Yazar Osman Çeviksoy, şehitliğin yanı sıra milli, manevi bütün değerlerin edebi eserlerde işlenmesinin ve okunmasının faydalı olacağını söyledi.
AA muhabirine açıklama yapan Çeviksoy, beyninde ve yüreğinde biriktirdiği ağırlıklardan kurtulmak, doğru ve güzel bildiklerini başkalarıyla paylaşmak için yazdığını belirterek, ''Güzel sözün gücüne inandığım için yazmaya devam ediyorum'' dedi.
Osman Çeviksoy, şehit olamayan yaşlı bir adamın yaşadıklarını anlattığı ''Bir Mavi Duman'' adlı hikayesini, yaşanmış bir olaydan hareketle yazdığını, hikayenin filminin çekildiğini aktardı.
Çeviksoy, terör olaylarıyla ilgili toplumun büyük bir kesiminin sezgi yoluyla her şeyin farkında olduğunu vurgulayarak, ''600 yıldan fazla sürmüş bir imparatorluğun manevi mirasını genlerinde taşıyan insanımızın olup bitenlerden gafil olması düşünülebilir mi? Dün oyuna gelmeyen bu milletin bu gün de gelmeyeceğine bütün kalbimle inanıyorum. Kardeşliğiyle, sabrıyla ve üzerinde yaşadığı vatanı canından aziz bilişiyle yine karanlık oyunları bozacaktır. Bozuyor da. İnancımıza göre şehitlik Allah katında peygamberlikten sonra gelen ikinci yüce makamdır. Sadece şehitliğin değil, milli, manevî bütün değerlerimizin edebi eserlerde işlenmesi ve okunması elbette faydalı olacaktır'' diye konuştu.
Daha çok dış dünyadaki yaşanmışlıklardan seçtiği konuları yeniden kurgulayıp yazdığını, kurgulama ve yazma aşamasında da iç dünyasının devreye girdiğini ifade eden Çeviksoy, şunları söyledi:
''Bir yazar, önce içinde yetiştiği topluma sonra da insanlığa karşı saygı ve sorumluluk taşımalıdır. Yazarın mesaj endişesi de bu saygı ve sorumluluktan kaynaklanmalıdır. Yazar konu seçimiyle, bakış açısıyla, kurgusuyla, üslubuyla, yaptığı çağrışımlarla ve hissettirdikleriyle mesajını iletmelidir. Bu işi öyle ustalıkla yapmalıdır ki, okuyucu mesajı metinden hareketle kendisi çıkarmalıdır. Slogan cinsinden açık mesajlar sunmak kabalık, bilgiçlik ve okuyucuya saygısızlıktır.''
Çeviksoy, okuyucu sayısındaki azalmaya bağlı olarak yazar ve şair sayısında da azalma yaşandığını belirterek, ''Bu gerilemenin en büyük sebebi eğitim sistemimizdir. Eğitim sistemimiz okuyan, anlayan, düşünen, yorumlayan, değerlendiren, karar veren, uygulayan, etken insanlar yerine çoktan seçen, edilgen insanlar yetiştiriyor. Avrasya Yazarlar Birliği olarak böyle bir çalışmayı üç yıldır yapıyoruz. Şimdiden dergilerde yazan, ortak kitaplarda hikayeleri, şiirleri, denemeleri yayınlanan ve bağımsız kitapları olan arkadaşlarımızın sayısı yirmilere yaklaştı'' dedi.
Türkiye'nin çeşitli illerinde açılan yazar yetiştirmeye yönelik seminer, kurs ve atölyeleri faydalı bulduğunu anlatan Çeviksoy, ''(Yazarlık yetenek işidir, okulu olur mu?) denilebilir. Yeteneğin ortaya çıkması için adına ne derseniz deyin farklı çalışmalara ihtiyaç vardır'' diye konuştu.
-''TÜRKÇE İLE HER TÜRDE EDEBİ ESER VERİLEBİLİR''-
Osman Çeviksoy, gelişmenin de yozlaşmanın da temelinde değişimin olduğunu savunarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Hızlı değişimler bizi biraz aslımızdan uzaklaştırdı. Kültürel değerlerimizin pek çoğunu yenileyerek koruyamadık. Hatta bazı değerlerimizi aşağıladık, bazılarını bilerek isteyerek yok saydık. Varlığımıza bile tahammül edemeyenlerle birlik olup kendi değerlerimize saldırdık. Buna karşılık tam anlamıyla teknolojik başarı sağlayamadık, sanayileşemedik, şehirlileşemedik. Batının bizi sürekli olarak reddedişine bakılırsa batılılaşamadığımız da ortada.''
Bu durumun Türk edebiyatını da etkilendiğini vurgulayan Çeviksoy, ''Önceleri yazılan oyun, roman ve hikayelerimizde daha çok tarihten alınan konular, köy hayatı, köylünün çektiği sıkıntılar işlenirken, köyden şehre göç, gecekondu hayatı, şehirleşmeden öte köyü şehre taşımanın, hatta köyü Avrupa'ya taşımanın getirdiği sorunlar işlenmeye başladı. Kendi milletinden kendi kültüründen kopuk, teslimiyetçi, yazarlar tarafından sanayileşmiş, sömürgeci batılı toplumların yaşadığı sorunlar henüz bizim sorunumuz değilken edebiyat dünyamıza taşındı. Ülkemizde okur sayısının azalmasında önemli sebeplerden biri de budur. İnsanımız okuduklarında kendini bulamayınca kitaptan soğudu'' ifadelerini kullandı.
Çeviksoy, hikayelerinin anlaşıldığını ve sevilerek okunduğunu düşündüğünü ifade ederek, her okuyucunun okuduğu her hikayesinde kendini bulmasını ve anlattığı olayı ya da durumu yaşamasını istediğini, bunu da üslubuyla başarmaya çalıştığını kaydetti.
Türkçe'nin dünyanın kalıcı eserler bırakmış en uzun ömürlü imparatorluklarından birinin dili olduğunu aktaran Çeviksoy, şunları söyledi:
''Bu dille dünden bu güne binlerce cilt bilim, kültür ve sanat eseri verilmiştir. Bu dille birkaç yıl önce 'Nobel Edebiyat Ödülü' kazanılmıştır. Türkçe ile her türde edebi eser verilebileceği gibi her tür bilimsel eserler de verilebilir. Zaten veriliyor da. Ancak ne acıdır ki gençlerden büyük bir kısmının kullandıkları dille, özellikle de internet üzerinden haberleşmekte kullandıkları dille, edebi eser vermek bir yana anlaşmak bile müşküldür. Konuşma diliyle edebi dil arasındaki açının daraltılması için bilim, sanat, kültür adamlarının, üniversitelerin ve devletin birlikte çalışarak çözüm üretmeleri gerekmektedir.''
(NAR-SBR-ZBD)03.08.2011 13:35:47