İnsanlık kalesinin tamirinde

  • Abdullah Aymaz
  • Abdullah Aymaz
    26 Tem 2022 07:47
    Kastamonu Lâhikası’nda Üstad Bediüzzaman Hazretleri şâhit olduğu ruhanîler âlemindeki bir konuşmayı mektup hâlinde neşrediyor. Diyor ki: “Bugünlerde mânevî bir muhaverede bir sual ve cevabı dinledim. Size bir kısa hülâsasını beyan edeyim. Biri dedi: ‘Risale-i Nur’un iman ve tevhid için büyük tahşidâtları (yapılan yığınaklar) ve küllî teçhizatları gittikçe çoğalıyor. Ve en inatçı bir dinsizi susturmak için yüzde birisi kâfi iken, neden bu derecede hararetle daha yeni tahşidat yapıyor?


    Sorudan anladığımıza göre mesele Allah’ın varlığını ve birliğini isbat etmek ve inkârcı görüşleri çürütmek için sadece Yirmi Üçüncü Lem’a olan Tabiat Risalesi yeterken, bakıyoruz ki, Yirmi İkinci Söz, arkadan Otuz İkinci Söz, sonra herbirinde iki-üç ayrı ayrı delil ve bürhan bulunan otuz üç tane pencere bulunan Otuz Üçüncü Söz yazılmış. Bunun hikmeti nedir?


    “(O ruhanîler)  Ona (soruyu sorana) dediler: ‘Risale-i Nur, yalnız bir cüz’î tabribatı, bir küçük haneyi tamir etmiyor, belki küllî bir tahribatı ve İslâmiyeti  içine alan dağlar büyüklüğünde taşları bulunan bir muhit (herşeyi kuşatan) kaleyi tamir ediyor. Ve yalnız hususî bir kalbi ve has bir vicdanı ıslaha çalışmıyor; belki bin seneden beri tedârik ve terâküm edilen (yığılan) müfsit (bozucu) âletlerle dehşetli rahlenen (yaralanıp darbelenen)  kalb-i umûmî ve efkâr-ı âmmeyi ve umumun, bilhassa avâm-ı mümininin dayanakları olan İslâmî esaslar, cereyanlar ve şeâirler (İslâmın şiarları, alâmetleri, sembolleri olan şeylerin) kırılması ile bozulmaya yüz tutan umumun vicdanını Kur’an’ın mucizelik yönleri (mânevî tefsirleri) ile o geniş yaralarını, Kur’an’ın ve imanın ilaçlarıyla tedâvî etmeye çalışıyor. 


    “Elbette böyle küllî ve dehşetli rahnelenen ve yaralara hakkalyakîn derecede ve dağlar kuvvetinde hüccetler (deliller,  bürhanlar), cihazlar ve bin tiryak  (şifa verecek çareler) özelliğinde tecrübe edilmiş ilaçlar, hadsiz devâlar bulunmak gerektir ki, bu zamanda Kur’an-ı Mucizü’l-Beyan’ın mânevî mucizelik yönlerinden çıkan Risale-i Nur, o vazifeyi görmekle beraber imanın hadsiz mertebelerinde terakkîlere ve inkişaflara medar ve vesiledir’ diyerek uzun bir mükâleme cereyan etti. Ben de tamamen işittim, hadsiz şükrettim.”


    Burada bahsedilen kale öyle bir yapı ki; onu meydana getiren taşların her biri masa büyüklüğünde değil, hatta dağ büyüklüğünde de değil, bilakis dağlar büyüklüğünde taşlardan meydana geliyor. Evet o kadar büyük ki, İslâmiyeti  de içine alıyor. Böyle bir kale içinde Müslüman olmayanlar da bulunuyor. Onların içinde tamamen sadece mantık felsefi düşünceler ile hareket eden ve o cihetten tatmin olmak isteyenler var. Romantik hassasiyetlere sahip olanlar var. Realizm, rasyonaliz vs. anlayışlara sahip kimseler mevcut… Şimdi bunların hepsine itminan verecek, onların kalb ve vicdanlarını tatmin edecek, belgeler, bilgiler ve deliller ortaya koymak gerekiyor. İşte farklı farklı Risaleler, ayrı ayrı açılardan her kalb ve vicdanı, beyin ve hissiyatı, tevhid gerçeğini kabule hazırlaması için yazılmıştır. Ruhâniler âlemindeki soruya yine onlar tarafından verilen cevap, bunca tahşidat ve yığınak yapmanın çok yerinde olduğu ifade etmektedir.


    Evet ister semâvî hakikatlara dayalı fakat yorumlarla aslî şekli değiştirilmiş dinler olsun, isterse İslâmiyet hakkında olsun, materyalist felsefenin tasallutu ve yaygınlaşması ile şüphelere maruz kalmış. Müslümanlar olsun yedikleri darbelerle bir bozgunla kaşı karşıya bulunmaktalar… Onun için insanlık  kalesi tehlikede… Herşeyi şehvete bağlayan ve semavî hakikatların ortaya koyduğu kırmızı çizgiyi aşıp, taşkınlıklar içinde olan insanlığa Kur’an’dan Üstad Hazretlerinin sunduğu bu mübarek eserler, tam bir çare, tam bir şifa ve devâ olarak ruhâniler tarafından da görülüp takdir edilmektedir… Bize düşen bu harika Risaleleri muhtaçlara ve müşterilerine ulaştırmaktan ibarettir. Zaten kalbler Allah’ın elindedir…

    26 Tem 2022 07:47