Bir bahçeye girsem

  • Abdullah Aymaz
  • Abdullah Aymaz
    27 Haz 2023 09:11
    Âsâr-ı Bedi’iyye isimli kitabın başındaki Nokta isimli risalenin ifade-i Merâm’ında Üstad Bediüzzaman Hazretleri diyor ki: “Bir  bahçeye girsem, iyisini seçerim. Koparmasından zahmet çeksem hoşlanırım. Çürüğünü, yetişmişini görsem ‘Huz mâ safâ’ derim. Muhatablarımın da öyle olmasını arzu ederim. Derler: ‘Sözlerin iyi anlaşılmıyor?” Bilirim ki, gâh minare başında, gâh kuyu dibinde konuşuyorum. Neyleyeyim ZUHÛRÂT öyle. Şu’â’ât (isimli eserde) ve şu kitapta mütekellim (konuşan) kalbimdir. Muhatap âsî nefsimdir. Müstemi’ (dinleyen) hakikatı araştıran bir Japon’dur. Temâşa eden bunu düşünmeli.”


    Kitabın takdiminde deniliyor ki: “Şark vilayetlerindeki intizamsız ictimaî ahvali tanzim etme niyeti ve maksadı ile 1907 sonlarında geldiği İstanbul’da, Osmanlı Devleti’nin sarsıntılı vaziyetini müşâhede ettikten sonra onun bekası için siyasetle alâkadar olmaya başlayan Bediüzzaman Hazretleri, o tarihten itibaren başlayan ve art arda vukua gelen büyük inkılaplar, umumî harpler, muahedeler, çöküşler ve yıkılışlar devrinin tamircisi ve yol göstericisi olan en mümtaz şahsiyettir. Yüzyılda, belki bin yılda bir meydana gelen bu büyük inkılap ve hadiselere dair fikirlerini her vesileyle beyan etmiş ve farklı milletleri bünyesinde barındıran Osmanlı Devleti’ne ilmî ve mânevî reçeteler sunmuş, çıkış yolları göstermiş bir nurlu rehberdir.


    Fakat zamanın müsait olmayışı, düşmanların dışarıdan ve içeriden şiddetli hile ve baskıları, devlet ve siyaset adamlarının işin vehametini kavrayamamaları ve daha birçok sebepten ötürü bu manevi reçetelerden tam istifade edilememiştir. Osmanlı’nın devlet olarak fiilen bittiği 1920’lerin başlarında Said Nursi Hazretleri bu çareleri  ‘Âlem-i İslam'ın mütemerkiz noktasına tekraren arzediyorum’  ifadesiyle istikbalin münevver Müslüman dünyasına bırakmıştı. (…)


    Bu mecmuada yayınlanan eserlerin bir kısmı, Risale-i Nur Külliyatı’nı neşreden yayınevleri tarafından basılmış ve o Risaleler bizzat müellifi muhterem Hz. Üstad tarafından zamanın nezaketi ve başka sebepler dolayısıyla bazı yerleri bölüm, paragraf, cümle ve kelime bazında tashihlere tâbi tutulmuştur. Bizim burada neşrettiğimiz risaleler ilk basılan ve çeşitli gazetelerde yayınlanan orijinal nüshalara dayanmaktadır ve hiçbir nüshasına dokunulmamıştır. Ancak birbirine yakın tarihler taşıyan farklı nüshalar arasında karşılaştırmalar, metin içinde parantezler ve sayfa altında dipnotlarla verilmiştir.


    Kitabın “Nutuklar” bölümünün  “Nutuk-l”in girişinde diyor ki: Selânik Hürriyet Meydanı’nda tekrar ettiğim nutkun suretidir. Dağ meyvesi acı da olsa devadır. Ama hazmı sakildir. (…)  Kaplan postuna benzeyen elbisem gibi üslûb-u beyanın da zamanın modasına muhaliftir. Zira alaturka terzilik bilmiyorum, tâ bu mânâlara iyi elbise keseyim ve düğme yapayım.


    Rica ediyorum, nutkumu hayâl-hânenize girmekten yasak etmeyiniz. Benim gibi hem hayalden kapı açın, tâ kalbe girsin. Zira hamiyet, diyanet ve gayretinizle iş var, müzakere edecekler. Kalbin karanlık köşelerinden ışık yakacaklar!..


    Devr-i İstibdadda tımarhaneden sonra tevkifhanede iken zabtiye nazırı Şefik Paşa ile muhâveremdir: Zabtiye Nâzırı: “Padişah sana selam etmiş. Bin kuruş da maaş bağlamış. Sonra da yirmi, otuz lira yapacak” dedi. Cevaben: “Ben maaş dilencisi değilim. Bin lira da olsa kabul edemem. Kendim için gelmedim, milletim için geldim. Hem de bu bana vermek istediğimiz rüşvettir ve sus payıdır.


    Nâzır: Padişahın iradesini reddediyorsun. İrade reddolunmaz.

    Cevaben dedim: Reddediyorum, tâkî padişah sarsılsın, beni çağırsın. Ben de doğrusunu söyleyeyim. 

    Nazır: Neticesi vahimdir.

    Cevaben: Neticesi deniz de olsa (Yani ayağımdan taş bağlayıp denizin dibine de atsalar),  geniş bir kabirdir. İdam olursam bir milletin kalbinde yatacağım. Hem de İstanbul’a geldiğim vakit hayatıma rüşvet getirdim, ne ederseniz ediniz. (…)  Hem de benim gibi bir adamın millete ve devlete hizmeti nasihatledir. O da hüsn-ü tesirledir. O da hasbilikledir. Bu da garazsızlıkladır. O da beklentisizlikledir.  O da şahsî menfaati terk etmekledir. Öyleyse ben maaşın kabulünde mâzurum. 

    Nâzır: Senin Kürdistan’da maarifi (eğitim) yaygınlaştırma maksadın, vekiller meclisinde görüşülecektir.  Cevaben: Acaba maarifi tehir (geri bırakıp)  maaşı tacilde (acele vermekte) acele edersiniz, bu yaptığınız hangi kaideye göredir. Benim şahsî menfaatimi, umum milletin menfaatine tercih ediyorsunuz!..

    Nâzır hiddet etti. Ben dedim: Ben hür yaşamışım mutlak hürriyetin meydanı olan Kürdistan dağlarında büyümüşüm. Bana hiddet fayda vermez nâfile  yorulmayınız. Beni sürgüne gönderin, Fizan olsun, Yemen olsun razıyım. Siz de pinedüzlükten  (tamircilikten) yamacılıktan kurtulursunuz. Ben de yüksekten düşmekle incinmekten kurtulurum.” (İki Mekteb-i Musibetin Şehadetnâmesi)

    Çok kısa da olsa Âsâr-ı Bediyye kitabından bir nebze bahsetmiş oldum. 

    Not: Mübarek Kurban Bayramı’nızı tebrik eder, Âlem-i İslam için hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Erhamürrâhimînden niyaz ederim. 


    27 Haz 2023 09:11