İhlasla dimdik duranı Allah yalnız bırakmaz

  • Abdullah Aymaz
  • Abdullah Aymaz
    24 Şub 2025 10:51


             Daha önceki yazılarımızda, İhlasın dokuz özelliğinden yedi tanesini yazmıştık. Son ikisini de ele alalım:

             “En yüksek bir haslet, (İHLAS’tır.)  On sekiz veya yirmi sekiz bin âlemin fihristesi olan insanda pek çok güzel hasletler bulunmaktadır. İhlas ise en yüksek bir haslettir. Haslet üzerine nurdan bir tâc-ı zerrindir. O tacı gören yüce gönüller onlara sevgi gösterir, sözlerine itibar ederler.

             “En sâfî bir ubudiyet İHLÂS’tır.” İmam Gazzali Hazretlerinin dediği gibi, fışkı ve kan arasından çıkan hâlis süte, ne kan ne de fışkı bulaşmadığı gibi ihlasla yapılan amellere de dünyevî, ne uhrevî, ne maddî ve ne de mânevî bir menfaat ve beklenti bulaşmaz, saf sâfî ve dupdurudurlar.

             Dokuz mitralyözle teçhiz edilip Donanmaya katılmış bir harp gemisi gibi veya dokuz burçla donatılmış bir muhteşem kale gibi olan İHLÂS  hakikatını bu ulu özelliklerle Üstad Bediüzzaman Hazretleri’nin anlatmasının esas sebebi aşağıdaki paragrafta izâh ediliyor:

             “Madem ihlasta zikredilen hâssalar gibi  ÇOK  NURLAR  ve  ÇOK  KUVVETLER var. Ve madem bu müdhiş zamanda ve dehşetli düşmanlar mukabilinde ve şiddetli tazyikat  karşısında ve savletli bid’atlar, dalâletler içerisinde bizler gayet az ve zayıf ve fakir ve kuvvetsiz olduğumuz halde, gayet ağır ve büyük ve umumî ve kudsî bir vazife-i imâniye ve hizmet-i Kur’âniye omuzumuza ihsan-ı İlâhî tarafından konulmuş. Elbette herkesten ziyade bütün kuvvetimizle ihlası kazanmaya mecbur ve mükellefiz ve ihlasın sırrını kendimizde yerleştirmek için gayret derecede muhtacız. Yoksa hem şimdiye kadar kazandığımız hizmet-i kudsiye kısmen zâyî olur, devam etmez, hem şiddetli mesul oluruz. ‘Âyetlerimizi az bir fiyatla, yani fani ve değersiz dünya  menfaatı karşılığında satmayın.’  (2/41)  âyetindeki şiddetli tehditkârâne İlâhî yasaklara azarına maruz kalıp, ebedî saadet zararına; mânasız, lüzumsuz, zararlı, kederli, kendini övercesine, ağır, çirkin, riyâkârâne bazı süflî hissiyatın ve cüz’î menfaatlerin hatırı için ihlası kırmakla; hem bu hizmetteki umum kardeşlerimizin hukukuna tecavüz hem bu Kur’an Hizmetinin hizmetine taarruz, hem iman hakikatlerinin  kudsiyetine hürmetsizlik etmiş oluruz.”

             Madem ihlasta çok nurlar ve çok kuvvetler var. İçinde bulunan şartlar çok ağır, atmosfer çok sıkıcı. Dünyanın büyük çoğunluğu inkâr-ı ulûhiyet illetine tutulmuş koskoca Sovyetler ve Çin inkârcılığı rejim haline getirmiş. Yarı Avrupa bir canavarın pençesine düşmüş. Yani insanlık kalesi yaralanmış tamir istiyor, inkâr ve dinsizlik yangını içinde nesiller yanıyor. Dindarlar susturulmuş, korku içinde… Üstad Hazretleri de sanki kuş uçmaz ve kervan geçmez bir yere sürülüp başına silâhlı görevliler dikilmiş… Barla’da bir avuç insanla, Dünyayı aydınlatmak eserleri yazıp yaymaya çalışıyor. Tek başına, matbaası yok, imkânı yok. İşte böyle dengesiz bir mücadelede, gâlip gelecek tek güç görünüyor, o da Allah’ın yardımıyla İHLÂS… İşte Üstad da ona sarılıyor. Yirminci Lem’a’yı yazıyor. Birinci İhlas Risalesi oluyor. Onunla yetinmiyor bir de İkinci İhlas Risalesi olarak Yirmi Birinci Lem’a’yı yazıyor. Albay Hulusî  Ağabeyimizin askeri tabiriyle Birinci İhlas Risalesi “Dış Tâlimat” oluyor. İkinci İhlas Risalesi ise “İç Tâlimat” oluyor.

             Bize düşen bu ikisini de iyi hazmetmek…

             Üstad Hazretleri devam ediyor:

             “Ey kardeşlerim!  Mühim ve büyük bir umur-i hayriyenin çok muzır mânileri olur. Şeytanlar o Hizmetin hâdimleri ile çok uğraşır. Bu mânileri ve bu şeytanlara karşı ihlas kuvvetine dayanmak gerektir. İhlası kıracak esbabtan yılandan akrepten çekindiğiniz gibi çekininiz. Hz. Yusuf  Aleyhisselam  ‘Muhakkak  ki nefis daima fenalığı ister, kötülüğe sevk eder; Rabbimin merhamet edip korudukları ise hâriçtir.” (12/53) demesiyle, nefs-i emmareye itimad edilmez. Enaniyet ve nefs-i emmare sizi aldatmasın.”

             Bediüzzaman Hazretleri mühim bir ihtarda bulunuyor. “Mühim ve büyük bir umur-i hayriyenin çok muzır mânileri olur. Şeytanlar o hizmetin hâdimleriyle çok uğraşır.” diyen Ali Ulvî Kurucu Ağabeyimiz, “Hizmetin değerli mensupları ile sıradan şeytanlar değil; şeytanların KURMAYLARI  uğraşır” derdi.  Onun için Hizmet erinin şahsıyla, olmadı eşiyle, olmadı, annesi babası ile, olmadı kayınpederi kayınvalidesiyle, olmadı evlatları ile, gelinleri, damatlarıyla hatta teker teker hepsiyle uğraşır yoldan çıkarmaya veya Hizmetten uzaklaştırmaya çalışır. Onun için Üstad, kurtuluşu İHLÂS’ta görüyor ve diyor ki:

             “İhlası kıracak sebeplerden, yılandan akrepten çekindiğiniz gibi çekininiz” diyor. Çünkü yılan, çıyan ve akrep gibi zararlılar sinsidir. Çok dikkatli olmak gerekir.

             “İhlası kazanmak, muhafaza etmek ve mâniler defetmek için, gelecek düsturlar  REHBERİNİZ olsun.

             “Birinci Düsturunuz: Amelinizde Allah’ın  Rızası olmalı. Eğer o râzı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok. Eğer o kabul etse, bütün halk reddetse tesiri yok. O,  râzı olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse ve hikmeti iktizâ  ederse, sizler istemek talebinde olmadığınız halde halklara da kabul ettirir, onları da râzı eder. Onun için bu Hizmette doğrudan doğruya yalnız Cenab-ı Hakkın rızâsını esas maksad yapmak gerekir.”

             Rıza makamı çok mühimdir.  “Allah onlardan râzı oldu. Onlar da Allah’tan râzı oldular.”  (Mâide Suresi, 5/119)  âyeti üzerinde düşünmek gerekir. Rıza  makamını veya ihlası kazanmak mühimdir ama onları o zirvede korumak daha mühimdir, daha zordur…

             Mâlum hadis-i şerifte şöyle buyurulur: “İnsanlar helâk oldu; âlimler müstesna. Âlimler de helâk oldu; ilmiyle amel edenler müstesna. Amel edenler de helâk oldu; ihlas sahipleri müstesna. İhlas sahiplerine gelince, onlar da pek büyük bir tehlike ile karşı karşıyadırlar.”

             O yüce zirveleri tutmak, oralarda durmak çok üstün gayretler ister.

             Ama artık Allah râzı olduktan sonra, kainat karşı çıksa önemi yok. Çünkü herşey Cenab-ı Hakkın elinde… Eğer O, birisini ve birilerini sevmiş onlardan râzı olmuşsa, onlar hakkında  “vüdd”  vaz’eder. Cebrail’e bildirir. O da bütün gök ehline ilân eder.

             Artık kader onların yollarına su serper…  Cihanda insanlar onlara sevgiyle bakar, kabul ederler, gönüllerinde bir yer verirler. Allah işlerini de kolaylaştırır ve bereketler ihsan eder. 
    24 Şub 2025 10:51