İslâmiyet’i ciddiye alan adam

  • Abdullah Aymaz
  • Abdullah Aymaz
    09 May 2022 06:26
    Bir yabancı Üstad Bediüzaman Hazretleri’yle görüştükten sonra, “Benim görebildiğim kadarıyla ‘İslamiyet’i  ciddiye alan tek bir Müslüman!’ demiştir. Benim de kanaatim, İslâmiyet’i gerçekten ciddiye alan ve ‘Sümme inni Aleyna beyaneh’  (Sonra da Kur’an’ın beyanı da Bize aittir.” (Kıyamet Suresi)  âyetini derinlik ve enginliğiyle beyan eden Bedîul-beyan, Bediüzzaman olan zat, tahkiki imanı ders veren ve sahabe imanı benzeri bir salâbet-i imaniye için cehd ve gayret gösteren, sehl-i mümteni ifadelerle ve orijinal tabirleriyle en derin hakikatleri izhar eden Said Nursî Hazretleri’nin İlhâmât-ı Kur’aniye, Sünuhat-ı Kur’aniye, Füyuzât-ı Kur’aniye, İstihrâcât-ı  Kur’aniye ve İstinbâtât-ı Kur’aniye olan Risale-i Nurlar’ını,  tekrar tekrar okuyup aramızda müzakere etmeliyiz.


    Merhum Ahmet Aydın Bolak ağabeyimiz dedi ki: “Büyük meseleleri küçük insanlar anlayamaz. Piyonlar hep küçüktür. Büyük olsalar da piyonluğu hazmedemezler.”  (Bunu M. Fethullah Gülen Hocaefendi’ye söyledi.) Aydın ağabeyin bir duası da şöyleydi: “Allah,  Hacı Kemal’e yaptırdığını bana da yaptırsın. Onun boşluğunu bana doldurtsun.” Aydın ağabey, asîl, kültürlü, sanat eğitimi almış bir insandı. Pek çok  meşhurun Aydın ağabeyi idi. Onun verdiği burslarla okumuş, 160 milletvekili vardı. Maalesef onlar, onun hakkında üzerlerine düşeni yerine getirmediler. Herşeye rağmen Hocaefendi Amerika’dan Türkiye’ye cenazesine gitmek istiyordu. Ama o büyük insanın birkaç ay önce STV’den  “Senin Türkiye’ye gelmenden rahatsız olan küçük insanlar var.” diye söylediği mesajı hatırladı ve gitmekten vazgeçti. Cenaze namazını gıyabî olarak Amerika’da kıldırdı.


    Aydın Bolak ağabeyin muhterem eşi Selma hanımefendi, “Bütün bir gece uyumak istemiyordu. Koltuğa oturmuş, ellerini bağlayıp boynunu bükmüş öylece ubudiyet halinde kala kalmıştı.”  diye son anlarını anlattı. Bu çelebi, Enderun efendisi, kadirşinas ve eğitime adanmış mübarek ağabeyimizi Cenab-ı Hak’tan rahmetler diliyor ve dileniyoruz.


    En üst seviyede diyalog  görüşmelerimiz devam etmeli. Hepimiz bu hususta kendimizi sorumlu görmeliyiz.  Her kardeşimiz diyalog gönüllüsü olmalı. Başörtümüzle, ibadetlerimizle, “İşte biz buyuz.’ dercesine hareket etmeliyiz. Zaten diyalog taviz vermek değildir. Herkesi kendi konumunda kabul etmektir. Birbirimizi tanımaktır. Yaşadığımız mozayik içinde kendi rengimizle çiçek açıp topluma bir zenginlik katmaktır.


    “Medîne’ye giden tren  yolunu  bombalayan (sömürgeciler) gibi, diyalog ve hoşgörü havasını bombaladılar. Hızlı vâsıtalarla nereye varılacağını biliyorlardı, onun için iptal ettiler. Halbuki hoşgörü havası, dünyanın her tarafına ışık gibi gidecekti.” (H.E.)


    “İnsanın üstü-başı kirlenmiş gibi arınmak için, bir durum muhâkemesi ve muhasebesi yapması gerekir. Mazhar değil, memer (uğrak yeri) olarak kendimizi görmeliyiz. Kendimizi recül-ü fâcir (günahkar insan) bilip, bütün mazhar olunan güzellikler için ‘Ya mekr-i İlahî ve istidrac ise!’ demeliyiz. Yani ‘Ya hakkımda bir tuzak veya cehenneme sürükleme ise Allah korusun. Kendime dikkat etmeliyim’ demeliyiz. Zira nimet de, nikmet de imtihandır.” (H. E.)


    “Hizmet üstü hizmet, hizmetin birliğini, tesanüdünü, sağlamak, vahdet-i rûhiyeyi temin etmektir. Dayanışma ve ittihada zarar veren her şey insanı baş aşağı götürür.” (H. E.) 


    “Efendimiz (S.A.S.),  ‘helâk olan yerlerden ağlayarak geçmek lâzım’ buyuruyor. Ağlamak bir sütredir. Çünkü o kavimler ağlamamışlar ve günahlarından pişman olmamışlardır.” (H.E.) 


    “İnsan üst kimliğinde birleşelim. Kim olursa olsun, haksızlığa karşı beraber olalım… Bazan insan kendine rağmen davranmazsa, başarılı olamaz… Yeni durumlara göre, yeniden yeniye motivasyonlar lâzım.” (H.E.)


    “Li’z-zekati fâilûn”  yani zekât hususunda fâildirler. Çoğul olarak, cemaat halinde zekatı yerine getirirler, buyruluyor. Zekat vermek başka, zekat organizasyonunda fâil olmak başkadır. İkisi de sevaptır. Organizasyonda faaliyet gösterme demek zenginden alıp en uygun ve en layık yerlere ulaştırmada köprü olma demektir.


    Münazarat Risalesi’nde Üstad Bediüzzaman Hazretleri Güneydoğuda aşiretler arasında dolaşırken onlara diyor ki: “Sizlerde zekâ var, zekat ile çiçek açar.”  Yani zekâtın önemli kısmı, cehâlete karşı eğitim hizmetlerinde kullanılmalıdır.


    09 May 2022 06:26