Entegre

  • Abdullah Aymaz
  • Abdullah Aymaz
    04 Ara 2023 11:57
    Son “Türkiye-Almanya Dostluk  Maçı”  yapıldı. Ama Almanya oturumlu hatta pasaportu bazı gençler bu dostluk vesilesini bile probleme çevirmeye kalkıştırlar. Bu durum hiç de iyi bir şey değil…  Bilhassa Avrupa’daki  yabancı düşmanlığı ve ırkçı anlayışlar artarken…  Hele hele bu son Filistin meselesinde Almanya’daki mülteci Müslümanların bazı devlet okullarındaki çocuklarının durup dururken toplu namazlar kılmaya yönelmesi bununla yetinmeyip yerli arkadaşlarına lâf atmaları da endişeleri artırıyorlar. Bu hususta bütün Müslümanların teyakkuzda olması, âcil çare bulması gerekiyor bu tehlikeye…
    Bu münasebetle diyoruz ki: İlticaların neticesinde üç durumdan birisi gerçekleşiyor: O mülteci azınlık gruplar ya asimile olup kendi benliklerini kaybedip, eriyip gidiyorlar. Veya yaşadıkları toplumdan kendilerini tecrit edip gettolaşıyorlar… Bu da çok sıkıntılı problemlere yol açıyor… Yahut  yavaş yavaş, o toplumun dilini ve kültürünü öğrenip kendi özlerini ve köklerini koruyarak entegre oluyorlar. Asimile ve gettolaşma o topluma bir şey kazandırmıyor. Halbuki entegre, bir zenginlik ve yepyeni bir renklilik getiriyor… Yani entegre olanlar, içinde bulundukları toplum mozayiği içinde kendi renkleriyle çiçek açarak o topluma bir tazelik, bir güzellik ilave etmiş oluyorlar.
    Yaklaşık altı ay önce Amerika’da bu konuda bir toplantı organize edildi. M. Fethullah Gülen Hocaefendinin ders halkasından yetişmiş yetkin âlim hocalarımızla, Avrupa ve Amerika üniversitelerinde tahsil görmüş psikologlar beraberce bu hususu görüştüler, problemlere, travmalara çareler sundular.
    1987’den itibaren Avrupa ülkelerine 1992’den sonra da Amerika ve Kanada’ya gidip geldim. Üç sene Amerika’da kaldım, 2001 senesinin en başından beri de Almanya’da oturuyorum… Bu toplumlardan aldıklarımıza karşılık bizim de vereceğimiz çok şeyler var.
    Batı’da yaşlı nüfus artıyor… Bilhassa iki büyük dünya savaşı görmüş Avrupa’da iman zayıflığından dolayı ve bireyselliğin getirdiği problemler sebebiyle insanlar bilhassa yaşlılar iyice yalnızlaşmışlar. İngiltere gibi bazı ülkelerde yalnızlar için bir Bakanlık bile kurulmuş… Yaşlı kadınlar ölümü hatırlamamak için çok çok ileri dönemlerinde bile kuaföre gidip genç görünmenin daha doğrusu ölümü unutmanın çaresini arıyorlar…
    Halbuki bizim elimizde ebedî birer GENÇLİK  AŞISI  olabilecek İHTİYARLAR  RİSALESİ,  GENÇLİK  REHBERİ  ve  HASTALAR  RİSALESİ  gibi devalar, çareler ve ŞİF   ÇİÇEKLERİ  var…  Bunlardan istifade ile hatta bu toplumların kültürlerinden gelen tevhide  ayarlı bilgi hatta menkıbe ve kıssalarla bile elimizdeki bu kudsî malzemeler birleştirilip yoğrularak bu topluma takdim edilebilir…
    Yani bu eserleri sadece tercüme etmemiz yetmiyor.
    Uzun zamandan beri bu düşüncelerle meşbu iken dört beş sene önce gönüllü olarak yaşlılar evinde hizmet veren iki kardeşimizle bu hususları görüştük ve her Cuma namazından sonra iki-üç saat bu eserler üzerinde müzakerelerde bulunup bunları nasıl anlatabiliriz diye beyin fırtınaları gerçekleştirmeye ettik. Neticede gönüllere nüfuz eden güzel hizmetlerinden dolayı Alman idareciler  bu arkadaşları, gönüllükten, resmiyete, maaşlı elemanlara çevirdiler. Yani yaptıkları hizmetlerden o kadar çok memnun oldular ki, onları kadrolu olarak içlerine aldılar…
    Bu hususta Ocak 2001’de Zaman Avrupa’nın hediye olarak verdiği “Kutsal Topraklar”  dergisinin Giriş bölümünde şunlar yazılı.  Seneler önce ülkemizden ayrılıp Avrupa ve diğer yerlere iş bulmak için insanlar gelmişler. Şimdi üçüncü nesil meydan gelmiş. Büyük ihtimalle bilhassa son nesiller tekrar geriye dönmeyecekler. Onların, hem bulundukları topluma faydalı olmaları hem de kendi kültür güzelliklerini korumaları için desteğe ihtiyaçları vardır.
    İçinde bulundukları toplum zamanında bizlere kapılarını açmış, iş vermiş, aş vermiş, bazan da eş vermiş. Bizim bu topluma bir teşekkür borcumuz var. bunun için gençlerimizi eğitimli ve üretken yani topluma faydalı hale getirmeliyiz.  Yerliler demeli ki:  “Ne iyi oldu da bu Türkler, bu Müslümanlar ülkemizde geldi!  Ne kadar iyi ve faydalı insanlar bunlar!..”
    Doğrusu teknik ve teknolojide ileri olan ve bizi aralarına kabul eden bu insanlara, biz de kendi toplumumuzun güzelliklerinden, Anadolu’nun gülen yüzünden, bilhassa vicdan kültüründen pek çok şeyi aktarmak mecburiyetindeyiz. Mesela bizim toplumumuzda aile bağları çok kuvvetlidir. İçinde yaşadığımız toplumların da buna ihtiyacı var. Bunu nasıl aktaracak ve aşılayacağız? Eğer çocuklarımız, onların dillerini çok iyi öğrenir, kendi öz ve köklerine bağlı değerleri de alırlarsa, bunda başarılı olabilirler. Bunun için önce mutlaka dil problemlerini halletmemiz gerekiyor. Bu hususta açılacak olan takviye kursları çocuklarımızın ellerinden tutacaktır. Bu bilgi ve eğitimi elbette o ülkenin öğretmenleri veya doğma-büyüme oralı ve orada yetişmiş bizim lisan öğretmenlerimiz verecektir. Başka türlü başarılı olamayız. Çünkü, köyden, kentten gelmiş, çocuk eğitimi ile ilgilenmesini dahi bilmeyen bazı insanlarımızın  çocukları maalesef ne Türkçeyi bede bulunduğu  ülkenin dilini tam öğrenemiyor. Okula başlayınca, dersi anlamıyor, öğretmen ne söylüyor fark etmiyor. Bu sefer hem öğretmeninden hem de yerli arkadaşlarından geri zekalı muamelesi görüyor. Halbuki geri zekalı değil; sadece dil problemi var. Böylece çocuklarımız farkına varmadan layık olmadıkları o muamelelerden dolayı, hem ailesine, hem öğretmenine, hem de arkadaşlarına karşı bir kin ve düşmanlık duygusu içine itilmiş oluyor. İşte potansiyel suçluluk böylece başlamış oluyor.” 

    04 Ara 2023 11:57