediği kitabı bulamayınca aramaktan yoruluyor. Satış noktalarında ise ideolojik bakış, yazar-yayınevi ayrımı yapılıyor.Tabii işini doğru dürüst yapan,istisna dağıtım şirketleri de yok değil. Okur kitabı çoğunlukla rafta bulmak ister. Rafa konmayan kitap satılamıyor. Dağıtım şirketleri ve satış noktaları günlük kâr hesapladıkları için bizim ürettiğimiz fikir ve kültür kitaplarını raflarına koymuyorlar. Dağıtım şirketleri yayıncılığın en büyük problemlerinden biridir. Belli bir düzeni ve ödeme planı yoktur, yani ödeme alamazsınız. İstisnalarıyla birlikte dağıtım şirketleri kuralsızdırlar ve tamamıyla keyfi davranırlar. Yayıncılıkla ilgili meslek kuruluşları ve Kültür Bakanlığı bu işe el atmalı yayıncıların haklarını koruyacak tedbirleri almalıdır. Oğuz Çetinoğlu: Yayıncılık ekip işi. Fakat öyle görülüyor ki kâr marjı düşük olduğu için birçok yayınevinde işler; pazarlama, muhasebe elemanları hariç tutulursa, firma sâhibi tarafından yürütülüyor. Öyle mi? Oğuzhan Cengiz: Daha önce belirttiğim gibi yayıncılıktan çok büyük paralar kazanmak gibi bir düşüncem yok, sadece kendi kendini çevirebilen bir yayınevini hedefliyorum.Biz Bilgeoğuz ailesiyiz demiştim.Ailenin büyüğü olarak ben diğer personelimizi yönlendirmeye çalışıyorum. Oğuz Çetinoğlu: Yayıncılıkta en önemli safha hangisi? Oğuzhan Cengiz: En önemli safha şüphesiz kitap seçimidir. Seçtiğiniz eserin memlekete ve insanlara faydası, gelecek nesillere ne aktardığı önemlidir. Oğuz Çetinoğlu: Yayınlanacak kitabın seçimini nasıl gerçekleştiriyorsunuz? Sipariş vererek, gelen teklifleri değerlendirerek veya başka bir yöntem…Hangisi? Oğuzhan Cengiz: Bir yazara sipariş vermek saygısızca bir davranıştır. Sipariş terziye, pastaneye, çaycıya verilir. Bizim yazarlarımız esnaf değildir, fikir adamıdır. Her birinin uzman olduğu bir alan zaten var. Biz sadece yazarlarımızı kaliteyi kaybetmeden, daha fazla üretmesi için yönlendiririz. Ayrıca sürdürmekte olduğu çalışmaları için teşvik eder, kaynak eser bulmalarında da yardımcı oluruz. Okuyucu ile yazar arasında köprü oluruz. Okuyucunun beklentilerini iletir, yazarı haberdar ederiz. Oğuz Çetinoğlu: Size getirilen eserin basıma uygun olup olmadığını, satış şansının bulunup bulunmadığını belirleyecek bir kurul ile çalışmak avantaj sağlar mı? Oğuzhan Cengiz: Kitap seçimi için özel bir kurulumuz olmamakla birlikte, ihtiyaç olduğunda destek aldığımız değerli hocalarımız var. Oğuz Çetinoğlu: Bir kitabın satış şansını, ticarî getirisini oluşturan unsur hangisidir? Kitabın yazarı mı, konusu mu, kitabın ismi mi? Oğuzhan Cengiz: Amacımız kültür ve fikir dünyamıza ışık tutmaktır. Ancak basılan kitabın dağılıp okunması, okunmaya layık olması şarttır. Aksi halde hurda kâğıt sınıfına girer. İçinde bilgi olmayan, edebî ve sanat değeri olmayan basılı her evrak kitap sayılmaz. Oğuz Çetinoğlu: Tanınmamış bir yazarın işe yaramaz bir kitabı bol reklamla satış başarısı elde edebilir mi? Oğuzhan Cengiz: Evet bu teşhis maalesef doğru.Yani işe yaramaz bir kitabın reklamla, kitleleri aldatmak suretiyle öne çıkarıldığı ve büyük satış grafiği yakaladığı doğrudur. Mesela bir reklam örneği; yayınevi yayınlayacağı kitap için Kültür Bakanlığından 1.000.000 adet bandrol aldığı bilgisini basına sızdırıyor. Halk da bunu sanki o kadar adet kitap basılmış gibi algılıyor. Aslında böyle bir şey yok, yayıncı bu bandrol alımını reklam gideri olarak görüyor, yani gerçekte bu kadar kitap basılmıyor, bunun adı “aldatmak” değil de nedir? Ancak gerçek anlamda reklam-tanıtım satış için en önemli etkendir. Fakat oldukça da pahalıdır. Medyanın tekelleştiği bir ortamda milyon dolarlık reklam yapma şansımız zaten yok. Bunu Soros vakıflarıyla AB fonlarıyla yapanların da asıl amacının ne olduğunu milletimiz çok iyi biliyor. Oğuz Çetinoğlu: Kültürümüze temel teşkil eden İslam’dır. İslam’ın ilk emri: ‘Oku!’ Toplumumuz yeteri kadar okuyor mu? Genel bir değerlendirme yapar mısınız? Oğuzhan Cengiz: Bu konuda Müslüman’ım diyen herkesin bir şeyler söyleme ve yazma hakkı vardır diye düşünüyorum. Ancak gerçekte hayat düsturu olması gereken bir inanç sisteminin mensuplarının, emre uyup okumanın ekmek-su gibi bir ihtiyaç olduğunu anlaması inşallah uzak değildir. Ben okumamanın haklı bir gerekçesi olduğuna inanmayanlardanım. Oğuz Çetinoğlu: Bildiğim kadarı ile Türkiye’de bütün yayınevlerini bir çatı altında toplayan kitap yayıncıları birliği – kooperatifi yok. Bu sebeple devlet nezdinde hak arayışları etkisiz. Bu konudaki görüşleriniz, beklentileriniz nelerdir? Oğuzhan Cengiz: Yayıncıların meseleleriyle ilgilenmesi gereken birkaç kuruluş olmasına rağmen, çözüm anlamında bir şey yapılamıyor. Zira hak arayışlarının yolu siyasî iradeden geçiyor. Siyasilerimizin de ne kadar okuduğu ortada. Onlar gelecek nesilleri değil, gelecek seçimleri düşündükleri için odun, kömür, gıda paketi, buzdolabı vs dağıtıyorlar. Kitap dağıtan siyasî gördünüz mü? Avrupa Birliği (AB) rüyasından bahsediyorlar. AB ülkelerinde kitap için sübvansiyon vardır. Kağıt ucuz verilir.Yayıncıya vergi-sigorta kolaylığı sağlanır. Devlet yayıncıdan kitabı para ile alır, vatandaşa ücretsiz dağıtır. Öğrencilere ücretsiz dağıtılan ders kitaplarıyla iş bitmiyor. Öğrencilerin başvuru-kaynak eserleri ne olacak? Aslında bu konuların ciddî anlamda araştırılıp meclis bünyesinde tartışılması ve kanun çıkarılması gerekir diye düşünüyorum. Oğuz Çetinoğlu: Yayıncılık sektöründe; kâğıttan ve kitaptan alınan KDV konusunda çarpıklıklar var. Bu konu ve yayıncıları zor durumda bırakan diğer aksaklıklar konusunda ilgililere verilecek mesajınız nelerdir? Oğuzhan Cengiz: Bir KDV karmaşası sürüp gidiyor. Kitapta KDV sıfır olmalıdır. Dünyanın en pahalı kağıdı Türkiye’de kültür-sanat-edebiyat ve fikir eserlerinin yayını için her şeyden önce kağıtta sübvansiyon uygulanmalıdır ve KDV alınmamalıdır.Unutulmamalıdır ki zenginliğin ve ihtişamın sembolü olan “pırlantada KDV sıfırdır”. Oğuz Çetinoğlu: İnsanlarımızı kitap almaya ve okumaya yönlendirecek yöntemler geliştirmek, ilgililere teklif götürmek uygulamasını sağlamak gibi konularla ilgilenen var mı? Ticaret Odası bünyesindeki meslek grubu sektörü sâhiplenmek, problemleriyle ilgilenmek konusunda yeterli mi? Oğuzhan Cengiz: Yayıncıların dertlerinin dile getirildiği, dinlendiği ciddî bir girişim olduğunu sanmıyorum.Ticaret odasının meslek odaları seçimlerinde, yayıncılar adına aday olan kişilerin seçildikten sonra bir yer işgal etmekten öteye gitmedikleri de bir gerçektir. İnsanlarımızı okumaya yöneltmek ciddî bir Devlet politikası olmalıdır ve bunun için yapılması gereken ne ise o yapılmalıdır. Oğuz Çetinoğlu: Yayınevleri Cağaloğlu semtinde kümelenmiş durumda. Aynı zamanda perakende kitap satışı yapan bütün yayınevlerinin büyük bir binada toplanması, kitapseverlerin ve kitap satıcılarının işlerini kolaylaştırır mı? Böylece kitap satışları artar mı? Oğuzhan Cengiz: Cağaloğlu, meşhur adıyla da Bab-ı Ali, yayın dünyasının tarihte kalbiydi. Fakat medya sektörü hızlı gelişimi sebebiyle burayı terk etti. Burada kalanlar kendi bünyelerinde hizmete devam ediyorlar. Fakat aslında yapılması gereken ‘Kitapkent’ olarak ifade edilebileceğimiz ciddî bir projenin Devlet önderliğinde hayata geçirilmesidir. Her meslek grubunun kümelendiği böyle kompleks oluşumları vardır. Yayıncıların neden olmasın? Bu hem yayıncıları, hem de kitapseverleri oldukça rahatlatacak köklü bir çözümdür. Oğuz Çetinoğlu: Kültür Bakanlığının bandrol uygulaması korsan kitap satışını önlemekte yeterli mi? Yeterli değilse ne gibi tedbirler alınabilir? Oğuzhan Cengiz: Korsan baskı; devlet, yazar ve yayıncının haklarının çalınması anlamını taşır ve kesinlikle gayri ahlakî bir davranıştır. Kültür Bakanlığı’nın bandrolleri de korsan baskılara yapıştırılıyor.Yani bunlar oldukça pervasız. Kanunlar caydırıcı değil, cezalar yetersiz hal böyle olunca da korsan kitap basılıyor ve satılıyor. Korsan kitap olayının ortadan kalkması, yayıncıların içerisinde bulunduğu şartların iyileştirilmesine bağlıdır.Yayıncılara devlet desteği olduğunda kitap fiyatları ucuzlayacak ve halk korsan kitaba itibar etmeyecektir. Oğuz Çetinoğlu: Deniliyor ki bir yayınevi; orta seviyede satış şansı bulunan 50 kitap yayınlarsa, kendi yağıyla kavrulabilir. 100 kitap yayınlarsa işlerini genişletme imkânı bulabilir. Gerçekçi rakamlara dayanarak bir değerlendirme yapar mısınız? Oğuzhan Cengiz: Kanaatime göre yayınevinin bastığı kitabın sayınının çokluğu değil kalitesi, ne anlattığı önemlidir. On yıllık yayıncılık hayatımda gördüğüm şu ki; harcadığınız para ile ölçülemeyecek düzeyde bir zenginlik elde ediyorsunuz, kitap basıyorsunuz. Oğuz Çetinoğlu: Yeni yayınevi kurma düşüncesi olanlara tavsiyeleriniz nelerdir? Oğuzhan Cengiz: Yayıncı; kitap seçiminde azamî gayret sarf etmeli, hisleriyle hareket etmemelidir. Kitap seçiminde titiz davranılmadığı zaman zarar edilebilir. Yayıncılığın en kârlı safhası, yayınlanan kitaplardan insanların yararlanıyor olmasıdır.Bilgeoğuz yayınları, FOSİL ve BİLGECAN markaları ile de kitap üretmeye başlamıştır. Oğuz Çetinoğlu: Gazetemize zaman ayırdığınız için teşekkür ederim. Oğuzhan Cengiz: Benimle röportaj yaparak, yayıncıların seslerini duyurmama yardımcı olduğunuz için size çok teşekkür ederim.
10 Mart 2009 16:45
DİĞER HABERLER